19 Haziran 2016 Pazar

VENEDİK, 9 HAZİRAN 2016




Bu sabah San Marco Meydanı bizim ve bizim gibi yağmurdan korkmayanlarındı. Islandık mı? Evet, biraz. Olsun. Kötü hissetmedik. Meydana gelmeden önce otele yakın lokal bir kahvede berbat bir kuruvasan yedik. İyi tarafı, kuruvasan hakkında konuşurken uykumuz dağıldı!

 
 
Bazilikaya girebilmek için yağmur altında yarım saat kadar bekledik. Prusya Kralı üzerinde Venedik fotoğrafları olan şemsiyelerden aldı. Zaten onlarda gözüm kalmıştı. Ne yalan söyleyeyim, şemsiye ve eldivene ayrı bir zaafım var!

 
 
Bekleyişin sonunda içeri girince üçümüz de San Marco' da olmanın ne anlama geldiğini kavradık! Gerçekten özel bir bazilika. Dev sütunlar, mozaikler, freskolar ve tabii atlar....

 
 
Annem atlara bayıldı. Meydana bakan balkondan Venedik'i seyrederken "işte şimdi buraya kadar gelmemize değdi" dedi.

Kraliçe sonunda gülümsedi!

 
 
Balkondan meydana bakarken nasıl özel bir yerde olduğumu iliklerimde hissettim. Müzik, atlar, meydanın kocamanlığı... Solda kalan deniz... Saklanmaya değer anlar defterime koydum seni Venedik!

 
 
Bazilika ziyareti sonrasında Prusya Kralı'yla Çan Kulesi'ne tırmandık. Tırmandık derken yanlış anlaşılmasın, asansörle otuz saniyede çıkılabiliyor. Kuleden kente bakmak bence şart. Ancak o zaman insan nasıl da büyük bir şehirde olduğunu anlayabiliyor. Zira Venedik'in ilk görüntüsü birkaç küçük adacık. Oysa kuleden bakınca anlaşılıyor ki, vaziyet hiç öyle değil... Çatılar, kuleler ve neredeyse hiç bozulmamış bir doku.. Ortaçağ filmlerinden bir kent!
 
 
.............
 
 
 
Öğleden sonra Dükler Sarayı'nı gezmeye gittim. Ama önce saraydan otele dönüşümü anlatmalıyım. Venedik'e gelmiş her turist gibi yolumu kaybettim. Ne yaptıysam da otele gidiş için kerteriz noktası olarak seçtiğim tiyatroya ulaşamadım! Girdiğim tüm sokaklar beni kanalların kör noktasında bıraktı. Sonra aniden hiç beklenmedik bir anda, artık ayaklarım ağrımaya başlamış ve hafiften paniklemişken tüm insanlar puf diye yok oluverdi! Kanımın çekildiğini hissettim. Kanala düşen yağmur damlalarının belli belirsiz  mırıltısı dışında yalnız kalmıştım!



 
Yirmi metre ötede bir adam silueti tıpkı bir kedi gibi hızla köprüden geçip gitti. Durmadan yağan yağmur kanal kıyısındaki basamaklarda suyu yükselttikçe içimi tuhaf bir korku kaplama başladı.

 
 
Burada zamanı silen sular var. Mekanlardaki hayat da öyle yavaş ki, her şeye dokunmak ve her birinin gerçek olduğundan emin  olabilmek ihtiyacı duyuyor insan.
Aslında Venedik yoktu da ben bir dekora mı hapsedilmiştim? Yoksa J.W.  hikayeleri içime işlemişti de sonunda gerçeğe çok yakın bir rüya mı görüyordum?

 
 
Venedik. Maskesiz zamanlarda yüzünü şemsiyelere gizleyen kent!
 
Ayakkabılarımı çıkartıp, parmaklarımın arasına baksam? Acaba perdelenmiş midir? Eğer bu mümkün olsaydı kentin efsanesinde söylendiği gibi su üzerinde yürür ve oteli kolayca bulurdum!

 
 
Pervazdaki Pan, beni korkutuyor, korkuturken büyülüyorsun....
 
Aşk her zaman eşitler arasında mı olur? Yoksa her ayrıntının önüne geçen kocaman bir coşku olabilir mi,  okyanusa düşen su damlasının tarifsiz sevinci gibi?
Bir kadın tek bir gece de daha önce biz kez bile görmediği bir kente aşık olabilir mi?
Aşk, tam, bütün, tanıdık ve zaman zaman ürperten bir duygu mudur?
Kentler elimize tastamam uyan eldivenler gibi, kalbimizi sarıp sarmalayabilir mi?
İnsan hiçbir tanışıklığı olmayan bir kenti, kulenin tepesinden izlerken, kendini, yaşamadığı onlarca paralel hayattan en ama en sevdiğinin kıyısında hissedebilir mi?
Dokunduğumuz değil, dokunabilme ihtimalimiz midir bizi heyecanlandıran?
Eğer parmaklarımın arası, ayakkabıma sızan yağmur suyuyla perdelenseydi, acaba o vakit o en ama en çok özlediğim, özlerken neyi özlediğimi bilemediğim, paralel hayata yürüyebilir miydim?

Venedik....

 
 
Sarayın merdivenlerinden yukarı çıkarken, hızla aşağıya inen bir kadın gördüm. Görevliydi. Pantolon, ceket giymişti. Yaka kartı vardı. Saçları omuzlarına dökülüyordu. Dalgalı, kızıl saçlar!
Sadece bir iki saniye göz göze geldik. Onun Villanella olduğunu düşünmek istedim.
 
Bana hoş geldin demişti!
 
Hoş bulduk!

Hiç yorum yok: