14 Eylül 2009 Pazartesi

KARŞILIKSIZ SEVMEK

bu gece aramızda olamayan sevgili dostum neler oldu bilsin diye yazıyorum....


ashramdan döndüm az evvel. orada burada, Burma'da -ya da evinin balkonunda- yoga yaparak, düzeltiyorum "yogayı yaşayarak" dün olduğundan daha iyi bir noktaya ulaşabilmek için çaba sarfeden bir adamla, bir rahiple tanıştım. kıçında kot, üzerinde "unconditinal love" yazan t-shirt ile oldukça sıradan ve oldukça iddasızdı. tabii sözleri hariç. ne dedi? it gibi bildiğimiz, derinlerde hissettiğimiz gerçeği haykırdı. aslında fısıldadı. ama kelimeler kafamda patladı benim.




hayatta hepimizin içine doğduğu, kimilerine göre dersini öğrenmek için bilerek seçtiği bir aile var. kimi bu aileye geliş sebebini unutmayı ve sadece hayatın önüne koyduğu tabaktakileri yiyerek göçüp gitmeyi tercih edebilir. buna da saygılıyım. daha doğrusu bu mantığımın almadığı tavrı saygıyla karşılamayı yeni yeni öğreniyorum.




sıkıldım ben elalemin kurtuluşu için salakça çabalara girmekten. benim zaten yok ki böyle bir misyonum. ben kendi ruhumun kurtuluşuna baş koydum. benim derdim kendimle.




dersimi görmeye, dersimi vermeye ve yola devam etmeye çalışıyorum. kıçımı başımı değil, ruhumu biçimlendirmeye gayret ediyorum- ki o da şekle girse hayat daha da güzel olur:)) - öfkemi izlemeye, inançsızlığımı koyvermeye, karşılıksız sevgiye inanmaya çalışıyorum. gelecek kaygımı sıfırlamaya, anda kalmaya çalışıyorum. çok zor. ama deniyorum. bunu istediğime karar verdim. daha da doğru ve tam haliyle "inanmayı seçiyorum". tıpkı bazı dostlarımın Ramazan ayına ve o ayın kutsal saydığı şeylere inanmaları gibi, tıpkı teyzemin her gece odasına çekilip dua okuması gibi, tıpkı Leydi Agi'nin çocukları için yemek pişirmesi gibi, tıpkı annemin geçmişteki öfkelerine tutunup durmadan onları canlandırması gibi.... ben de kendi kurtuluşım için "gerçeğin peşine düşmeyi" ve bunu yoga yoluyla yapmayı seçiyorum! kime ne?




işe yarıyor mu? yavaş yavaş ama yarıyor. gelecek kaygılarımın günümü bloke etmesi azaldı. olumsuz kelime ve tavırlarımı beslemiyorum. kendimi her gün daha çok seviyorum. tam olarak değilse de bir gün epeyce iyileşeceğime, içimdeki ayrık otlarının neredeyse hiç görülmeyeceği kadar güzel bir insan olacağıma inancım tam. bu isteğimin uğrunda çabalamaya değer oldugunu hissediyorum. bacaklarımda selülit kalmasın diye haftada üç gün terden sırılsıklam olduysam, şimdi aynı emeği neden ruhuma harcamayayım? ondan başka neyim var ki?




hem tersi olsa ne olacak? ağzıma sıçıp giden eski sevgilime kin mi güdeyim? adam ne yaptı yahu? kendi penceresinden bir öneride bulundu nihayetinde. bok gibi para, şerefsiz bir hayat! ne uğruna? onun şerefli hayatını korumak uğruna. kızmaya hakkım yok. karşıma geçip konuşması için ben izin verdim. yoksa asla cüret edemezdi. demek ki öfkemi anlamak ve bu sayfayı geçmek durumundayım. yoksa hazmedilir, rafa kaldırılır, unutulur cinsten değil!




içimdeki öfkeleri, o öfkeyi yaratan "kendimi" yakaladım ben. suçu ona buna atmayı bırakalı çok oldu. bana iyi gelmeyeni de, iyi geleni de belli mesafede tutmayı öğreniyorum. bir bebek gibi iyi insan olma, içine iyi şeyler yerleştirme haline ısınıyorum. adım adım, saat saat...




korku, kaygı, sıkıntı zaman zaman ensemde tabii, ama beslemiyorum. taşımıyorum. kaçmıyorum. durup seyretmeyi, içimi sakinleştirmeyi ve gücüm yerine gelince de devam etmeyi seçiyorum. ben iyileşmeyi seçiyorum.




fakat bugün üzülerek anladım ki, hala etrafımdaki negatif tavırla başa çıkamıyorum... öz annnemden kaçmamın nedeni bu. pek çok dostumu ardımda bırakma nedenim de bu. hatta kocamı da biraz bu yüzden ittim sanki. umutsuzluk beni yıkıyor. inançsız, tembel, geçmiş tramvalarına sığınan insanlardan, geleceği inşa edebileceğine inanmayan insanlardan korkuyorum. istesem de bir yerden sonra sevemiyorum. acımak ağır basıyor... çünkü beni hep geri düşürüyorlar. çok güçlü değilim ki ben...




karşılıksız sevmeyi öğreniyorum. içime güzel şeyler ekmeyi, öfkemi izlemeyi ve ona yenilmemeyi... vücudumu sevmeyi. hiç kolay değil. oturup dua okumaktan, oruçtan ve hatta ah vah edip ona buna kin güdmekten çok daha zor.




yolun sonu neresi bilmiyorum. bu anda, sadece "şimdi"de olmayı başardığım her dakika için kendimi seviyorum. en basit başarılarım için bile aklım uçuyor mutluluktan. mesela banyoda yıkanırken sadece sabunu koklamayı, elimi fincana uzatıp bir yudum kahveyi ağzımın içinde dolaştırmayı seviyorum. biriyle sohbet ederken aklımı tam olarak ona vermeyi, durup dikkatlice yüzüne bakmayı seviyorum. yemeği ağzımda bir dakika kadar tutmayı, lezzetini iyice algılamayı öğreniyorum.




kim ne derse desin, kim ne yolu seçerse seçsin ben halimden memnunum. vücudumda çıkan lekeler, etrafımdaki inançsız tavırlar, zaman zaman düşmek bile beni durdurmayacak.




hindistan'a gideceğim. tibet egzersizlerine devam edeceğim. yarına inanmayacağım. yarını düşlemeyeceğim. gelirse yaşayacağım. anda kalmak için direneceğim. geçmişin beni ele geçirmesine izin vermeyeceğim. bir ömrü bu egzersilerle geçirerek gerçeği bulmak için debeleneceğim.




bu benim yolum. tartışmaya, eleştiriye açık değil. tıpkı dua okuyana gidip, "niye okuyorsun, ne halta yaradı şimdi bu?" demediğim gibi. oruç tutana "aç kaldın da ne oldu gökten biri mi geldi?" demediğim gibi. biraz saygı. biraz izin istiyorum. inanmama izin versinler istiyorum. giden gittiği yerde kalsın istiyorum.




bu akşam rahibin söylediği mucize bir kelime yoktu. farkındalık yazıp gezin google da. hepsi bu. ama anın biricikliği. önyargısız yaşamak. her bir nefesin tek ve benzersiz olduğu. gelecek için zihne olumlu tohumlar atılması gerektiği. zaman zaman zorlanmanın hayatın gerçeği olduğunu kabullenmenin mucizesi. koşulsuz sevmenin büyüsü. yok saymanın çare olmadığını anlamanın değeri. hepsi çok önemliydi. zor ama başarılabilir. dört yıl önce yoga yapanlarla dalga geçen ben bunları söylüyorsam, rüyalara bile inanmayan ben bir rüyanın peşinden iş kurmaya kalkıyorsam düşünmeye değer.




değişiyoruz. kabul etsek de, etmesek de. farkına varsak da varmasak da. dinle, büyüyle, aşkla, parayla, hastalıkla değişiyoruz. hayat değişiyor. bedenlerimiz değişiyor. azıcık düşünenler bunları anlamlandırmaya, bütünün içinde varlığına anlam bulmaya çalışıyorlar. binlerce yolu var bunun. ben yogayı seçtim. sen istersen sema yap, oruç tut, pilates yap, akşamcı ol, önüne gelenle seviş... ne istersen yap.




anlatabildim mi bilmem. ama ben anladım. anlamaya başladım. içimdeki öfke de bütün bunları bunca yıldan sonra anlamış olmama... yavaş yavaş azalması için çalışıyorum. peki sen ne yapıyorsun? umurumda değil ya, merak işte!




işte bu gece bunlar oldu dostum...




6 yorum:

kelebeklerözgürdür dedi ki...

:) gitmiş kadar oldum elvanus..:p

sana bodrumdan döndüğümde söylediğim şeyin, sende farkettiğim şeyin azalmamış olmasına avel avel gülümsemek dışında diyebileceğim birşey yok :)...sen inanmayı seçtin ve bunu seyretmek bile bencilce bana iyi geliyor. kardeşime baktığımda duyduğum gibi aptalca gurur duyuyorum...aptalca evet ama öyle...

anlatabildim mi demişsin. bundan daha iyi anlatılamazdı. kırmızı :)

sende zaten olan odaların kapılarını, sadece bazıları kapalı duran pencereleri açıyorsun elvanus...öğreniyor musun hatırlıyor musun...emin değilim...ama hangisi olursa olsun ne farkeder...olması gereken tam da olması gerektiği gibi oluyor :)

"kendimi affediyor ve sevgiyle kucaklıyorum"...

namaste...

Fortunata dedi ki...

"...kendimi affediyor ve sevgiyle kucaklıyorum..."

gören bir çift göz, geri düşme anlarını hızlıca adımda bırakmamı sağlıyor. Bu nedenle de çok kıymetli... Hep öyleydi...

namaste sevgili Külkedisi:)

Adsız dedi ki...

elvan selam,
yoksa jeff'le mi tanistin?
yolculuga hosgeldin!
sevgilerimle
cagla

Fortunata dedi ki...

Merhaba Çağla,
Evet Jeff'le tanıştım:)) gerçekten güzel bir karşılaşma oldu. Hoşbulduk.

Adsız dedi ki...

geçmişi bir kalemde silip atamazsın. davranışlarımız çoğu geçmişte öğrenilen ve ego yu oluşturan durumlardır.negatif annemle görüşmek istemiyorum,peki.anneni negatif davranmaya iten nedenler için ona yardım edebildin mi.yada istedin mi.insanları değiştirebilirsin.ama işe önce sevdiklerinden başlaman gerekiyor.sevdiklerinde hata yapabilir.ikinci ,üçüncü şansı haketmedikelrini düşünürsün çoğunlukla.ama herkes yeni bir şansı hakeder..

yazıda en sevdiğim yeri söylüyorum;bütünün içinde varlığına anlam bulmaya çalışıyorlar. binlerce yolu var bunun. ben yogayı seçtim. sen istersen sema yap, oruç tut, pilates yap, akşamcı ol, önüne gelenle seviş... ne istersen yap.

illada birini yapmak zorundamıyım?örneğin hem akşamcı hemde önüme gelenle sevişip aynı zamanda da oruç tutamam mı.konserve kutusunda yaşamak istemiyorum ben.yada benim yakınımdakileri konserveye hapsetmek istemiyorum.ufuk geniş,dünya büyük,hayat yaşadığın kadar anlamlı.
sevgiler

Adsız dedi ki...

sevgili elvan,
http://www.seyirdefterinden.blogspot.com/
u hararetle onermek isterim.mail adresini goremedim blogta.mail adresini yazar misin?
cagla