11 Nisan 2021 Pazar

COVİT 19 GÜNLERİ


Var mıdır, yok mudur? Doğadan mı gelmiştir, yoksa laboratuvar üretimi mi derken ikinci yıldan gün almaya başladık bile. Dünya genelinde resmi rakamlar üç milyon ölüm diyor. Bence çok daha fazla... Kimilerine göre hiç dert değil; zaten her yıl şu kadar kişi gripten, bu kadar kişi şundan, bi bu kadarı da bilmem neden ölüyor. Yani büyütülüyor bu "pandemi", ki pandemi de yok aslında, meselesi kafasındalar. Bi de utanmadan "aslında iyi oldu, kendime zaman kaldı diyenler var...."

Öyle ya da böyle ben ki matematikten anlamam, ortada artı üç milyon ölüm var. Üstelik kimse masum değil. İster Dünya'yı yöneten ailelere mensup ol, istersen haritada adı görülmeyen bir köyden, bilesin, bu sıkıştırılmış, zorlaştırılmış sınava hepimiz onay verdik... İstedik, çağırdık.

Hayatın akmasına karşı değilim, zaten ne haddime? Dünya'da savaş varken de bir grup sığınaklarda can çekişirken, bir diğer grup dans edip eğlenmişti. Üzerine yüzlerce film yapıldı, izledik. Eyvallah. Fakat sanırım artık günlük akış bile ağır gelmeye başladı. Dersime gelen öğrencilerin zorlanan ruh durumları, kendi bedenimdeki adını koyamadığım ağrılar, uyku ve yeme bozuklukları... Konsantrasyon güçlüğü, dikkat dağınıklığı... Okuma yazmaya isteksizlik. Az veya çok sanırım en iyi ihtimalle çoğumuzda bu saydıklarım var...

Sonu nereye gider, sonunu görür müyüz, o son neyin başlangıcı olur belirsiz. İçten içe hissettiğim ise bunları bekliyorduk, sürpriz değildi. Karnımızda, kalbimizde, zihnimizde, ruhumuzda adını koyamadığımız bir boşluk, ellerimizde ne yapsak, ne etsek anlam kazanmayan işler güçler ve hayatlarımız vardı. Arsızca tüketiyor, bu bizim hakkımız diyorduk. Yardıma muhtaç olanı canımız isterse görüp, istemezse kafamızı çeviriyorduk. Alma ve verme dengemiz iyice bozulmuştu, inançsızlık içinde kıvranıyorduk. Hepimiz öyle veya böyle kenara sıkışmış ve kendi afyonumuza sarılmıştık. 

Yanlış mıyım?

Laleleri, erguvanları izleyemediğim, Boğazı özlemekten yorulduğum bir bahar daha yanımdan geçiyor. Farkındaysanız evim evim güzel evim diyenler sus pus... Kimse ekmek pişirmiyor mu artık? Evlerde derlenip toplanacak dolap da kalmadı di mi? Velhasıl herkesin kendini hatırlama zilleri çalıyor şimdilerde. O uzaktan uzaktan duyduğumuz ses içimizden geliyor.

Ramazan ayında uygulanacak kapatmanın sağlık sektörünü ne kadar rahatlatacağını birlikte göreceğiz. Kim bilir ne isyanlar yaratacak bu kapanma... Kimleri ekmeğinden edecek? Hangi patronlar götü kurtarmak adına ne sinsi, ne ince hesaplar yapacak kim bilir... Her birimiz bu tablonun neresinde yer alacağız meçhul.

Bildiğim tek şey covit günleri zorlamaya başladı. Üstelik her anlamda. Kronik yorgunluk ve umutsuzluk da en beteri sanırım. Pek çok insanın hastalıktan ziyade, "kurtulsam ne olacak? " duygusundan öldüğünü düşünmeye başladım... Dünya zor bir gezegen, burada bedenlenmek zor bir süreç. Ama buradayız....





Hiç yorum yok: