27 Mayıs 2010 Perşembe

ALTIN BOYNUZ


İstanbul dipsiz kuyu; neresinde sondaj yapmaya kalksak toprağın her karışında bir kültür tabakasıyla karşılaşıyoruz. Bununla kalsa iyi, yaşanmış tüm hayatların ve bu kentte nefes almış tüm insanların toprağa kavkı olmuş hikayeleri de cabası! Hadi bakalım ayıkla pirincin taşını!


İyi bildiğimi sandığım arazide turist oldum aylardır. Kazdıkça malzeme fışkıran cömert bir zeminde eşelenip duruyorum. Bu gece Haliç sularında olacağız. Altımızdaki denizin kimleri uyuttuğunu, cariyelerin umutsuz aşk hikayelerini, Venedik kadırgalarını, artık orada yaşamayan palamutları, dertlere şifa olan azizleri, Bulgarları, yahudhanelerin hazin sonunu ve Roma'nın unutulan mirasına sahip çıkan Rumları anlatacağız. Gönül isterdi ki bu geziyi sandalla yapalım, güzel sesli bir hanende bize eşlik etsin... Ne yazık ki şimdilik mümkün değil. Sir'den öğrendiğime göre Ahmet Kaptan'ın motor epeyce ses yapıyormuş. Yani ben bile muhtemelen derdimi anlatamayacağım:)


Bu akşam mönüde sandwich, şarap ve dolunay var. Bol bol da hikaye... Artık oturup hikaye çalışmıyorum. Yanımdaki notlara da bakmıyorum. Okudukça ve anlattıkça şehrin hikayesi benim oluyor sanki... ve benimki de onun... İkimizin birbirine karışmış hikayesini anlatıyorum artık. Yani ne çıkarsa bahtına!

Hiç yorum yok: