14 Nisan 2021 Çarşamba

GÜVERCİNLER GİTTİĞİNDE

 




Son aylarda okuduğum en güzel roman Güvercinler Gittiğinde. İlk kez bir Katalan yazarın eserini okuyorum ve on üzerinden on verdim. Çeviriden midir, yoksa yazarın tekniğinden veya ruh halinden mi bilemem fakat ikinci yarıda akışın değiştiğini, duyguların, betimlemelerin okuyucunun, yani en azından benim gözümde çok daha iyi canlandığını da söylemem lazım. Son sayfalara geldiğimde bitmesin istedim.

Sonra merakım iyice arttı ve yazarın fotoğraflarına baktım. Sanırım en çok şu paylaştığımı sevdim. O da benim gibi deniz sesi seviyor diye düşündüm.. Deniz ve rüzgar uğultusu... babamla aynı yıl ölmüşler, yani istesem de tanışamayacakmışız. Ya da başka bir yerden bakarsak, aslında çoktan tanışmışız da istesek de unutmayacakmışız.

Aşağıda paylaşacağım birkaç paragraf size bir şey ifade etmezse üzülmeyin ve bu kitapla zaman harcamayın. Malum vakit hiç olmadığı kadar kıymetli... Ama hatırlayın, Dünya bu kadar kötü bir yer olduğundan edebiyat var, ruhlarımızı sakinleştirmek için... Ruhlarımızı yakınlaştırmak, acı çekerken ve sevinirken her daim birliğe dahil oluşumuzu anımsamak için...

Öyleyse buyrun:

....O taze, dipdiri havayı hala hatırlıyorum ve her seferinde, bir daha asla hissetmediğim bir hava olduğunu da hatırlıyorum. Asla. Taze yaprak ve tomurcuk kokusuyla karışık, kaçıp gidiveren hava ve ardından gelen hiçbir şey bir daha asla, hayatımı ikiye bölen o günün o havası gibi olmadı; benim küçük baş ağrılarımın büyük baş ağrılarına dönmeye başlayışı, bir Nisan ayı ve açmamış çiçeklerle oldu.....

... Ve çok kuvvetli bir şekilde zamanın geçişini hissettim. Bulutların, güneşin, yağmurun zamanının değil, ve gecenin süsü yıldızların hareketinin, ilkbahar zamanının içindeki ilkbaharlar zamanının ve sonbaharlar zamanının içindeki sonbaharlar zamanının değil, yaprakları dallara koyan ve yaprakları dallardan koparanın değil, çiçekleri kıvıran ve düzleştiren ve renklendirenin değil, benim içimdeki zamanın, görünmeyen ve bizi yoğuran zamanın kalbin içine dönüp duran ve kendisiyle birlikte onu da döndüren ve içimizi ve dışımızı değiştiren ve bizi sabırla son günkü halimize getirecek olan....

.... Senyora Enriquea bana pek çok hayatımız olduğunu söylemişti, birbirine bağlanmış hayatlar, fakat bir ölüm ya da evlilik, bazen, her zaman değil, bunları ayırıyordu, fakat hakiki hayat, küçük hayatı kendisine bağlayan bütün iplerden her şekilde bağımsız olan hayat, küçük ve kötü hayatlar onu yalnız bıraksa daima yaşaması gerektiği gibi yaşayabilirdi. Ve diyordu ki, birbirine bağlanmış hayatlar karışırlar ve bize acı çektirirler ve biz kalbin atışını ya da bağırsakların büyük hareketini bilmediğimiz gibi hiçbir şey bilmeyiz....

.... Yaptığım her şeyi daha önce de yapmışım gibi geliyordu bana, nerede ne zaman olduğunu bilmeksizin, sanki her şey hafızasız bir zamana kök salmış gibi....

....Ve karşı tarafa döndüm ve gözlerimle ve ruhumla baktım, bana hiçbir şekilde olamaz gibi görünüyordu. Geçmiştim. ve eski hayatım boyunca yürümeye koyuldum....

....uzun yıllardır içimde taşıdığım bir çığlık olmalıydı, ve o çığlıkla o kadar büyüktü ki, boğazımdan zar zor geçti, ağzımdan hemen hemen hiç olan ufacık bir şey çıktı, sanki bir tükürük böceği gibi... ve içimde onca zaman kapalı yaşayan neredeyse hiçbir şey olan o ufacık şey, tam olarak bilmediğim- terk miydi?- bir çığlıkla dışarı kaçan gençliğimdi...

Hiç yorum yok: