10 Eylül 2008 Çarşamba

Yalan Dostum Aşk Diye Bir Şey Yok...


Bacağı kırılmış tüm prenseslere itaf edilmiştir, acil şifalar dilerim....


Dışarıda yağmur var, içimde buz dağları... Bu sabah ben pencerenin kenarında yağmuru beklerken bazı dostlar çoktan ıslanmış, akıp gitmiş ziftleri yokuşlardan:)) Sadece pırıl pırıl tatil planları kalmış ceplerinde. Gülümsüyorlar.

Herkes aynı anda mutlu olmayacak elbette ama aramızdan birileri mutlu olmalı diye düşünüyorum... Hangimizin havalara uçtuğu değil önemli olan, asıl konu hala havalara uçulabileceğine dair inancı taze tutmak. Ben dipte, birileri yukarılardayken onlar adına sevinip, benimle paylaştıkları sevinçlerden çalıp çalıp yazıyorum. Yazdıkça ben de o mutluluğa dahil oluyorum ve kendimce etrafa da bulaştırıyorum iyi duyguları.

Fakat bu sabah bir şey oldu ve ne bende, ne de diğerlerinde yerden bir santimetre sıçrayacak inanç kalmadı! Etrafıma baktığımda sayısını dile getiremeyeceğim kadar bacağı kırılmış, bileği burkulmuş prenses gördüm! Acıdan ve hayal kırıklığından kilitlenmişlerdi. Bir tanesi bile ağlamıyordu. Dehşet içinde dizime baktım; çok değil altı ay önce fena halde kapaklanmıştım yere ve çok kanamıştı. Oysa şimdi sadece küçücük bir iz vardı. Bir iki ton daha pembeydi derimden o kadar. Ağlamak bir yana, güldüm. Yanılgımdan çabucak kurtulmuş olduğum için ve en değerli organım hala göğsümde attığı için çok şanslıydım...

"... Yalan dostum aşk diye bir şey yok. Aşk dediğin üç günlük eğlence, bilemedin beş gün sürsün. Kapılıp da sürünen çok!" demiş idi Kurban ve çok haklıydılar....

Artık aşk yok hanımlar. Prensler de yok. Masallar da yok. Kime diyorum? Akıllı olun! Cesaret denilen zımbırtı çoktaaan bir iglooya yerleşti. Kuzeyin soğuğunda kendi efsanesini yaşıyor. Yanında da aşk var. Zaman zaman karşılıklı gülüp eğleniyorlar halimize. Muhtemelen "baksana ibişlere hala bize inanıyorlar" diyerek kadeh tokuşturuyorlar. Onlardan iş çıkmaz artık, dönmeyecekler...

Yok yok bence her şey yolunda. Ben kendi adıma anladım, onlar orada biz burada yaşayacağız. Hintlilere göre bu dördüncü ve son dönemmiş ve aşk olmaması da gayet normalmiş. Dediğim gibi paniğe gerek yok. Sadece gerçeğe aymak ve tıpkı diğerleri gibi hazzın peşinde koşmak lazım. Ha, yapamayacağım diyenlerle biz yine burada kendi aramızda yazar çizeriz elbette. Ama bu cesaretin ve aşkın artık bu kentte olmadığı gerçeğini değiştiremez... Sadece uzun günleri ve geceleri edebiyatla, müzikle, sohbetle doldurmuş ve kırılan bacakları alçıya almış oluruz. Hepsi bu. Anlamayan var mı?

Şimdi dışarı çıkın, ister seke seke, ister sürünerek ve iyice ıslanın. Aksın üzerinize sinen yalanlar ve ucuz duygular. İyice temizlenin. Su daima iyi bir ritüeldir. İçini dışını paklar insanın.

İşte size bedava su! Temizlenin. Uzun ve karanlık bir kış için silkelenin, önünüzdeki işlere bakın. Yazılacak yazılar var; dergiler haber, çocuklar masal bekler, evler var; dekorasyonu için kafa patlatmak lazım, tezler var yazılmalı, makaleler var artık muhakkak yazılmalı...... bebekler var büyütülmeli.... Ve daha neler neler... Hadi hadi herkes dışarı, arınma ve ayılma zamanıdır.


Not. Sevgili Külkedisi, "artık neye inanacağız?" diye sormuşsun ya, cevap veriyorum: yalnızca kendimize ve kadim dostluğun hala kentte olduğuna!!

4 yorum:

kelebeklerözgürdür dedi ki...

sevgili rapunzel,
kendimize ve dostluklara inanmazsak...o zaman sahiden ölürüz...geri kalan hiçbirşey öldürmez.

ben ölmekten falan korkmuyorum artık ne de sızlanmak istiyorum. o kadar sıkıldım ki artık...o kadar...oldurabileceğim güzel şeylere harcamak istiyorum vaktimi...

hepimiz yerdeysek, elele tutuşup sıçramayı denesek :)))) kırık ayaklarla da zor olacak ama :) sahiden gülmekten başka çare yok...önce sadakat terketmiş buraları...üstelik kutuplara gitsek bile bulamayacağız galiba, marsa gitmiş kendisi...

Fortunata dedi ki...

Sadakat mi? Ah evet. Asıl onu bir karadelik yuttu ki asla kusmayacak ama sevdim senin el ele zıplama fikrini. Ben varım:)))

pilatescadisi-pilateswitch dedi ki...

çinlilerin bir deneyi vardı hatırlıyormusunuz... Nereden yola çıkıp yapmışlardı ve asıl içerik tam neydi, çinliler miydi, tam emin değilim. Ama olay, hemen hemen tüm dünyanın, aynı günde ve evrensel aynı saatte el ele verip bir şekilde , aynı anda zıplamaya başlayarak yaratacakları büyük ritmli darbelerin dünyanın yörüngesini değiştirmek mi, başka bir fayda deprem başlatmak mı ne gibi bir amacı vardı.. Şimdi fiziksel olarak bu yapılabiliyor ve hesap kitapla ölçülebilir bir değer taşıyorsa, varın düşünün siz, maddesel olmayan düşünce gücünü tartıştığımız bu döenmde, aynı anda aynı şeylere ianan ve belki de dillendiren bizler neleri devirebiliriz..karadeliklere atabiliriz. Maneviyatta zıplayalım beraber...hoooooop sadakatsizlik karadeliğe.... zıplayalım gene...hoooooop...yalancılar düzenbazlıklar karadeliğe....gene zıpşayalım...hooooop nefret, çıkar ilişkileri karadeliğe...sayın daha sayabilirseniz:)))canım gene harika bir yazı...o şakır şakır yağmurda biz dersteydik, açtık tüm camları, güneşlikleri, müzik bile şakırtıdan duyulmaz oldu... döndük camlara oturduk elimizde spoopalari sırtımız toplarda... toprak kokusunu soluyarak izledik.... yıkandı heryer... ohhh.bedavadan.. pek güzeldi.olsaydın sen de keşke muck aşkım sana

Lupelyan dedi ki...

Sevgili Fortunata,
Yine ne güzel yazmışsın. Şifa dileklerinden bende bir parça nasipleniyorum. Yeni düştüm daha, henüz kabuk bağlamadı yaram. Soğuk ve yağmurlu Londra'dan ayrılmama sadece 4 gün kaldı. Kalbi gözyaşlarıyla yıkama evresi geçti sanırım, şimdi dediğin gibi kaskatı, ruhsuz ve kitlenmiş bir şekilde, şaşkın şaşkın gün sayıyorum. Cesaret ve aşk bu kenti de terkedeli çok olmuş meğer.

Yok ama ben şimdi çıkmayacağım dışarıya. Sabırlıyımdır, yurdumun yağmurlarında yıkayacağım kirlenen ruhumu, içimde kalacak olan özlemi göz yaşlarımla yağmura karıştırıp akıtacağım elimden geldiğince .

"Ahh kaybolan, el değmemiş ruhumdu kir tutmayan.
Ahh kaybolan, içindeki çocuktu yeri dolmayan.

Görmüyor musun kabuk bağlamıyor kanattığın hiçbir yaran.
Hiçbir zaman geri dönmüyor kaybettiğin onca insan.
Saat dört olmuş arıyorsun çaresini hüznün,kederin.
Acıdan başka dermanı yok ki boşvermiş bünyenin.." diyor Gripin

Boşvermeyelim bünyeleri. Bünye bize lazım, daha yapacak çok iş var. Sizinle zıplayacak gücüm yok ama siz başlayın, şimdilik seyretmekte güzel :)