19 Ekim 2011 Çarşamba

GEÇMİŞ, OLDUĞUN YERDE KALABİLİRSİN.

Dün akşam annemin kuzeniyle yemek yedim. Kendisi pek saygı duyduğum, özel hayatında ve işinde ortaya koyduklarıyla hayranlığımı kazanmış şahane bir kadındır. Kusurları var mıdır? Bilmem, ben ona kusur arayarak bakmıyorum. Ona baktığımda gördüğüm şey kalbinin güzel olduğu, İHTİYACIM OLDUĞUNDA KALBİME ÖZEN GÖSTERDİĞİ..
Yemekte geçen yıl bu zamanlar neler olmaktaydı ve bu yıl neler olmakta diye sohbet ederken, "vay be!" dedim içimden, insan yaşadıkça her şey yanından geçip gidiyor.... İyi gün, kötü gün, ak, kara, açlık, tokluk, aşk, nefret... ( Süper Prenses'in verdiği örnekteki gibi; suda ayakta dursak, otta geçiyor yanımızdan, bokta... )Allah ne verdiyse... Geriye ne geçmiş kalıyor, ne de gelecek. Elde var BUGÜN.
E peki ne diye o geçmiş durup durup kapısını, kafasını meşgul eder ki insanın? Neden bazı insanlar sanki geri dönmek mümkümmüş gibi bellerine bağladıkları iple devam ederler geleceğe? Mümkün müdür dünü dünde bırakmadan geleceği yaşamak? O zaman bugün, geçmişin sıkıntılı bir uzantısı olmaz mı?
Geçmişteki şey acı da olsa, mutluluk verici de olsa tekrarlanamaz, bunu kabul etmek lazım. Tekrarlanamayacağına göre mızmızlanmanın manası yoktur.
Ne mi demek istiyorum. Şunu: geçmişe dair iyi ya da kötü neyi, kim bugünüme taşımaya çalışırsa yakarım! Ezer, silkeler geçerim, acımam. Bana, kurmaya çalıştığım geleceğe ve yaşamaya çalıştığım bugüne acımayana acıyamam. Yeri geldi de bugün, bi söyleyeyim dedim, kulaklara küpe niyetine:)

Hiç yorum yok: