Hayatımda iki defa sevinçten ağladım. Biri Leyla Nora'nın doğum haberini aldığım an idi. Agi, doğumdan yirmi otuz dakika sonra telefonla haber vermişti ve ağlamaktan konuşamamıştım. Bir ay sonra İstanbul'a döndüler ve bir gece o minicik bebekle beni baş başa bıraktılar. Nasıl yedireceğimi, ağlarsa ne yapmam gerektiğini teorik olarak anlamıştım ama nasıl da heyecanlıydım. Gözlerimi ondan ayıramıyordum. Kitap okuyamadım, televizyon seyredemedim. Öylece baktım, kaldım. Uzun yıllar baka kaldım ona. Öfkesi, inadı, dişleri, saçları... Pasta yiyişi, tülbentiyle uyuması, kolsuz bebeği, yaptığı resimler, seramikler... İlk sahneye çıkışı. Ana okul mezuniyeti. Bodrum tatillerimiz. Yelkenli maceralarımız.... Noellerimiz... Pikniklerimiz..
O küçük bebek bugün dokuz yaşını bitirdi. Ders çıkışı ona iyi geceler demeye gittim. Saçlarını sevdim, öpüp, kokladım. Sonra da sordum:
"Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyor musun?"
"Evet"
"Nereden biliyorsun?"
"Sen söyledin"
Nasıl da basit ve temiz bir bilmek! Nasıl da özel bir şey bu küçük kızların büyümesini seyretmek...
Bu akşam kendimi şanslı hissederek uyuyacağım. Leyla Nora'nın doğumundan başlayarak, şu gezegendeki macerasının ilk dokuz yılını seyredebildiğim, zaman zaman anılarının bir parçası olabildiğim için... Binlerce kötü şey olurken, bu güzelliği yaşama şansını yakaladığım için.
İyi ki doğmuş güzel Leyla'm.
1 yorum:
Ve... sen de iyi ki doğmuşsun kuzu:)
Yorum Gönder