28 Eylül 2009 Pazartesi

YALNIZIM+4


Adını vermek istemeyen - özellikle bu yazıda :))- asil bir arkadaşımızın doğumgününü kutlamak üzere bir diğer asil arkadaşım Leydi Agi ile anlaşıp, hep berber Kadıköy'de buluştuk. Bir önceki günü malum, eski İstanbul'da taban teperek geçirmiştik ve C.tesi gününü de Trilye'de geçirince, şehre saat 22.00'de ulaşabildim. Takdir edersiniz azıcık(!) yorulmuştum. Yine de asıl olan doğumgünüydü.


İsis'in bahçesinde başladık geceye. Ben bir saat kadar geciktim ama vallahi suç feribotun. Yoksa yüzerdim amma Sir A. çok naziktir, soğuk suya girmeme izin vermezdi. Zaten bence gecikme sebebimiz Aziz G. idi ya, bu başka bir blog yazısı:))


Sakin ve neşeli başlayan doğumgününde sufleler üflendi, hediyeler açıldı, bol bol gülündü. Geceyarısının geçince de dans edebilmek üzere mekan değiştirmeye karar verildi. Gerçi bana kalsa daha da yayılabileceğim bir yerde azıcık içer, sonra uyurdum ama diğer iki abla dans etmeyi seviyorlar...


Yeni mekanımızda daha evvel de bulunduğumuz için bu kez rahattık. Nasıl olsa emniyetli bir yerdi ve nasıl olsa bu kez bir öncekine göre daha nettik. Ne demişti Barones? "Ayağa gelen topa vurulacak!"


Neyse, içkilerimizi aldık, Leydim dans etmeye başladı, doğumgünü sahibi diğer asilzade de ona eşlik ederken, kendi aramızda gayet keyifli bir şekilde eğlenmeye başladık. Özellikle kendi aramzıda diyorum çünkü her ne kadar ayağa gelecek olan top için koca koca laflar ettiysek de, gözlerimizi aramızda kurduğumuz güvenlik üçgeni dışına kaçırmamaya dikkat ediyorduk.


Bir ara müziğe küçük bir müdahalede bulundum ya, aslında özellikle Leydim rap dinlemekle ilgili epeyce memnundu! Onlar dans ederken, ben tünediğim bar taburesinin üzerinden etrafa bakmaya başladım. Kimseyle göz göze gelmeden çevremi izlemek kabiliyetini Londra'da kazandığım için hala güvendeydik.


Ama keşke bakmasaydım... Gördüğüm her kare birbirinden acıklıydı. İnsanların eğleniyor gibi görünmelerinin sebebi yüzlerindeki ağır makyaj ve fondaki müzikti! Önce garson kız takıldı gözüme. Onu Leydi Agi gördü. Minicik, soluk yüzlü kız çocuğu elinde dört koca bira bardağı ile sağdan sola koşuşturuyordu. Cehennemin ortasında kanatları yolunmuş bir melek; mutsuzluğu yüzünde iyice yerleşmiş, saklamak için ise hiç çabası yok...


Tam önümde bir kaç metre ileride iki genç adam kızlarla dans ediyorlar. Bir topluluk oluşturmuşlar ama o ikisi çok yakınlar. Sevgililer! Demek ülkemde de artık hemcinsinizle aşkınızı sosyal hayata taşıyabiliyorsunuz. Bunun için özel bir mekana ya da evlerde saklanmaya gerek kalmamış. Vay be!


En fazla takıldığım salonun neredeyse diğer köşesinde dans eden çift... Gerçekten ama gerçekten inanılmaz acıklıydı. Gözlerimin önünde yaşanana inanamadım. Balıketli genç bir kadın artık her ne içmişse, "olmuş" ve kendini kaybetmiş bir şekilde değil ona, kıçındaki şorta bile mukayyet olamayan bir oğlan çocuğuyla dans etmeye çalışıyordu. Ama aralarında yaşanan - ya da yaşanamayan şey - danstan ziyade halka açık mastürbasyon ya da ucuz bir striptiz gösterisi gibiydi.


Kadın - kız çocuğu -, aşırı tutkulu ve incelikten uzak figürleriyle tamamen içgüdülerine teslim olmuşken, genç adam orada sadece etrafında döndüğü ama gecenin sonunda birlikte debelenebileceği bir "direk" gibiydi. ( Vay be dedim içimden, demek artık kadınlar da erkekleri hiçe sayıp, hızlı tüketilebilir mal haline getirmişler, peh! Helal olsun ablalara. ) "Debelenmek" kelimesi burada gerçekten önemli, bu kadar feci dans ediyorlarsa, en az o ana kadar içtikleri kadar daha içmezlerse, muhtemelen sevişmeye çalışacaklar ve bu da debelenmenin ötesine geçemeyecek. Gerçi zaten onların ötelere bir yerlere geçmek gibi kaygılar beslemedikleri gayet ortadaydı ya, ben gördüğümü hazmedememiştim. Oysa içinde bulundukları anı görmedikleri, duymadıkları ve kokusunu almadıkları çok açıktı. Bütün bunlardan daha kötüsü benim bu sahneleri yakalayıp hayıflanacak kadar büyümüş* olmamdı!


Daha fazlasını görmek istemedim. Onlara bakmayı kestim. Zaten bütün bu paragraf üç dakika sürdü sürmedi. Ama bıraktığı duygu ağzımın tadını kaçırmaya yetti.


Barmen kara tahtaya yazmış: yalnızım+ 4. Asilzademiz gidip sordu. Meğer barmen ve dört arkadaşı yalnızmış. Aman ne hoş.


Gece devam ederken beklenmedik sürprizler olduysa ve hatta ayağımıza top geldiyse de vurmadık. Hatta top ayağımızdan seke seke kafamıza kadar çıktı, yine vurmadık. Çünkü pinpon topuyla futbol oynayamazdım! Asilzade de oynamazdı elbette. E Leydi Agi zaten oynamazdı. Kocasına aşık, iki güzel kızı olan bir kadının ayağa düşmüş bir sporla ne işi olabilir?


Sonuç, Kadıköy dahi olsa, güvenli üçgende bile kalınsa tacizden kurtuluş yok. Haddini bilmez çoluk çocuk her yerde. Ülke hemcinsinle barda yiyişecek kadar ilerlemiş amma üç hatun çıkıp eğlenecek kadar emekleyememiş. En fazla yemekli bir yerde şarap içersiniz, ama barlarda bira içip eğlenmek yok diyor sayın toplumumuz. Umurumuzda mı? Elbette hayır! Yine çıkacak mıyız? Tabii. Hem benden on yaş küçük bir adam asıldı diye üzülmek yerine sevinçten tavan yapmalıyım herhalde. Neyse, alışacağız ya, bakalım nasıl?


*yaşlanmış demeye henüz dilim varmıyor:))

Hiç yorum yok: