7 Nisan 2010 Çarşamba

İĞNEDAN


Tıpkı dün sabah olduğu gibi bu sabah da şehir uyanmadan çıktım yataktan. Yavaş yavaş az uyuyan bir insan olduğum gerçeğini kabullenmeye başladım sanırım. İnsan bir kere kabullenmeler basamağına gelince ne var ne yoksa kucaklamak istiyor galiba!


İstanbul'u bana birşeyler anlatırken dinlemeyi ne kadar seviyorsam, uykudaki halini de o kadar çok seviyorum. Bazen gündüz uykusu uyuyan minik bir bebeğe, bazen de kanepede kaykılmış yorgun bir kadına benzetiyorum onu. Ama her haliyle güzel bir kadın..


Az sonra hocamla birlikte yollara döküleceğiz. Ne yağmur ne de başka bir şey beni saraya gitmekten alıkoyamaz. Aksine, daha önce hiç yağmur yağarken orada olmamıştım diye fazladan bir sevinç var içimde. Gerçi henüz ıslanmadan üşümeye başladım ya, önemi yok:)


Fotoğrafı çok beğendim. Bana o kadar fazla şey çağrıştırdı ki sabah sabah. Aslında sadece iğnedenlik/iğnedanlık nedir ne değildir diye geziniyordum internette. Oraya da boğaz gezisi için okuduğum eski bir kitaptan geldiğimi söylemeden geçemeyeceğim. 19. yüzyıl kadınlarının sohbet dilinde moda ve dikiş terimleri o kadar ilginçti ki, yanlış anlamış olmayayım diye kontrol etmek istedim. Ne acayiptir ki gele gele çilek formunda bir iğnedanlık geldi önüme. Hem de tam çilek mevsiminde.


İğnedanlık beni çok etkiledi. Çilek, aynı zamanda kalp şekline yakın olduğu için de bin tane farklı şey çağrıştırdı. Öncelikle de son zamanlarda tavan yapan alınganlığımı düşündürdü bana. Zamanında bir zatı muhterem ilişkimizi oklu kirpilerin haline benzetmişti. Hani şu uzaklaşınca üşüyen ama yan yana gelince birbirini kanatan hayvanlara. Oysa aradan geçen bunca zamandan sonra ben kendimi oklu kirpiden ziyade çilek şeklinde bir iğnedanlığa daha yakın buldum.


Tıpkı bir iğnedan gibi davranmayı öğreneceğim. İğnedanın ta kendisi olacağım. Nasıl mı? Teoride şöyle: biri canımı yakıyorsa, önce orada canı yananın ben olmadığımı, aslında ortada bir can acısı dahi olmadığını ve sadece anlaşma gereği bunu yaşadığımı anımsayacağım. Ben hayata iğnedan olarak gelmeyi seçtiysem, elbette bu iğneler bana batacak! Yolu yok!
Duaya başlayan insanların niyet etmesi önemlidir müslümanlıkta, hatta orucun makbulü de niyet edilerek tutulandır der büyükler. İşte ben de haftaya, hayatın geri kalanına öyle başladım, "niyet ettim niyet eğledim Allah rızası için olmaya!"
Ben oklu kirpi değilim, sadece bir iğnedanım...
* Durmadan hocama teşekkür ediyorum ya, bir de Nazlı Hocam var benim. Kendisi gizli kahramanım olmaya aday:)

2 yorum:

Brajeshwari dedi ki...

Güzel iğnedan,
seni dikiş yaparken en güzel aksesuar diye yanında taşımak ister insan...Kolay mı işin, bunca güzelliğinin yanında iğneyi sevgiyle taşıman..

Fortunata dedi ki...

Allah razı olsun Brajeshwari, öpüyorum koskocaman:)