Yükünü indirmek istemeyen çöl devesi gibiyim nicedir. Yürüyor, varamıyorum.
Anlamaya ihtiyacım var. Ve anlatmaya. Koşmadan, bir sonraki randevunun telaşına düşmeden, sakin sakin konuşmaya. Dün havalimanından eve dönerken T. E. aradı. Değerli dostum. Onunla aramızda geçen beş dakikalık telefon konuşması iki gündür içimi kemiren rahatsızlığın özeti gibiydi. Yine bir şey olmuştu ve tıka basa dolmuştum. Hikayeler, yaşananlar içimden taşmıştı. Kenara çekilip onları düzgünce katlamaya ve içimin çekmecelerine yerleştirmeye, uzun uzun düşünüp sindirmeye ihtiyacım vardı.
S.Y. nin söyledikleri ağır geldi... Kelimeler, onun kalbinden benim kalbime hızlıca boşaltılan hakikatler olmasaydı, bu denli ezilmezdim... İsteklerim ve sorumluluklarım arasındaki denge arayışında ritimsiz rüzgarlar gibi salınırken, sanki bir suçlu aradım ve hızla geçen zamana gücendim. Sonra o en sevdiğim çiçeklerin bile uzun süre toprağa tutunmadığını, birgün tıpkı onlar gibi, geldiğim yere döneceğim gerçeğiyle kim bilir kaçıncı kez silkelendim.
Hiç bir sarsıntının beni uyandırmamasına gücendim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder