16 Mart 2017 Perşembe

KOY G.. RAHVAN GİTSİN!





Ahlak kurallarına gönülden bağlıysanız ve yoga dersi verdiğim için kusursuz davranmam gerektiğine dair beklentileriniz varsa lütfen bu yazıyı okumayın olur  mu?


Kendimden mevsime ve tarihe uygun romantik, hüzünlü, duyarlı bir yazı beklerdim bu sabah. Ve fakat yazamayacağım, zira hiç içimden gelmiyor. Aksine, sesimin çıkabildiği en yüksek yer neresiyse oraya tırmanıp, "koy g.. rahvan gitsiiiiinnn!" diye avaz avaz bağırmak arzusundayım. Hatta iyice abartıp, bu cümleyi nakarat belleyen bir beste yapıp, Londra Senfoni'yle çalasım var. Bak bak, illa bi havalar, bizim Borusan'la çalsam olmaz mı ki?        I ıh...
 
Baban mı ölmüş? Öldü işte güzelim,  Uyuyan Güzel değil ki bu adam, kalkıp gelmeyecek, bekleme artık. Hadi yürü, yürüüüü, yürüsene, tıkama yolunu! 
 
Hayat senin üzüntülerin için mola vermiyor. İş arkadaşların iki yüzlü mü çıktı? Ne var bunda bozulacak? Para da iki yüzlü değil mi? Onlarla ortak noktanı dostluk mu sanmıştın a gülüm!
 
Yediğin kazıkların hesabını mı soruyorsun? Önce attığını inkar ettiğin kazıkların muhasebesini yap bakalım! Ne o? Bunu da mı sevemedik?
 
Affet tatlım affet, yoksa kanser olursun. Belki öncesinde kalp krizi geçirir , sonra sebebini sezemediğin bir şekilde hayatta kalırsın. Hastane odasında yatağına uzanmış, üzerindeki çaputta mavinin kaç tonu var diye bakarken, ulan ne güzel ölüyorduk mu dersin, yoksa madem buradayız bari yaşayalım mı dersin orasını ben bilemem...
 
Bak söylüyorum, bu işler ufaktan başlar; hayattan zevk almayı bıraktığında, ardında kalan bir kişiye, duruma, hadi abartalım kadere küstüğünde, kalbin ve onun emrinde hizmet veren damarların isyan bayrağını çekerler. Tansiyonun, kan damarların boyunca akamayan haz gibi yavaşlar, hızlanır.... Kanının suretine bürünüp, kabusun olurlar. Ardından oranda buranda kitleler, kakanı yapamamak, yediğini sindirememekler....
 
Ummadığın anlarda,  gardırop kapağında karşına çıkan tam boy aynalar gibidir görmezden geldiğin kusurların. Onlardan güneş gözlüğü takarak kaçamazsın... O halde  buna sebep olan insanları tırmalamalar veya suç mahalinden topuklamalar nasıl? Ya da hep bir aynaya örtü örtmeler..
 
Sen ve ben  gayet masumuz ama dünyada çok kötülük var di mi? Koy şuraya boynunu benimkinin yanına da ilahlar bizi kesinler sayın kurban:))
 
Olmadık anlarda gecenin bir yarısı uyandıran panik atak krizlerin kulağına ne fısıldıyor acaba?  Görmek istemediğin şey burnunun ucuna gelmiş, oradan uzaklaşamamışsan ve edilgen davranmak konforlu geldiyse, gözlerin mi bozulmuş.. İyi ki bozulmuş, yoksa dayanamazsın... Dua et ki makine kendini korumayı biliyor.
 
Sen hangisisin? Ben, adım atmaktan korktuğu için toplar damar kapakçığını bozanlardan, kadınlığıyla ritim tutturamadığından memesinde kistik yapı oluşturanlardanım. Merhaba!
 
Bütün bunlardan yırtamazsın, kaçtım sanma, yakalanırsın. Fakat tüm akışı değiştirebilirsin. Hayatın tam ortasında bırakmalı geride kalanların matematiğini ve koyvermeli gelip gelmeyeceği bilinmez geleceğin iplerini. Uyanmalı, yürümeli, koşmalı, yüzmeli, güzel şeyler yemeli, esnemeli, gülümsemeli, kendini sobelemeli, saçmalamaktan utanmayıp, çuvalladığın yerden devam edecek kadar kusurlarıyla barışmalı insan. Etrafa bir bak; herkes topal, hepsinin hörgücü var. Boşversene!
 
Yoksa, bak vallahi doğru söylüyorum, eğer "koy g.. rahvan gitsin " diyemezsen, diyemezsek, sen ve ben daha zaman var zannederken kıçımıza pamuk tıkayacaklar!
 
Sonrası üç kuluvallah...

Hiç yorum yok: