28 Şubat 2022 Pazartesi

MART SEN HAZİRSAN, BENDE HAZİRİM.

Etrafımdaki insanları yordugumu fark ettim. Bitmeyen yapılacak işler listem, hayatla yarisircasina yaptığım planlar sadece beni değil, herkesi yormuş... 

Günlerdir iyi bir yemek, iyi bir uyku yok hayatımda. Gerginlik, telaş, koşturmaca.... Her daim yetiştirilecek, yapılacak bir iş. Ne olduğu da mühim değil, birşey işte! Zihni, yaşamı geren bişi!!!

Ama yok, bu gemi böyle yürümez. Mart ayında duruyorum. Durmam şart. O kendime prensesler gibi baktığım yere her donmeliyim. İyi yemek, güzel spor, bol okuma yazma noktasına. Hatta ufacık bir seyahat.

Mart ayı, senden tek ricam toparlanmak için izin vermen. Yorgun ve yorucu olmaktan bitik biri olarak lütfen diyorum bak! 🤗😀


26 Şubat 2022 Cumartesi

İZMİR'DEN DÖNÜŞ

Uçak bekliyoruz. Söylemiştim, bir daha fakirlerle otobüse binmem demiştim. Uçağın da eski sakinliği yok ama hiç değilse bı saatte cilemiz bitiyor.

İzmir çok keyifliydi bugün. Hiç dönmek istemedim. İçimden bir ses "kal be!" dedi aslında ya, şimdilik dönmem gerekiyor.

Küçük bir şehir İzmir. Her gidişinde bir yerini öğreniyor insan. Ufacık bir lokantasini, parkını, bahçesini, pastanesini... Demiştim size galiba, pişi satan dukkanlar var mahallelerde!

Neyse, az uyudum üç gundur. Eve gideyim, uzun uzun yazarım. 


24 Şubat 2022 Perşembe

SABİHA GÖKÇEN

Üç kuruş fazla olsun, ama illa burası olsun diyeceğim ben, ki İzmir için zaten oyle. Bir Anadolu yakası insanı olarak, yeni havalimanı gözümde çok büyüyor. Sağolsun kimse de yüreklendirmiyor. Neyse, şimdilik fakire yurtdışı mümkün olmadığına göre paniğe gerek yok🤣😂

Bu saatten sonra en iyi ihtimalle Yunanistan'a, hadi bilemedin Jasmin'i görmeye giderim. 

Ah ya, hani elli yasimda sakura görmeye gidecektim? Nah giderim😂🤣 En güzelinden badem çiçeklerini izlerim.Ben ne yapayım suç pandeminin!

Sahi ya bir ömrün olmasa da son iki yılın faturasını pandemiye çıkartabiliriz di mi? İyi iyi yüreğime su serpildi!

Kitap almadım yanıma. Kulaklığım da yok. Sadece seyahat defterim var. İki gün için sırt çantası yeter dedim ve onu da tasinacak seviyede tutmak icin kitap mitap getirmedim. Yaslandikca kendimi zor taşır oldum, fazladan bir çoraba gücüm yok!

Bu arada yaşasın uçak yolculuğu. Sahiden nefret ediyorum otobüsten. O kadar rahatsız, o kadar uzun ki tüm gücüm bitiyor.

Keşke her yere vapurla gitsek! 

Neyse, hava da nefis uçmak için, hem sis var hem de yağış😂🤣 

Tamam tamam, deftere yazayım ben😘


İZMİR YENİDEN

Sabah erken saat uçuşlarını seviyorum. Tek sıkıntım bazen gece iyi uyuyamamak. Olsun. Yarın gece evindeyim nasil olsa, önemi yok.

Dünya karıştı. Fillerin tepismesinden payımıza düşeni bilmeden geçiyor günler. İnsanlar yiyecek stoklarken ve paralarina para katmanın derdindeyken benim üzüntüm zamanın saklanamiyor oluşu. Ben gelecekte yaşamak üzere iki yılı donduruyorum diyemiyoruz. Bu noktada anlamı nedir maddi birikimin? Rahat bir yaşlılık? Ne için? İyi bir hastane için mi? Veya özel bir bakıcı? İyi bir yatak?

O yaşa gelince her yatak, her söz, her yemek batacak eğer yalnız ve mutsuzsak. Ama eğer seviliyor ve seviyorsak mutlaka bize bakım veren birileri olacaktir etrafımızda.

Yani insanlık hala yanlış yatırım peşinde. 

Ben kendi adıma hayal ettiğim yaşama geçişi zora koştum diye dertleniyorum. Gerisi hikaye.

Bana İzmir maceramda şans dileyin olur mu? Yol artık yoruyor beni, durmak ve kendi rutinimde kalmak tek arzum.

23 Şubat 2022 Çarşamba

AT İZİ, İT İZİ

"Keskin bir bıçakla ayrılır gibi ayrılacak iyi ve kötü, ak ve kara" demişti hocam, öyle de oldu, oluyor.

İnsan bedeni bu kadar stresi kaldırır mı emin değilim. Bir miktar stres yaşam için gerekliyse de kesintisiz olanı  aynı olumlu etkiyi birakmiyor.... Tanıdığım herkes yorgun, bıkkın, bitkin... Hemen hemen hepimizin en az bir, genellikle birkaç derdi var çözülmeyi bekleyen...

Sokaklarda kedilere köpeklere mama verenler azaldı. Martilar bile kedi maması peşinde. Şehirde bitmeyen bir kasvet var. Sanki hiç bahar olmayacakmış gibi dipsiz bir hüzün, sonsuz yılgınlık.

Dün Burhan'la Rabia'yi ziyaret ettigimiz yirmi dakikada en az üç dort kişi prozac sordu. Bankada sohbet ettiğim memur hiç içmediği kadar içmeye başladığını ve aynı zamanda antidepresan kullandığını söyledi.Butun bunları duymak üzüyor... Elbet sabah olacak ama ne zaman?

Dilerim hepimiz için kabullenme becerisi gösterdiğimiz günler olsun...

22 Şubat 2022 Salı

GUNLUK TRAVMA!

Aynı anda aynı şeye maruz kalan iki kişiden birinin hiçbir şey olmamış gibi günlük hayatına devam edebildiğini, ama diğerinin travma sonrası stres bozuklukları göstererek en basit uyariciyla bile tetiklendigini biliyor musunuz? Hiç duydunuz mu?

TSSB* insanın hayatını yok edebilecek kadar güçlü bir sorun. Öyle birşey ki artik hayatınızın kontrolü travmanizin elinde! Tedavisi deseniz oldukça deneysel ve meşakkatli bir süreç. İlk kez Vietnam gazilerinin savaş sonrası yaşadıklarından yola çıkarak ele alınan konu,  tabii Freud ve arkadaşlarının histeri calismalarini saymıyoruz, zamanla şiddet mağdurlarının da işin icine katılmasıyla iyiden iyiye dikkate alinmaya başlamış. Ne yazık ki beden çok ilginç bir kayıt mekanizması, hem tam ve bütün olarak tek merkeze bağlı, hem de her hücre başlı başına bir cumhuriyet! 

Velhasıl içinden geçmekte olduğumuz dönemin de toplumda hatırı sayılır travmalara neden olduğu çok açık. Ve herkes aynı tepkiyi vermiyor elbette. Hiç etkilenmeden, daha doğrusu etkilenmediğini dair kendini ikna ederek hayatının bu yonetemedigi bölümünü reddedip devam edenler de var, paralize olup en basit günlük işlerini dahi yapmakta zorlananlar da ..

Farkında mısınız etrafımızda alkol, uyuşturucu ve antidepresan kullanmayan kimse kalmadı! En masumumuz anridepresanla devam edebiliyor. Hepsini reddedenler ise şiddet eğilimli, kaba saba tavirlariyla çevrelerine kan kusturuyorlar. İnzivaya çekilen, insansizlasan, umutsuzca izleyenler de mevcut. Galiba ben bu gruba dahilim;antidepresan alıp, kenarda duranlardanim.

Kendi durunca zaman da duracak zannedenler kulünün asil üyesi!

Bu bitmeyecekmis gibi duran, her gün, gün içinde birkaç kez felaket haberlerine boğulan dünyada siz nasıl başa çıkıyorsunuz günlük travmalarinizla? Bütün o tetiklenmeleri nasıl karşılıyor bedeniniz? Ruhunuz?

Ben çok yorgunum. Yolumu, izini, varlık sebebimi kaybediyorum bazen.... Ve henüz günlerden Salı 

Öperim yanaklarinizdan.

21 Şubat 2022 Pazartesi

GÜÇLÜ OLMAK

Güçlü kelimesi bana Şirinler'i hatırlatır. Güç denilince aklıma Güçlü Şirin geliyor. Bir dönem çok animasyon izlerdim. İsim gücüm çizgi filmdi. Sonra da malumunuz süper kahramanlara sardirdim🤣😂 Gerçeklerle aram hiç iyi olmadı ki!

Neyse, gelelim şu güçlü meselesine. Keşke, keşke ailemin ve dostlarımın bende gördüğü güçlü, kudretli kadını bende aynaya baktığımda görebilsem! Ama hiç oyle degil.... Defalarca yanılmış, yüz kere yenilmiş, potansiyelini ortaya koyamamış birini güçlü olarak tanımlayamıyorum. Dışarıdan algılanan ile benim içimde dönen işaretler bambaşka! 

Savaşçı miyim? Bilmem. Mücadeleci? Hiç! Fakat bu kadar yanılıyor olmak da zor. Nedir ki güç acaba? Benim bakıp göremediğim, diğerlerinin çok emin olarak anlattigi?

Sevdiklerini kollamak belki? Diğerinin önceliğini, acısını, kederini kendini hiçe sayacak kadar icsellestirmek?

Güçlü olmak nedir Allah aşkına biri bana anlatabilir mi lütfen!

20 Şubat 2022 Pazar

KABULLENMEK

İyi Pazarlar, 

Bugün geç uyandım. Saat dokuz olmuştu. Beni yanıltan Theodora oldu, çünkü o da uyudu! Aslinda ikimiz de erkenciyizdir. Neden uyuya kaldik hayret.

Dün akşam Konya'dan misafirlerimiz vardı. Ozlediklerimiz sehre gelmiş. Azıcık da olsa hasret giderdik. Olan biteni, tüm bunlardan nasıl etkilendiğimizi konuştuk. 

Belki sohbetin etkisiyle, belki de uzun suren hastalığımin yilginligiyla, bilmiyorum ama içimde müthiş bir zaman kaybı var. O tanımsız kayıp hissini telafi edemedikce şimdiki zamanda da huzur bulamıyorum. Öylesine derinden hissediyorum ki bambaşka bir viraja girdiğimizi ve hiçbir şeyin aynı olmayacagini, olamayacagini...Bunu da anlatamıyorum.

Dünya'nın değişeceğini biliyorduk. Bu bilgiye sahiptik. Hızlıca ve yakın bir zamanda da olacağını biliyorduk. Peki neden önlem almadık? Almadim? Neden? Bilmiyorum. Felaketlerin asla bizim başımıza gelmeyeceği inancı belki? Belki de ancak bu derin yanilgiyla nefes alıyor insan? Sahiden bilemiyorum.. 

Kabullenme aşamasındayım. Yaptığım ve yapamadigim herşey için kendimi sakinlestirmeliyim. Sular durulmadan, bu huzursuzlukla yol alamayacagimi çok iyi biliyorum. 

En zor yerdeyim, kabullenmek aşamasındayım. Bu defa kabul etmem gereken kişi Elvan. Onu hatası, sevabi, yaptıkları ve yapmadıklarıyla kabul etmezsem, edemezsem asla ayağa kalkıp yuruyemeyecek. Ben sucladikca çöktüğünü, gücünü yitirdiğini görüyorum. Artık cesaret verme zamanı.

Soylesenize, siz kendinizi nasıl cesaretlendirirsiniz? Nasıl kaldırirsiniz düşünce?

19 Şubat 2022 Cumartesi

MENEKŞELER VE ÇOCUKLAR

Günaydın, 

Uzun zamandır işimden ve meneksşelerimden bahsetmedigimi fark ettim. 

İkisi eş değer mi? Neden olmasın? 

Dört tane meneksem var. Aslında çok ilgi duyduğum bir çiçek değildir menekşe, çocukluğumda parkta görürdüm. Özellikle mor ve sarı olanları aslan yüzüne benzetirdim. Zaten ben çocukken de hiçbir seyi olduğu gibi görmeyi sevmezdim, hep birsşeyi bir diğer şeye benzetirdim. Büyüyünce de böyle devam etti; şeytani meleğe, merhametsiz garibana benzettim falan filan.

Neyse, ilk menekşemi Migros'dan aldım. Maşallah kraliçeler gibi yayıldıkça yayıldı. Sonra diğer iki ufaklık geldi ve sonunda bir bordo renkli küçük kız daha. Bu kadar hoşuma gideceklerini düşünmemiştim. Kitaplığın üzerindeki yerlerini sevmiş olmalılar ki, onlar da mutlu mesut serpiliyorlar.

Neyse, sonuçta artık evde bir kadın, bir kedi ve dört menekşe birlikte yaşıyoruz. Nüfus arttı ☺️

İşe gelince... Bizim derneğe bir proje yazmaya başlayacağım. Kimsesiz çocuklar için. Özgül de ortağım olacak. İkimiz de bu yaralı bereli yavrularla aramızda geçecek diyaloglardan, tanıklık edeceklerimizden ve ardından gelecek hislerden korkuyoruz... Açık yaraya dokunmaktan kim korkmaz...  Yine de heyecanlıyım. Vakti gelmişti işe dönmenin. İnci ile konuştuklarımizi hayata geçirmek için de iyi bir fırsat olacak. Sonuçta bu çocuklara yardım etmek elbette bir günde sonuç vermeyecek fakat bildiğim şu ki hepimiz değerli hissetmek istiyoruz. İşin özü bu. 

Şimdi yeni heyecanım menekşelerim ve projemiz. Yeniden sevgiyi, sefkati çoğaltma in zamanı geldi. Aksi takdirde kış hiç bitmeyecek, bu umutsuzluk hissi geçmeyecek...

Siz sevgiyi çoğaltmak için ne yaparsınız?



18 Şubat 2022 Cuma

ŞUBAT

Cüce muüce, ne derseniz deyin canına okudu herkesin. Meksika'daki arkadaşım ve eşi bile omicron! 

Aşısı olan, olmayan, genç veya yaşlı herkes!

Neyse yapacak birşey yok, paşa paşa dinlenmeye devam, tabii şanslıysanız. Yoksa beşinci gün ise gitmelisiniz.

Ben Şubat ayını Meryem Ana hakkında okuyarak, ona dua ederek geçirdim. Koskoca kentleri koruyan dev tanrıça, büyük azize benden mi esirgecekti sevgisini? Elbette hayır. O yüzden evet hastayım ama Meryem'in korumasındayim duygusuyla devam ediyorum. 

Dışarıda akillara zarar bir sagnak var. Nasıl çıkacağım bilmiyorum ama anneme söz verdim. Haline üzülüyorum. Her yaş grubu kendince nasiplendi şu iki seneden ve bedelini ödedi... Fakat ileri yaşta olanlara ayrıca üzülüyorum. En basit günlük rutinlerinin dışında kaldılar. Annem de öyle, ki özgürlüğüne çok düşkündür. İyi dayandığını düşünüyorum. 

Neyse, dün sorduğum soruyu düşünme fırsatınız oldu mu? Sahiden yaşamak istediğiniz hayata ne kadar yakınsınız? Arzularınız için mücadele ediyor, olmak istediğiniz insana yol açıyor musunuz? Hı?

17 Şubat 2022 Perşembe

KABULLENMEK

Günaydın, 

Sanki herşey biz olmakta olanı kabullenelim diye dizayn edilmiş. Direnç göstermek sadece süreyi uzatıyor. 

Hastayken insan iyi olmayı istiyor. Geri kalan her arzu, tüm dilekler önemini yitiriyor. Ağız tadıyla yenen yemek, yorulmadan yurunen yol özleniyor.

On gündür hastayım. Tam toparlandım dediğimde hala halsiz olduğumu goruyorum. İster istemez telaşa kapılıyorum, iyi gelmiyor uzun uzun yetersiz hissetmek.

Her yılın bir öncekinden zor olması ilerleyen yaşla mi ilgili emin değilim. İnsanda azalan tek şey kemik yoğunluğu veya collogen değil besbelli, zaman umudu ve içsel neşeyi de silip süpürüyor. Geriye kalan vakit doldurmak sanki... Ne fena.

Fiziksel zamanda değil fakat ruhsal olgunlasmada ileri veya geri gitmek mümkün olsaydı şu an algiladiklarimla on yıl genç olmak isterdim. Ama daha fazla değil, çünkü genç olmanın hata payı kalmali. Yoksa ne anlamı olur hayatın?

Theodora bes yaşında. Ben kirksekiz. Aynı evde yaşayan bir kedi ve bir kadın. İnsan evli, çocuklu ve düzenli ise giden biriyle kıyaslandığında "amma şanslılar" der bizim için. Doğru, kesinlikle ayrıcalıklı hissediyorum. Gereksiz yükler yok omuzlarimda. Taşımam gereken kalp kargom bir anne, bir kardeş ve bir kedi. Ne kadar ağır olabilir ki?

Yine de herkes gibi kendime kızdığım anlar var. Hesap sorduğum, hatta hirpaladigim... 

İnsan zihnen kavradiklarini, ruhen ozumsemekte çok yavaş .. Ne acı. Alınan nefesin değeri, atılan adım, içilen kahve ... Olasılıklar, asla bitmeyecekmiscesine  ard arda doğan ve batan gün, güneş...  

Sabah sabah bir kahveyle buralara geldiysek gün uzun olacak demektir ☺️ Neden uzun olsa bile yetersiz? Neden içimde akan zamandan bu kadar ayrı? 

Asıl yapmak istediklerimde uzaklastigim, hatta unuttuğum için olabilir mi?

Söylesene sevgili okur, sen gerçekten arzuladigin, içinde "Hah tamam burası" dediğin hayata ne kadar yakınsın?


16 Şubat 2022 Çarşamba

HELLO ÇARŞAMBA

Günaydın, 

Bugün akciğer filmi çektirmeye gidiyorum. Çünkü pis, ufacık bir kuru öksürük kaldı, neymiş merak ediyorum.

Görünen o ki, İzmir seyahatim haftaya kaldı. İsabet oldu aslında, çünkü dinlenmek gerekiyordu. Böylece haftaya belki Bayindir'a da giderim. Belki Selcuk'a uğrarım. O civardaki köyleri merak ediyorum doğrusu. Menderes havzasında kalan tuhaf, az bilinen yerler var. Bir an evvel araba kullanmayı öğrenmem lazim. Arazi dolaşırken gerçekten gerekiyor.

Neyse, bu hafta İstanbul'dayım. Dinlenmeye devam. Dışarıda hava gunesli görünüyor. Umarım öğleden sonra yağmur bastirmada eve ulaşırım.

Herkese güzel birgün diliyorum.

15 Şubat 2022 Salı

UZUYOR...

Günaydın,

Halsizlik ve hastalık günlerim devam ediyor. On günde sadece bir defa, o da kısa bir yürüyüş yapabilmisim. Anlyacaginiz ciddi ciddi dinleniyorum. Epeyce de hirpalandim aslında. İnsan okumaya, seyretmeye bile enerji gerektiğini, o enerjiyi bulamayınca daha iyi anlıyor. Gerçekten bitimsiz bir yorgunluk demekmiş virüs.

İzmir günlerindeki neşemden eser kalmadı. Neyse ki geçici bir durum. Yani en azından ben öyle umut ediyorum. Gerçi geniz akıntısı kabak tadı vermeye başladı ve bir akciğer filmi cektirsem iyi olur ama henüz gücümü toparlayamadim.

Bugün hava güneşli. Belki bir çılgınlık yapıp yürürüm? 

Mart ayı boyunca virüsün tam gaz devam edeceğini söylüyorlar. İnsanlar nasıl geçecek bu süreçten? Hastalık, yoksulluk, umutsuzluk... 

Dün bir paket ekmek aldım. Fiyatına inanamadim, on iki lira. Halk Ekmek üstelik. Gerçekten dört kişilik bir aileyi düşündüm ve moralim bozuldu. Market çöp gıda dolu e temel besin maddeleri anormal pahalı... Bir çözüm üretebileceklerini  düşünmüyorum. En azından kısa sürede.

Biliyorum sabah sabah hiç keyifli şeyler yazmıyorum. Hastayım, virüs var, yoksulluk var falan diyorum. Fakat var. Ben yazsam, yazmasam, görsem veya görmesem de var işte.

Ülkemde, Dünya'da açlık var. Umutsuzluk var. Endişe var. 

İnanç? 

Pek kalmadı sanki....

Siz nasılsınız bu sabah?

14 Şubat 2022 Pazartesi

UĞURLU GUNUM PAZARTESİ

Günaydın, 

Kardeşim hiç sevmez P.tesi'yi. Benim tam tersi, kendisiyle özel bir alacagim verceğim olmadığı gibi, uğurlu günüm kabul ederim. Bakalım ne kadar ugurluymus, bugün biraz anlariz.

Haftaya geçtiğimiz P.tesi'ye göre daha iyi başladım. Hala halsizim ama bir haftada iyi toparlandigimi düşünüyorum. İçim dişim vitamin olmuş olabilir!!!

Hava serin görünüyor. Muhtemelen bugün de dışarı çıkmam. Yarın ola, hayır ola diyelim. 

Hepimiz için huzurlu, sağlıklı bir hafta diliyorum. 

13 Şubat 2022 Pazar

POZİTİF OLMAK

Ha ha ha, işte pospozitif bir insan karşınızda:

Ben!

Vallahi demek böyle oluyormuş bir sonraki hamle nedir diye beklemek? Dışarıda korkunç bir rüzgar ve buz gibi bir hava varken benim tek derdim halsizlik ve tadını alamadigim kahve.

Evet hastayım ama mis gibi koşullarda hastayım. Evim sıcak, kedim yanımda, yemeğim var. Kitaplarım, bilgisayarım. Yani hastalık mı, tatil mi belli değil. 

Ya benim kadar şanslı olmayanlar? Kötü beslenen, ısınamayan, yıkanamayanlar? Terlediginde bir çift yedek pijaması olmayanlar? 

Refet. Okuduğum en gercekci yoksulluk hikayesiydi. Nedense bu havada aklım o geliyor. İstanbul'da yoksulluk... Üşümek, aç kalmak. Hem de şehrin ortalik yerinde....

Niye şaşırıyorum mi? Acımızı, uzuntumuzu, tıpkı acligimiz, hastalığınız gibi yalnız yasamiyor muyuz? Hem de şehrin ortasında! Herkesin arasında...

Dünya 2022 kişini nasıl anımsayacak? Tarihçiler, gazeteciler bugünleri nasıl anlatacak? Boşalan evler, ayrılan çiftler, özel okullardan alınan çocuklar.... 

Korkunun yerini beklemek aldı. Büyük, kocaman birşey bekliyorum sanki.... Ama ne? Bilmiyorum...

Bugün yazarım belki öğleden sonra. Şimdilik iyi Pazarlar hepimize.

12 Şubat 2022 Cumartesi

TARİH BENİ YAZMAYACAK

Tarih beni yazmayacak. Zaten sözlerimi de hatırlamayacak insanlar. Gerçekten sevdiğim, samimiyetle bağ kurduğum birkaç kişi yaşadığı sürece adım yankılanacak ve sonra bildiğimiz UNUTULUŞ, sessizlik.

Sevdiklerim beni nasıl hatırlar hiç merak etmiyorum. Beni asıl ilgilendiren onları sevdiğimi sahiden anlatabilmiş olmak. Bendeki kıymetlerini hissettirebildiysem ne mutlu. Çok sevdiğini söyleyen ve sevgisine sahip çıkmayan biri olmayayım mesela. Yarı yolda bırakan, keyfe keder inciten....

Kafamın karışıklığı gibi görünen sahneleri birbirlerine anlatıp gülsünler arkamdan. Biri Elvan rüzgara tapardı desin, diğeri dergâha çok kıymet veriyordu ama alnı secdeye değmedi diye iç geçirsin. Uzaklardan annem ses etsin, Meryem'e nasıl ellerimi açtığımı, her defasında şefkatiyle nasıl sarılıp sarmalandığımı anlatsın. 

Varsın tarih benden bahsetmesin, sevdiklerim sevildiklerini bilsin☺️

AKLİMDAN GECENLER




Elbette hayatım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçmiyor. Daha neler!? Burası orası diil. 

Ama okuduğum kitap yüzünden bir tür yapboz tamamlıyor zihnim.

Güçlü Kadını Serbest Bırakın.

Latin Dünyasi'nin Hristiyanlık inancı üzerinden birlik olmayı, birlik olurken en zorlu aşamanın dahil olduğun butundeki yerini, özünü, gücünü kavramak olduğunu anlatiyor. Meryem Ana üzerinden Ana Tanrıça Kultunu, Ana Tanrıça veya Kutsal Anne/hanımefendi, ona ne demek istersen o, sevgi dilinin nelere kadir olduğunu tek tek kendi yaşamindan örneklerle hikaye ediyor Clarissa.

Bir yandan kitabı okuyorum, öte taraftan Ferzan Özpetek'in Kutsal Yürek geliyor aklıma. Ne filmdi ama! Ve tabii Hermetik felsefenin, tasavvufun ve Anadolu'nun ve elbette Mezopotamya'nin, hatta İskandinav kültürünün ortaya koyduğu kadın figürlerini düşünüyorum. Aztek? Maya?

Erkeklerin Tanrıyı "erkek" ilan etmelerini ve bütün bu güçlü kudretli kadınlardan it gibi korkmalarini da anlayisla karşılıyorum🤣😂

Açıkçası ben bile istemezdim savaşmaya karar vermis bir Elvan'la, Ayşe veya Fatma'lyla karşı karşıya kalmayı!

Bu kitap gibi inancının köklerini kurcalayan ve inanca bir insanın samimi şüpheciliğiyle yaklaşan çalışmaları çok seviyorum. Zira her birimiz kendi köşemizde ezeli ve ebedi olanın özlemini çekerken, içimizde ve dışarıda arkeolojik kazılar yürütmez, kendimizi anlamlı bir bütünün parçası kılabilmek için veri toplamaktan vazgeçersek nedir ki hayat? Nasıl anlamlı kılınır? Nasıl yaşanır?

GUNESLİ VE SOGUK SABAH

Günaydın, 

Sadece sabah birkaç satırla kalıyorum ne zamandır. Günlük hayata zar zor yetince zihnin ileri geri sıçramaları, hesaplaşması, matematiği de duruyor çok şükür. Acaba hastalık denen şey bunu sağlamak için mi var? Kimbilir...

Her sabah bir öncekine göre daha iyiyim fakat, düşündüğüm kadar hızlı iyileşmiyorum. Ağır ağır geri çekilen bir hastalık üzerimdeki. Benim yaptığım veya yapmadığım şeylerle pek ilgilenmiyor. Kendince bir zamanlaması ve ona göre şekilleniyor. 

Beşinci günün sonunda soguk alginligindan fazlası olabileceğini düşünmeye başladım. Öyleyse de yapabileceğim pek birşey yok. Dinlen, vitaminlerini al, kimseyi görme. Başka? Hiç!

Uzun zamandır durmayan kosturmadan sıkılmıştım. Garip bir durma dileği içimi yalayıp geçiyordu. Fakat elbette arzum bu değildi. Bu hal durmak değil, zorlanmak daha çok. İnsanın gucunun hızlıca tükenmesi ilginç. Dün ağzımı burnumu iyice sarıp eczaneye gittim. Evden uzaklığı iki sokak. O kısacık yolda ter içinde kaldım. Yüzüm bile ıslanmıştı. Böyle bir yorulmak işte...

Neyse bugün dinlenmeye devam. 

Keşke evi supurebilseydim.... Her yer, daha doğrusu yer gök tüy! Ustumuz, başımız, ağzımız, burnumuz kedi!

Hepimize gönlümüzce bir hafasonu dilerim.


11 Şubat 2022 Cuma

HASTA KONTENJANİNDA DÖRDÜNCÜ SABAH

Günaydın, 

Erken uyanmama rağmen yataktan kalmamaya özen gösteriyorum. Dinlenmeden iyi olamayacağımın farkındayım. Hiç halim olmadığından evden de çıkmıyorum. Şimdilik sanki birazcık daha iyiyim ama sevinmek için henüz erken, düşündüğümden daha yavaş iyileşiyorum.

Dışarıda hava güzel gorunuyor. Serinse bile güneş görmek iyi geliyor insana. 

Bilgisayar üzerinden yapılacak işlerimizi yaptım, bitti. Bugün isim de yok. Ev toparlayacak gücüm de. En fazla sıcak bı banyoya gücüm yetecek sanki.

Şehirde beni çok rahatsız eden bir durgunluk var. Zaman akiyor ama hayat devam edemiyor sanki. Nasıl anlatılır emin değilim. Herkes yaşamını askıya almış da, yeniden devam edeceği gün için minimumda kimildiyor, yalnızca mecbur olduğu şeyleri yapıyor gibi.

Bilinmezligin ortasında, bir diğer bilinmezler silsilesini bekliyoruz. İyice inandım yaşam oyununun bir simülasyon olduğuna. Bu derin anlam kaybının başka bir açıklaması olamaz. Bence sadece virüse yakalanmış bir grup insan değil, tüm Dünya entube! Artık içsel nesemiz yok, umudumuz kırık, tadımız iyiden iyiye kaçmış durumda. Önümüzdeki olası felaket senaryoları ndan hangisi payımıza düşecek diye bekliyoruz. Önlem almak mı? Orayı geçtik.

Bence kimse devam edemiyor. Hayatın lezzeti gitti. Bu ekonomik birsey değil, tamamen sosyolojik. Gelecek günlerde su dönemi nasıl yorumlayacaklar merak ediyorum. Bu derin umutsuzluktan nasıl işler çıkacak? Kimler ünlü, kimler zengin, kimler deli ve kimler ölü olacak?

Bütün bunlar yaşanırken ben nerede olacağım? Sen nerede olacaksın?


10 Şubat 2022 Perşembe

CİDDİ HASTA OLDUM YAHU



Günaydın,

Zurnanın zırt dediği yerden selamlar ve sevgiler. Bugün daha iyi uyanırım sanmıştım, yanılmışım. Kafam davul gibi. Göğüs kafesimde berbat bir ağrı var ve boğazıma el süremiyorum. Ama gerçekten beter olsaydım yazamazdim değil mi? Yani ölümcül bir durum yok çok şükür. Sadece aşırı yorgunluk ve hava değişimi fazlasiyla zorladı. Hepsi bu.

Okulu asmam kötü oldu. Sömestr ile birlikte uzun bir ara verdik. Yeniden toparlanmak hem benim için, hem de çocuklar için vakit alacak.

Şu an tek yapabildigim dinlenmek ve biraz bisiler okumak. Elimden gelen bu kadar.

İnsan kimildayacak gücü bulamayinca olası yaşlılık senaryoları dönüyor aklında. İster istemez yakınlarda kaybettiğimiz Sevgi Teyzeyi düşünüyorum. Tek başına yıkanamadi, evden cikamadi .. Özlediği pek çok şeye hasret gitti buralardan. Onu düşündükçe çocuksuz bir kadın olarak kendi hayatimin sonunu gördüğümü düşünüyorum.Ustelik o son sahnenin bana yaratıcının hediyesi olduğu fikrindeyim.

Görmek istedim sanirim. Seçimlerimin sonuçlarıyla peşin peşin yüzleşmek adına özellikle odasina girip, vedalaştım. Ölümün yalnız, yaşlı bir kadını nasıl yakaladığını anlamak istedim. İkisi arasında nasıl bir sahne olmuştu?

Gördüm. Hala sindirmekte zorlanıyorum. Değil bir insan, hiç bir canlı, bir çiçek bile tek başına ölmemeli.

Ölümden korkmak değil benim derdim, onu unutarak yaşamayi pas geçmekten sikintiliyim. Oyle veya böyle, er ya da geç herkes gidecek. Kimse kalmayacak. Çarklar dönecek, oyuncular değişecek. Önemli olan ne peki?

Sence nedir bir hayatı değerli ve yaşanmış kılan?


9 Şubat 2022 Çarşamba

KÜRKÇÜ EVDE YATIYOR, İKİ SEKSEN!



Aynen durum budur; ciddi üşütmüşüm. İzmir günleri malumunuz kosturmacali geçince, insan denen makinenin arızaya bağladığı bir yer var. İşte burası orası! Peki ne yapıyorum? Tavuk suyuna çorba içip yatıyorum. Kabus görmüş gibi terleyip, kalkıp yıkanıp, yine yatiyorum. Bence C.tesi mis gibi iyileşmis olurum ve Pazar annemde kahvaltı yapar, P.tesi işlerimi toplar, aynı gün ucaga atlarım.

Ah ya uçak tabii. Bir daha o fasfakirlerin dolustugu otobüse biner miyim hiç. Asla!!😂🤣🤣

İşin şakası bir yana ezelden sevmem otobüs yolculuğunu ve insanın yaşı ilerleyince hiç cekilmiyormus. Bacağımın ağrısı bir yandan, kıçımin başımın rahatsızlığı öteden derken, sekiz saat deli danalar gibi kivrandim durdum. Ben sağdan sola, soldan sağa dönmekten rahatsız olduysam siz varın bana bakanları düşünün!

Velhasıl otobüs olayı bitmiştir. No otobüs.

Neyse, bugün kısacık bir merhaba olsun, yarın ola, hayir ola . Aman kendinize iyi bakın, ben ki pek hasta olmam, vaziyet budur.

7 Şubat 2022 Pazartesi

İZMİR'DEN GUNAYDİN



Günaydın, 

Bu şehirde üçüncü sabahim ve hala aynı huzur hissiyle doluyum. Muhtemelen İzmir'de hiçbir kötü anım olmadığından kendimi özgür ve hafif hissediyorum.

Kentin bendeki kıymetini çok güzel ifade edecek bir fotoğraf var aslında ve onu bulup göstermek isterim.

1982 Senesi. Annem, babam ve kardeşimle Karaköy'den kalkan vapura biniyoruz. O günü ve geceyi vapurda geçireceğiz. Sabah İzmir'de olacağız.

İki kardeş babamın bizim için seçtiği lacivert beyaz şort takımlarımızı gitmişiz. Çok mutluyuz. O filikadan diğerine atlayıp oyun oynuyoruz. Fotoğrafı babam çekmiş. Oyunun ortasında saç baş darma duman neşeyle bakıyoruz kameraya.

Bu bizim ailece gerçekleştirdiğimiz mutlu ve sağlıklı son yolculuğumuz. 

İzmir'e indigimiz gün Efes Otel'e gidiyoruz. Bazen de Anba Otel'e. O gün İzmir günü oluy Babamın arkadaşı Fikret Amca ve Gülay Teyzeyi göreceğiz. Deniz Restaurant'da yemek yeriz belki? Fuar gezilecek. Hayvanat bahçesindeki timsaha bakacağız.

Çok mutluyuz. Vapurda kaldığımız odadan, İzmir'in ılık havasına herşey mükemmel!

İzmir için tüm anılarım buna benzer şeyler. Hep hafif, her daim ılık ve sakin.

Biraz buralarda yaşayabilirim. Neden olmasın ki? Kime ne? Hele iş bulursam, of! Kesin geliyorum.

Kim istemez ki mahallede pişi satan bir dükkan? Üç dakikada körfez manzarası? Kemeralti'nda zaman yolculuğu?

Ya nergisler? Ah o uçsuz bucaksız nergis tarlalarinin kokusu...

Yarın İstanbul'a donuyorum. Kismetse haftaya tekrar İzmir. Ne mutlu ki dizimin ağrısı daha hafif.

Bugün P.tesi benim uğurlu günüm. Dilerim hepimize iyi gelsin.

6 Şubat 2022 Pazar

ZEPZENGİN HAYATTAN GUNAYDİN


Günaydın!

Vallahi manyak falan değilim. Olaylar böyle akıyor. Avamla sıkıntı dolu altı saati geride bırakıp kendimi taksiye attığım an işler değişti!

Mithatpaşa Caddesi'nde efsane bir İzmir klasigindeyim şu an: Bahar Palas Apartmanı. 1900'lerin ortasında yapilmiş nefis bir bina. Yuvarlak balkonları, muhteşem apartman girişi, gömme tahta dolapları, kocaman küvetiyle tam bir zaman yolculuğu.

O korkunç otobüsten ve saclarima sinen havasızlıktan sonra bana hazirlanan odaya girince nasıl şaşırdım anlatamam.

Yepyeni yatak takımları, üzerinde havlular ve terlikler.... Mutfakta mis gibi Kenya kahvesi... Bu özen, bu sevgi dolu karşılama tüm yorgunluğumu, telaşımi alıp götürdü. Geriye hayatın hediyesini öpüp başının üzerine koyan minnet dolu, sakin  bir ben kaldı.

Ne kadar şanslıyım ki, kendimi kraliçeler gibi hissettiren insanlar var etrafımda. Bin şükür oyun kurucuğa.

Dün sabah erkenden uyanıp Mithatpaşa Caddesi'ni boydan boya yürüdüm. Esnaf dükkanlarını açarken bizdeki gibi homurtulu değil, aksine yeni bir güne başlamanın sukrundeydi. Onlarca tanımadığım insana günaydın dedim. Selamlarını aldım. Sonra kendime bir kahve ısmarlayıp, biraz da sahilde yürüdüm. O nefis çarşı/cadde nin bir arkası sahil! Oradaki apartmanlar çok güzeller. Boydan boya dev balkonlar ve körfez ayaklarinin altında... Elbette aile servetimiz o efsane evlere yetmeyecek, çünkü ilk fotografta açıkça gördüğünüz üzere mücevher seviyorum!! Paramizin büyük kismi gösterisi takılarima gittiğinden ancak bir cadde arkasinda oturmamiz mümkün!

Şaka gibi bir güzellik buralarda yasamak.Huzur içinde alış veriş yapıp, eve dönüyordum ki meğer asıl sürpriz bizim kosesindemis. Nergis satan bir çingene!

Tanrım! Oluyor muydu bunlar sahiden? Deniz kokusu, Guleryuzlu esnaf, kahvem, nergisler ve sevdiklerim. Hücrelerim yüksek dozda antioksidan almiscasina titriyordu. Panayira bırakılmış çocuk gibi ziplaya seke yuruyordum. Sevinç, o içsel neşe hiç dönmez diye nasıl korkmuştum....

Egemen'in de ufak ufak toparlanmsiyla bu sabah çok daha iyiyim. İyiyiz. Hayallerimiz, umutlarımız, zorlu bir yolumuz ve yeni baslangiclarimizla şükür doluyuz. Ben bu coğrafyada iyiyim. 

Kraliçe gibi hissettiren odamdan, kucağımda minicik bir kedi ve mis gibi kahvemle bildiriyorum size: Hakkım olan mutluluğu almadan gitmeyeceğim! Değişimden korkmayacagim. Ve tüm paraya tapan kalbi kararmış zenginlere inat ışıl ışıl, paylaşan, sevecen, neşeli ve cömert bir zepgengin olacağım. "Vay be!" diyecekler Mithatpasa'da yurudugumde, "kadındaki asalete bak! Nasıl da zengin görünüyor!!!! Ne güzel parlıyor!"

İşte böyle böyle sileceğim Deli İbrahimi tarihten🤣😂😂😂

4 Şubat 2022 Cuma

I HATE AVAM!


Çocukken de sevmezdim, şimdi de sevmiyorum. Ortak yaşam terbiyesi olmayan aşağı tabakaya en hafifinden gıcık oluyorum. Evet ya, samimiyetle gıcık oluyorum.

1789 Fransa ile mi sınırli kalmış? Vah vah. Önce fakirleri, sonra da mavi kan delisi pislik soyluları yok etselermis ya! Kimse beni düşünmemiş!

Ulen ben sizin köyün meydanında don atlet geziyor muyum avamlar? Sevimsiz veletleriniz çigrinirken pis pis bakıyor muyum? Leş gibi lokantalarda yemek yerken sesim mi çıkmış? Burnunu kıçını kaşıyan kaveciden kahve bile içtim be! 

Sevmiyorum sizi kardeşim. Bacaklarını yaya yay a oturan, otobüste rahat rahat telefonla konuşan tavriniza ifrit oliyorum. Türkü desen O hate türkü! Toplasan üç beş Ege türküsü, bir iki de Kürtçe. Gerisine uyuzum.

Yıllar sonra yaptığım su otobüs yolculuğu üç saatte hayattan soğuttu! Oysa eskiden, yani gençken güle oynaya giderdim Anadolu'ya. Sevecendim. Naziktim. Anlamaya hevesliydim.

Bitmiş. Bilgidigin orta yaşlı İstanbullu teyzeyim ben. Hani şu otobüste kitap okuyan sevimsiz tiplerden. Havalandırmadan katiyyen memnun olmayan. İşte o benim, ta kendisi!

Neyse son iki saat!!!!! Evlat olsan sevilmezsin şehirler arası otobüs!

TRAVMA VE TEMBELLİK YA DA KENDİNİ OKUMAK



Günaydın,

Züğürt tesellisi derseniz kizmam. Yani gücenirim biraz tabii ama sahiden kizmam. Çünkü olabilir. Değişken ve dengelemekte zorlandigim enerjime mazeret arıyor olabilirim. Mümkün. Herşey olası.

Tembel miyim acaba? Neden dönem dönem elimdeki işi tamamlamakta çok zorlanıyorum? Anlatmak istediğim iş yerindeki yapılacaklar değil. Onlari her durumda fazlasıyla yapabildim cok sukur. Ben kafamdaki işleri, bana asıl besin olacakları iteleyip duruyorum. Bunu neden yapiyorum? 

Bence tembel değilim. Travma mevzunda okumalar yaptıkça, bedenin kitlendigi anları ve o anların ardçılarini cok daha iyi anlıyorum. Muhtemelen sadece beni değil, pek çok insanı geçmiş deneyimler, hatta aile ağacının tecrübeleri yönetiyor. Bu da büyüklerin bize  manasiz gelen sözlerine getiriyor insanı," nasıl bir aileden geliyor? Kimlerdenmis?"

Babaannem sorardı, "kimlerdenmis?" Tadigini birileriyse gülümserdi. Ailemizin soylu kadiniydi babaannem... Simdiki aklımla onunla sohbet etmek isterdim. Sormak isterdim, " kimlerdeniz biz?" 

Ailemizdeki kadınların güçlü ve zayıf yanları nelerdir? Dedemi sevdin mi? Doğumların nasıl gerçekleşti? İstanbul'da kim vardı yanında? Ne hissettin?....

Çok soru sorardım ona, belki bazılarını yanıtlamazdi. Bilmem. Bilemeyeceğim de. Tek anladığım sorulmamış soruların tüm cevaplari bende, bedenimde. Açık bir kitap gibi, tek yapman gereken cesaret etmek ve okumak.

Bu sabah yolculuk öncesi ayak surumelerimi anlamlandırmaya çalışırken zihninden etrafa sacilanlar bunlar.

Sahi siz kimlerdensiniz? Saçınız, gözünüz, yaraniz, bereniz kimden yadigar?

* Tablo Ekin Anil'in ilk kişisel sergisinden.

3 Şubat 2022 Perşembe

CENNET

Eğer kızım olsaydı adını Cennet koyacaktim. Hem uzun yıllar önce, kimbilir nerede izlediğim bir gölge oyununda peçeli güzel bir kızdı Cennet.

Sadece gözlerini görmüştüm. 

Aradan epeyce bir zaman geçtikten sonra da beş yaşında küçük bir kızla tanıştım. Adı Cennet'ti.

Kızım olmadı tabii. Pek çok bağlanma bozukluğu yaşayan insan gibi iyi ebeveyn olamamaktan, yetememekten korktum. Cesaret edemedim. Hep kazara hamile kalmayı umdum fakat o da olmadı. Bilinçaltımdaki korku izin vermedi. Hadi canım atma demeyin, sahiden böyle oldu. Çünkü kırkbeş yaşımda bile yeterince sağlıklı yumurtam olduğunu ögrenince ister istemez bu sonuca vardim. 

Bizim akilla fikirle varamadigimiz yere bizden çok önce ulaşan bir bilgi vardi. Hücreler aralarinda iletişim kurup, şunu yapalim, bunu boşver diye hayatıma yön verirken, ben de basıma gelen ve gelmeyen herşeyi iradem dahilinde sandım durdum. Olan biten buydu işte.

Bu tek şapsalligim mıdır? Elbette hayır. Ben yaşayan efsaneyim🤣😂

Neyse Cennet isminde kırmızı saçlı bir kızım olmadı. Onun yerine sokaktan bır kedi buldum, adını Theodora koyup annesi oldum.

Bana anne demese de bu konudaki dayatmama itirazı da yok. Yani zamanla Cennet'i unuttum.

Ben sadece Cennet'i değil, yeryüzünde bir cennet olabilecegi ihtimalini de unuttum. Hayat hızla akıp giderken öyle boş işlerle oyalandim ki, ne zaman cennetten kovuldugumu bile animsayamadim. Belki de kendim çıkıp gitmistim?

Ezan sesi geliyor uzaktan, cennet kokusu var yağmurda. Bugün ölsem üzülmem çünkü cenneti hatirladim. Cennet yaratabilen gücümü hatirladim.

Senin cennetin kim? Nerede? Hatirliyor musun?


SULAR SELLER İÇİNDE BİR PERŞEMBE



Günaydın, 

Bakınız, Perşembe'yi sel aldı türküsüne efsane ortam! Yağmur duracak gibi görünmüyor. En azidan şimdilik. Neyse ki evden çıkmami gerektirecek bir isim yok.

Halet i ruhiyem düne göre daha iyi, belki D&K vitamini ve temiz beslenme bedenimden önce ruhuma iyi geliyor? Hani şu geçenlerde bahsettiğim his var ya, hayat bana bir tokat atıyor, ben kendime iki demiştim. İşte o his fena. O duyguda fazla kalmamalı, hemen şefkat diline dönmeli insan. En azından ben böyle yapmaliyim. Zira kırbaçla hizaya gelen tiplerden değilim. Benim ince ayarlarimin güvenlik ve sevgi önceliği var.

