Okuduğum her kitabı ya da seyrettiğim her filmi burada paylaşmam mümkün olmuyor. Tıpkı yaşadığım her duyguyu paylaşamadığım gibi. Bazen zaman yaratamıyorum, bazen de yazmaya oturduğumda artık yazılabilecek kadar sıcak olmuyor bahsetmek istediğim... Şİmdilerde sınıfımdaki farklı çocukları anlamak üzere bir arayışım var. Farklı derken, down, otizm ve benzeri özelliklerle dünyaya gelmiş meleklerden bahsediyorum. Gerçekten onlar melek ve gerçekten aslında küçücük bir fark var diğerleriyle aralarında. Ve o farkı yok etmenin yolu da var: sabır ve sevgi.
Herşeyden önce kromozomların bu anlaşılmaz şakasını evrendeki yüzbinlerce hediyeden biri gibi algılamaktan yanayım. Düşünsenize size gelen her hediyeden çok mu zevk alırsınız? Bazen aslında hiç tercih etmediğiniz ve beklemediğiniz şeyler çıkmaz mı paketten? Ama öyle bir gün gelir ki, o an işinize yaramayan ve size hiçbir anlam ifade etmeyen hediyenin tılsımını çözersiniz. Bırakın bu çocuklar da hayatınızdaki beklenmedik hediyeler olsunlar. Onlara iyice bakın. bakışlarınızda sadece merak değil, bolca sevgi de olsun. Bakın. Ne görüyorsunuz?
Eminim benim öğrencilerimiz tanısanız çok seversiniz. Zeynep bazen dersime girmez. Ama çoğu zaman öğretmen unuttuğu veya üşendiği için girmez. Ya da anneannesi terapiye götürmüştür. Ama öyle sakindir ki Zeynep ve Can Yaz'la öyle dosttur ki.. Bu iki çocuğun ruhları yukarıda anlaşmış ve inmiş gibidir buraya.. Oysa Can Yaz benim en zor çocuklarımdan biri. Komut almayan, ele avuca sığmayan, tam bir serseri mayın! Fakat her ne oluyorsa o, Zeynep'le bütün bir dünyanın kuramadığı ilişkiyi kurmayı başarıyor. Can Yaz, Zeynep'i seviyor! Kendisinden esirgenen sabrı o Zeynep'e gösteriyor. Girmediği dersi ona anlatıyor. Önünde yerlere yuvarlanıp onu gülümsetiyor. Görmelisiniz...
Efe... Efe otizmle beni tanıştıran çocuğum. Otizm hayatıma Efe ile girdi ve şimdi ben Rain Man dışında bu kelimeyi hiç hayatıma sokmadığımı ve aslında ne demek olduğunu bilmediğimi görüyorum. Okul Efe'yi dersi böldüğü için dışarıda tutmak istiyor ama ben aynı fikirde değilim Efe bizimle olsun istiyorum. Biz Efe ile, Efe'ye rağmen ders yapalım ki, Efe bu dünyanın bir parçası olma hakkını korusun. Gezegen sadece şanslılar için değil, herkes için soluk alıp veriyor. Çocuklar bunu şimdi öğrenmeli. İyi ve kötü, güzel ve çirkin gibi kelimelerden uzak, sadece FARKLI diyebilmeli. FARKLI....
Şimdilerde bu iki çocuk için bulabildiğim her kağıt parçasını okuyorum. Ve beni en çok üzen annelerinin gözlerinde gördüğüm keder... Yorgunluk ve azıcık anlayış için yalvaran bakışlar.. Geçen yıl Aralık ayında katıldığım etkinlikte elime verilen NurBanu ile yaşadığım saatleri düşünüyorum da... Bir bedenin elinizde külçe gibi kalışı nasıl bir sınavdır? Asla sizden sonraki hayatını garanti edemeyeceğiniz bir can...
Okuduğum kitapta bir kez daha gördüm ki aileler için terapi ve destek şart. Ayrıca bu insanları hayata katmak için projeler olmalı. Elçin Tapan'ın hayal ettiği köy mesela? Bu konuda ne yapılıyor çok merak ettim. Bilgisi olanlar benimle paylaşırsa sevinirim..
Sabah sabah nereden çıktı bu down diyenlere Eren'in* annesi için yazdığı notu iletiyorum aşağıda:
Annelere,
Çiçekleri dışarıdan topladım
Sana hediye aldım. bana tatlı bir annesin. Çok güzel, pırıl pırılsın. Temizsin.
Toz alıp koku sürmüşsün. Senin elini öpüyorum.
İyi gününüz kutlu olsun anneler.
Annecim bu sana hediye. Bunu oku, oğlun yazdı.
Anne beni bırakıp Ankara'ya gitme.
Akşam olunca mektubu babaya oku.
*Elçin Tapan'ın down sedromlu oğludur Eren.