5 Mayıs 2010 Çarşamba

AMERİKA'DAKİ BODRUMLULAR.


Onbeş hatta bazıları yirmi yıl önce gittiler. Asya'dan Amerika'ya göç bizim köyde 90'lı yıllarla birlikte başladı. Tam sırasını hatırlamıyorum ama önce Mark, sonra Timur, Umut, Payam, Müge ve en son Danielle gitti. İzmir'e, İstanbul'a, Ankara ve Avrupa'ya olan göçler bu kadar can yakmadı nedense ama Amerika'ya gidenleri uzun süre kaybettik...


Sonra harika bir şey oldu ve hiç bir halta yaramadığını düşünmeye başladığım facebook işe yaradı. Tek tek birbirimizi bulmaya başladık. Birbirimizin hayatlarına, yüzlerine yeniden bakabildik. Bu gerçekten güzel oldu. Sonsuz zaman, çıkarsız ilişkiler ve 80'lerin saflığı içime o kadar iyi geldi ki... Geri dönebilmek için dar paça blucin giymeye, vatka takmaya ve saçlarının önünü dolma gibi yapmaya razıydım... Keşke bütün bu kostümler beni yirmi yıl önceye taşıyabilseydi...


Şikayet mi? Evet, etrafımdaki sahtekarlıklardan ve bencilliklerden şikayetçiyim. Suni yakınlaşmalardan, işbirlikçim olmak için sokulanlardan.... İnsanların bana öfkelerini kusup, rahatlayıp sonra birbirlerinin yüzüne can ciğer kuzu sarması olmalarından, sürekli rekabetten, itişip kakışma halinden şikayetçiyim. Kadının birinin şikeli zaferinin tahtına kurulup, "rekabet işi güzelleştirir" diye böbürlenmesinden fena halde şikayetçiyim. Bütün bunların olduğu bir dünya başımı döndürüyor, kusmak istiyorum. Kusuyorum da! Bazen en olmadık insana, en masuma kusuyorum. Çünkü bastırdığım bulantıyı kontrol edemez haldeyim.


Bodrum'a dönmek istiyorum. Dünya'nın ucuna kaçmak istiyorum. Zamanı geri çeviremeyeceğimi kaz kafam bassın artık istiyorum. Bütün bu sürüngenlerden ve böceklerden kurtulup artık hayata mutfak masasının altından değil, tezgahın üzerinden, bir tık yukarıdan bakmak istiyorum.


Ardımda kalan her şeyi delice özlememin altında yerine yeni şeyler yaratamamış olmamın sanscısı var, biliyorum. Ellerimi açıp baktığımda içinde Burhan, Mustafa, Jasmin ve yüzünü bazen görüp bazen göremediğim bir iki kişi daha var ve hepsi o kadar....


Bu gece Hıdırellez. Dileklerime, dualarıma, kelimelerime, bakışlarıma itaat edeceğim bir günün başlangıcı olsun.


Bir gün 90'ların sonunda ardımızda kalan Bodrum'la buluşalım isterim. Danielle bana yine sörf tahtası üzerinde durmayı öğretsin. Timur, Yelda ile aşk yaşasın. Mark, kedileri üzerime atsın. Umut'la Benetton'un kapısı önünde lak lak edelim ve onun komik t-shirtlerine bakıp saatlerce gülelim. Emine ve Yunus Arşipel'in önünde taş boyayıp satsınlar, Sonat ve Mehmet Deniz bize pencereden baksın. Payam, Müge ve ben limanda koşuşturalım... O gece Zeki Müren kalede en güzel şarkılarını söylesin, ertesi gün Ünal amcanın teknesi Yasemin'le Adaboğazı'na ( şimdilerde adı Akvaryum oldu... ) gidelim. Can, Yasemin de gelsinler. En derine dalıp, kum çıkartmaca oynayalım. Dönüşte mahalleye gidelim Zarife anneannem keşkek yapmış, Turan tayzem helva basmış olsun...Kayhan Amca Han Restaurant'ın kapılarını açsın, avludaki muz ağacına sarılalım. Orhan Amca No.7'nin mutfağından mücverler çıkarttırsın bize. Ömer abinin yerine gidip hamburgerle tanışalım. Madonna La isla Bonita'yı söylesin. Hepsi olsun ne olur.... Sadece bir gün için. Olmaz mı?

2 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

demek bu gece hıdırellez, o kadar çok duam var ki ve o kadar yürekten ki, ben de neolur diyorum fortunata neolur herşey güzel olsun, yüzümüz gülsün, lütfen artık

Fortunata dedi ki...

:) Olacak sevgili guguk kuşu