Peki nedir şefkat dili? Bence tek bir dil değil, kişiden kişiye değişir. Benim icin temiz beslenmek, yoga, yüzmek ve bol bol yürümek, okumaktır, sana göre uykudur. Bilemem. Sevgi işte. Hepimizin sevmekten ve sevilmekten anladigi farklı farklı . Aynı şey, şefkat için de geçerli. Şefkat denildiğinde neyle kodlandiginizi ancak siz çozebilirsiniz.

Dün bende İnci vardı. Çok hoşuma gitti ona iş çıkışı kahvesi pişirmek ve günü sohbetle tamamlamak. Geldiğinde enerjisi çok dusuktu. İkimizin de düşüktü. Hatta ben uzanmistim biraz. Kapıyı saçlarım darmadağın açtım. Ama kahveden sonra ayıldık, hatta biraz iş konuştuk. Sonra sohbete devam ederek yemek pişirdim. Yedik. İkimize de iyi geldi. İnci gelmeseydi çilekli salata yapmazdım. Enginarı rendelemeye usenebilirdim.Açikcasi sakin bir sofra, azıcık halden anlama ve bı tutam hayal kurmayla ikimizin de beden dili, ses tonu değişti. 

Benim şefkatten anladığım bu; içtenlikle sunulan, sadelikle paylasilan gündelik hayat. Düşünmeden, bedeni öylece akışa bırakarak, karşındakini zorlamadan, sadece teklif ederek. Eğer istemezse değersizlik hissine düşmeden ona alan tanıyarak. Dans gibi. Özenli, adım takip eden, aynı zamanda hesapsızca ritim tutturmak...

Şefkat hesapsizliktir benim lisanimda. Kosulsuzluk. İçtenlik. Şimdiki Zaman sarkisi. Hesap yapılan yerde sevgi olmaz. 

Senin için nedir şefkat? Nasıl daha iyi hissedersin kendini? Hadi bir ortam yarat ve içine yerleş, orası yol kenarindan akan yağmur suları gibi hesapsızca huzur bulduğun yer olsun. 


Güzel birgün diliyorum.





2 Şubat 2022 Çarşamba

ETEK

Her şey git buradan diyor. Sesler, fısıltı, sessizlik... Hepsi bir ağızdan tek ses olup "git artık!" diyorlar, git!

Gidicem. Çoktan buraları terk eden ruhumu elbet bir yerde yakalayacağım da, nasıl? Ne zaman... 

Meryem rüyama girsin, elimi tutsun istiyorum. Gelsin ve eteğinin rüzgarı, saçına sinen tütsünün kokusuyla bana şimdiki zamanı mujdelesin istiyorum. İstiyor ve diliyorum.

Tüm duam, tek umudum sende Meryem. Analarin anası, kimsesizlerin anası.

Şehir yavaş yavaş aydinlanirken, içimin neden hep bulanık oldugunu anlatırsin belki. Belki birlikte papatya toplamaya gideriz. Bildiğim, sevdiğim coğrafyada olmama yardım eder, beni alır kucağına, dizinde uyutursun kırlarda. Dinlenince, gücüm kuvvetim yerine gelir. Sen oksarsan saçlarımi sakinlesirim. Hadi Meryem, lütfen rüyama gel. Beni uyandır, beni güçlendir, bir defa daha üfle duanı yüzüme.

Rüyamda mevlevileri sema ederken gördüğümde Konya kapisi açılmıştı. Şimdi Ege'de kabul görmek için seni bekliyorum. Çünkü biliyorum,  gücümü toplamadan yola cikamam. Biliyorum o gücü bana sadece sen verebilirsin. Ancak senin rizanla dökülebilirim yola. 

Sen, ben bı de eteğinin rüzgarı.

Şehrin sessizliği huzur vermiyor. Hissettiğim şey tedirginlik. Saat sekizden önce sokakta olmak istemezdim. Gerçekten geriliyorum. 

Ne fena di mi? Ne travmatik! Durmayan bir uyarıcıya maruz kaliyoruz. Kesintisiz endişe, daimi bir tetikte olma hali. Asla gevşemeyen omuzlar, bütün gece sıkılan dişler.... Kökünden koparak dökülen saçlar.

Hayat bundan daha fazla birşey olmalı. Daha mutluluk verici, çok ama çok daha şen olmalı.. Değilse de kabulun içinde daha iyisine kavuşmak niyetiyle mücadele olmali.

Hava hala karanlık, yedi kirkalti. Pek çok insan iş yerine ulaşmak üzere sokaklarda üşüyor, islaniyor. Virüs desen almış başını gitmiş. Karanlık, belirsizlik, neşesizlik tam boy!

Sence abartıyor muyum?


1 Şubat 2022 Salı

KARANLIK ÇAĞ BAŞLADI


Benden sonra olur diye düşünmüştüm. Bina ve zinalarin artışını, pazara bir çuval para ile gidip bir sebzeyi zor almaları, depremleri, selleri, intiharları, hastaliklari görmem sanmistim.. Meğer görecekmisim. Ruhumun secimleri arasında sadece bireysel travmalar değil, toplumsal hatta global olanlar da mevcutmus! Ne hoş.

Kötülük kocaman oldu. Birlikte lokma lokma besledik onu. Bencillikle, maddeyi yucelterek, kutsalı ayaklar altına alarak el birliğiyle besledik, büyüttük. Şimdi o, kimsenin sevmediği ama herkesin kanına canına sızmış aç, çok aç, doymak bilmeyen devasa kötülükle sımsıkı sarılıp sarmalandik.

Dünya ilk kez bu kadar sert bir geçiş yaşıyor. Belki Atlantis de böyle yok oldu? Belki Mu sırf  bencillikten battı? Fakat Dünya ilk kez karanligi bu kadar büyüttü. 

Kimse farkinda değil mi? Zifiri kötülüğün, çığ gibi artan zorbalığın? Duasiz, ricasiz, minnetsiz kupkuru kalan hayatlarimizin?

Yavaş yavas, planlı ve çok başarılı bir oyunla duadan, sevgiden, ışıktan uzaklastirildik. Yan yana durduğu seytanlarin suretinde unuttuk iyiliğin gereklerini. Ne zaman başladık sevgiyi kucumsemeye? Ne vakit cep telefonlarımizla uyumaya, uyanmaya tamam dedik?

Fahişelerin koynundan çıkınca robotlar mi var sırada kötürüm ruhlarımızi avutmaya? Anne yemekleri yerine tabletler mi yutacagiz aç kaldigimizda?

Kötülüğü biz büyüttük. Beraber. Sadece bu denli güçleneceğini düşünemedik. İkonalari öpmeyi, o öpücüğü kalbimize koymayı biraktigimiz her an semirdi şeytanlar. Başımızı secdeden, ruhumuzu birlikten ayirdikca an  be an kocaman oldu karanlık..

Şimdi sonundaki ışığı çoğumuzun göremeyeceği bir gecitteyiz.. Hissetmiyor musun hala? Karanlık Çağ geldi!