Hotel La Fenice...
Saat 18.12
Sabah uçaktan inip, bizi otele yakın bir iskeleye götürecek motora bindiğimde uzun uzun etrafı seyrettim. İlk bakışta çok ayrıcalıklı gelmedi.
Oysa şu an, otelin salonunda sevgili Pamuk Prenses' in bana yıllar önce verdiği, yazmaya kıyamadığım defterime ve tavandaki avizeye bakıyorum da, kulağımdaki piyano sesini de eklersek şahane hissediyorum!
Venedik.
Benim için Villanella' nın şehri; ayak parmaklarının arasında perdeler olan ve su üzerinde yürüyebilen gondolcuların kenti! Nihayet geldim.. Ve bunun için çok mutluyum.
Bu yıl aşk ve bebek konusunda şanssızlıklarla başlamış ve beni üzmüş olabilir. Ancak seyahat kadar yaralara iyi gelen başka ne var ki hayatta? Bu yılı, kuzey ışıklarını ve Venedik'i gördüğüm için her daim hatırlayacağım. Kaç insana kısmet olur gezegende en çok görmek istediği yerlerden iki tanesini birkaç ay arayla ziyaret edebilmek?
İstanbul ve Venedik arasındaki yakınlığı ilk bakışta görebilmek zor. Ancak kanalların arasında gezmeye başlayınca Galata'nın, Perşembe Pazarı'nın, Karaköy'den Tophane'ye süzülen yolun aynı kandan izler taşıdığını söyleyebiliriz.
Hatta evler arasına makara sistemiyle asılan çamaşırların beni Kumkapı' ya, teyzemi ziyarete gittiğimiz yıllara götürdüğünü söyleyebilirim. Tam tamına benzerlik değil aslında anlatmak istediğim, sadece bir duydu, küçücük bir renk veya genel bir siluet "ah işte nasıl da aynı!" dedirtiyor insana.
Siması hem bildik, hem yepyeni bu kentin.
Venedik ilk günden sevilesi bir şehir. Evet, kaybolmamak mümkün değil. Hatta ilk bir saat azıcık kasvetli de gelebilir. Ama yağmurlu birgün dahi insan otelde kalmak istemiyorsa, varın gerisini siz düşünün.
Oteli bulmak için adres sorduğum yerin şans oyunları satan bir dükkancık olduğunu, kasadaki yakışıklı adam bilgisayarında otelin yerini ararken fark ediyorum. Adama bakıyorum, dükkana bakıyorum. Sonra elimdeki bavula ve dışarıya. Şaka gibi. Ayak bastığım ilk dükkanda şans oyunları satılıyor! İçimden bir ses hadi oyna dese de, önce oteli bulalım diye bağıran diğerini duyunca sus pus oluyor.
Önemli not: Adam, inanılmaz yakışıklı!
Otelin kapısını sıradan bir evin kapısından ayırmak imkansız. Uzun süre ev olarak kullanıldığı belli olan küçük bir işletme burası. Güzel mobilyalarla döşenmiş ve romantik bir havası var. Bütün alanlarda Murano avizeler ve aplikler... Döşemeliklerde ağırlıklı olarak bordo tercih edilmiş. Bu da ortama biraz kasvet, romantizm ve görkem katıyor.
Yola çıkarken, İsveç' de başıma geleni yaşarım ve durup durup geri sararım zannediyordum. Oysa Venedik herkesi ve her şeyi geride bıraktıran tılsımlı bir atmosfere sahip. Kulağıma fısıldadığı şey
" güzel anlar dışında hiç bir yaşanmışlık bizimle devam etmemeli..."
Bu cümleyi hep hatırlamak isteyerek bakıyorum etrafıma. Kısacık ve hoyratça harcanmış bir hayatı kim ister? Her anın içinde uzun uzun kal ve sonra başka bir ana yürü diyor iç sesim. Keşke onu daha sık duyabilsem...
Her ayrıntısına yeterince bakamadığımı düşündüğüm Venedik... Çok güzelsin...
Uyumak istemiyorum.....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder