27 Eylül 2008 Cumartesi

Çiçek Mafyası.


Sabah saat 7.00'de hiç ama hiç istemeyerek, aslında daha da dürüst olursak, sürünerek çıktım yataktan. Gözlerim kapalı mutfağa gittim, kahvemi hazırladım. Acele tarafından maillerime baktım ve mahallemizin bir numaralı kuaförü Fahri Bey'e gitmek üzere yola döküldüm. Böylece, güne ellerimi, ayaklarımı güzelleştirme operasyonu ve Fahri Bey'in muhteşem hikayeleriyle başlamış oldum. Ancak yapılacak işler bizi beklerken daha fazla uzatamayacağımız için, Ebru ve kıskardeşi ile beraber Ajdar'ı almak üzere Fahri Bey ve Nuray kardeşle vedalaştık.

Sophie'yi babasına pasladıktan sonra, Bağlarbaşı civarında Ebru'nun kızkardeşi de bizden ayrıldı. Kalanlar olarak Çengelköy'deki gizli cennete doğru yol almaya başladık.

Cennette nuriler var idi dememi bekliyorsanız yanıldınız! Bitki işinde hiç yakışıklı adam yok. Yeri gelmişken sanılanın aksine, Kalamış Marina'da da hiç yakışıklı erkek yok! Aman ya, neyse ki her iki mekanda da bol bol ruha iyi gelecek malzeme var:))

Çengelköy'deki botanik bahçesi/sera başka günler nasıldır bilemem ama bugün acayip parlıyordu. Hani neredeyse tüm çiçekleri alıp çıkma isteği uyandıracak kadar cazibeliydi. Ebru dükkan için çiçek seçerken, biz Ajdar ile o bitkiden diğerine dolaştık ve o kadar abarttık ki, neredeyse kayboluyorduk. Şehrin ortasında olmasına rağmen sanırım en büyük ve bol çeşit barındıran yerlerden biridir orası. İnanılmaz güzel çiçekler vardı, şimdi saymaya kalksam hem siz bayılırsınız, hem de ben ismini hatırlayamadıklarım için ter dökmeye başlarım. Fakat ben ki kesme çiçek dışında pek bitki meraklısı değilimdir, bir zeytin ağacını kucaklayıp arabaya yüklememiş olmam büyük mucize.. Şükürler olsun ki onu dikecek bir bahçem yok!

Üç kadın ve bir sürü bitki, bize ikram edilen çayları içtikten sonra Ebru'nun yeni dükkanına doğru harekete geçtik. Arada Ebru'nun eve uğradık. Üstelik tam Burak hakkında "ya bizi görse bunlar çete oldu diyecek" dedim ki, daire kapısı açıldı ve yakalandık! Adam da bizi görür görmez "Aaa çiçek mafyası geldi" dedi! Böylece ekibimiz yeni ismine de kavuşmuş oldu; Çiçek Mafyası:))

Ebru'nun dükkan gerçekten çok güzel oldu. Hani, arkadaşımın yeri ve biz de bir parça yardım ettik diye söylemiyorum, tam çiçek alınacak yer. Hatta sokak çiçekçilerinden yediğimiz kazıkları düşünürsek, hiç tahmin edemeyeceğiniz kadar da ekonomik. Bu kadar iyi niyet ve uygun fiyatla nasıl olacak da zengin olacağız diyorum ama Ebru inançlı. Dilerim bizim "zenginden al fakirle ye" projesi Ebru'nun yumuşak kalbine yenik düşmez... Ebru, lütfen çıkacağımız seyahatleri, alacağımız ayakkabıları düşün!!

Unutmadan, rica ederim bundan böyle bana çiçek gönderecek olan hayranlarım, Secret Garden/Caddebostan'dan Ebru Hanım'a danışsınlar. Kendisi hangi mevsim, hangi çiçeği severim çok iyi biliyor:)) Milletin terzisi, mücevhercisi olur da benim çiçekçim olmaz mı?Hıh!

Efendim, bütün bu emekler ve güzel işlerden sonra mekana ve karısına hayranlıktan keyfi tavan yapan Burak Bey, bizi pizzalı şaraplı bir öğle yemeğine çıkarttılar. Hiç öğle yemeğinde şarap içilir mi falan denilmesin, hele de hava yağmurlu ise pek güzel içilir. Şükürler olsun ki herkes semtimizi terk eylemiş, bu sayede Caddebostan'daki güzel bir mekanda sakin sakin sohbet edip yemek yiyebildik. Dikkatinizi çekerim günlerden Cumartesi!

Tam öğleden sonra uykusu için evime gidecektim, Ateş aradı. Onunla marinaya gitmek isteyecek manyak bulamamış!!! Günün kalanında Ateş Bey kardeşimizle marinadaki işlerimizi hallettik. Bir paket fıstıklı bar ve bir litre cola karşılığında teknedeki suyu boşaltıp, kendisine yarenlik ettim:)) Elbette beklentim yüksek; adaların arkasına gidip kamp yapacağız. Hatta karda kışta yapacağız ki, bi tarafımız donsun! Nedense bütün yaz gidilemedi ama eminim Kasım gibi harika olacaktır!!! Artık gazetelerde ikinci sayfaya çıkarız herhalde: "İçip içip yelken yapan bir grup genç(!)* sahil güvenlik tarafından hipotermiye beş kala kurtarıldı!"

Neyse, kalan zamanda Eda Liza ve Leyla ile oynadığımı, üzerine Pilatescadısı ve eşiyle kahve içip sohbet ettiğimi uzun uzun yazacak değilim. Prusya Kralı'yla komedi dizisi izlediğimi de geçiyorum. Baymamak lazım, biliyorum:)) Ve hatta yorgunluktan telef olduğum için, Sakin Konseri'ne gidemediğime de sızlanmayacağım. Oysa Burak da sahneye çıkacaktı. Neyse, onu 4 Ekim'de izleriz kısmetse...
Bütün bunları atlıyorum çünkü günün en önemli olayı Çiçek Mafyası'nın Secret Garden by Ebru Güven'le gurur duymasıydı. Birinin, hele hele sevdiğiniz, değer verdiğiniz birinin tam da galiba bu işi bırakmak zorunda kalacak dediğiniz anda, hayallerine kavuşmasını izlemek nasıl da güzel.. Ondan yayılan mutlulukla ısınmak müthiş bir keyif.

Ben, Secret Garden/Caddebostan'dan çiçek alın derken çok ciddiyim. Yakın arkadaşlarım çiçek konusunda nasıl takıntılı olduğumu bilirler. Bilmeyenlere de Muse* anlatsın! Ama özel bir durum için çiçek alacaksanız lütfen orayı deneyin. Ebru'ya nasıl birine, ne sebeple çiçek alacağınızı anlatın ve gerisine karışmayın. Beğenmezseniz faturayı bana yollarsınız:)) Yalnız orkide hiç sevmem, bu durumda orkide siparişlerinizden memnun kalmazsanız, mesul değilim. Ödemem yani. Peşin peşin söylüyorum:)))


*30+ genç sayılmaz muhtemelen:))
**Kendisi bana her daim nergisler alan biricik dostumdur ama bir gün pek severim diye, yanılıp lale almış idi... - ki aslında lale değil, sadece lalenin bir türü olan mor ve eflatun anemonları severim - o gün yaşadıklarımız üzerine hala geyikler döner:))

Hiç yorum yok: