16 Nisan 2021 Cuma

VİRAJLI YOL

 

Datça feribotuna inen bir yol vardı eskiden, Marmaris'den Datça'ya giderken o feci yolu kullanırdık. Ne viraj, ne viraj. Kolay kolay araba tutmazdı beni ama orada her defasında telef olurdum.

Şu an bulunduğum nokta tam olarak öyle; virajlı. Savrulmalı, bulantılı, kusmalı, kızmalı, sevimsiz... Kendimi yorgun, bıkkın, bitkin hissetmemek için derin derin nefes aldığım bir yer. Uykudan, kitaptan, yemekten veya başka bir şeyden keyif almakta zorlanılan bir yer. Başka nasıl anlatılır ki?

Dün öğleden sonra Kalamış'a sandalyelerimizi atmış, gümüş gibi parlayan denizi izlerken E. dedi ki "çok kolay vazgeçti benden, beş günde, sanırım en çok buna üzüldüm. Hala da üzülüyorum."

Ben de dedim ki "ben o senin bahsettiğin ruh haliyle öyle uzun zaman süre yaşadım ki, elimden tutup bu duygunun çıkışına götürsen eşiği geçemeyebilirim!"

Oysa bizi sarıp sarmalayanlar, sözde kıymet verenler, gizlice kollayanlar veya çabucak vazgeçenler... Hiçbiri değil ki varlığımızı değerli veya değersiz kılan. Bunlar hep oyun, bunlar hep suyun yüzeyi. Bizim asıl oyun arkadaşlarımız dipte bekliyorlar; nefesini tutarak bizimle dalış yapanlar onlar. Sayıları az... Giderek de azalıyor. Zaten yaş almak da tam olarak bu demek, yalnızlaşmak. Sadeleşmek. Yanılsama ile hakikiyi ayırabilmek.

Neyse, bir zamanlar Dünya'nın sonu gelse ararım dediğim biri vardı. Bunu söylerken sahiden gelmez sanmıştım Dünya'nın sonu ama baksanıza, geldi! Bilinen Dünya bitti. Aradım mı onu? Aradım. Aradığımda buldum mu? Hayır, orada değildi. Ulaşamamıştım. Peki ne kaldı geriye? Gücenmişlik, tercih edilmemişlik hissi. İyi de  beş günde geçer mi? Elbette hayır. Bu hikayede kayıp kime aittir? Yüzeyde kalana... Masal kime yazılır? Bizimle derin dalış yapana.

Hadi bize bol virajlı iyi günler.

Hiç yorum yok: