5 Eylül 2008 Cuma

Fener'de Gündüz Düşleri...


Rüya.
Dün gece uçsuz bucaksız bir denizdeydim. Kullandığım yelkenlinin yekesi kırılmıştı. Hiç rüzgar yoktu. Rotam da yoktu. Suyun koyu lacivert rengi içime işlemişti. Neredeyse bir iki tane dışında yıldız da yoktu. Sanki her an denizden bir canavar çıkacak ve tekneyle birlikte beni de yutacaktı. Çok gerilmiştim. Seyrettiğim tüm korku filmleri üzerime çullandı, nefes alamadım.
Tonlarca suyun ortasında kımıldamadan beklemeye başladım. Ama ne kadar süre orada öylece durdum bilmiyorum; gerçek hayatta saniyeler, rüyamda günler geçti belki. Ve sonunda korktuğum başıma geldi. Bir sığlığa oturdum! Tekne su almaya başladı. İskele omuzluğa baktığımda en az 20 metre yükseklikte bir deniz feneri gördüm. Gözleri oyulmuştu! Becerikli bir kaptan olmadığım için hızlıca eşyalarımı topladım ve tekneyi terk ettim. Fenere doğru yüzüyordum ki... Uyandım!
Gerçek
Evimizin yakınında Konstantinopolis'in en eski deniz fenerlerinden biri var. Ama o, kör değil hala ışıkları çakmakta, fakat bütün kent ona karşı kör sanki. Bazen benim dışımda hiç kimse onu görmüyor diye üzülüyorum. Etrafımdaki hiç kimsenin onunla ilgili bir hayali, gerçeği ya da beklentisi kalmamış. Bütün görkemine rağmen ne tuhaftır ki, üzerine görünmezlik tozu serpilmiş. Bence bu büyük haksızlık!
Bir zamanlar denizciler için en değerli kılavuz ve en güvenilir yardımcıyken, şimdi zavallı olmuş. Çok yalnız, değersiz ve virane. Uzun zamandır bekçisi bile yok. Lüks kulüplerin arasına sıkışmış, bakımına milyarlar harcanan koskocaman bir parkın kıyısında öylece kaderine bırakılmış. Oysa sadece bir fener değil aynı zamanda tanrıça Hera'nın da mabedi burası. Zeus'un kıskanç eşi, dünyalar güzeli Hera'ya kimbilir kaç kadın kurban sunmuştur burada? Bazen bütün o umutsuz kadınların dilekleri, dalga seslerine karışıp, fenerin duvarlarına çarpıyor gibi hissediyorum.
Hayal
Onu görmeyen, yüzlerce yıl boyunca yüklendiği sorumluluklara rağmen saygı göstermeyen, varlığını yok sayanlara inat, zaman zaman feneri ziyaret edip Hera'ya dua ediyorum. Sonra bu fenerin yaşadığımız yüzyıla uygun bir hale getirilip tekrar itibarını kazandığı zamanları hayal ediyorum: Önce oyulmuş gözlerine daha parlak ışıklar yerleştirip, sonra bahçesini çocuklara açıyorum. İçindeki odalarda yemek davetleri verip ve elbette bütün bu emeklerime karşılık en tepesinde sabah kahvemi içiyorum.
Fenerde gün sabah 5.00'de ben uyanınca başlıyor. Artık evim yok ya da artık evim var; fenerde yaşıyorum. Günün ilk kahvesini Kadıköy-Eminönü vapurundan evvel içmeliyim. Zaman sonsuz değil ve benim hep acelem var, aşağıya inip bahçeyi sulamalıyım. Bütün pencereleri açıp odaları havalandırmalıyım. Herkes gelmeden çay demlemeli ve kahvaltı sofrasını da hazırlamalıyım.
Saat 7.00 gibi Cenk ve Bingül geliyorlar, pazara uğrayıp mutfak alış verişini yapılmışlar bile! Burhan fenerin onarılması gereken yerleriyle ilgileniyor bu sabah. Çünkü fener şevkat istiyor...
Külkedisi bana yardım ediyor davetli listeleri için. Eli kolu dolu gelmiş; mavi zarflar ve kalemler var çantasında. Davetiyeleri balmumu damlatarak kapayalım diyor. Biz bunu konuşurken Londra'dan Mehmetus arıyor, müşteri yollayacakmış gelecek ay. Almanya bağlantımızın adresi Jasmin. Ayrıca o bizim kahve stoklarımızdan sorumlu. Tatlılarla ilgilenen ise Agi. Eda Liza yuvaya gider gitmez Leyla ile birlikte geliyorlar. Agi'nin en becerikli yardımcısı elbette Muse! Tatlı konusunda hiç anlaşamıyorlar:))
Öğle saatlerinde kısa bir mola verip yüzüyoruz, dinleniyoruz. Leyla öğle uykusuna yatar yatmaz mutfakta hummalı bir çalışma başlıyor. Upuzun tahta bir mutfak tezgahına salçalar, kurutulmuş otlar, balıklar yayılmış... Sepetler dolusu taze meyva ve kocaman damacanalarda zeytinyağı görüyorum. Toprak kaplara doldurulmuş zeytinler var tahta masanın altında.
Herkes mutlu, bütün yemekler hazır. Leyla uyanmış, Eda Liza ve Altuğ da gelmişler. Leh Kralı çocuklara Ejderhalar Kitabı'ndan resimler gösteriyor. Külkedisi ve ben gülüyoruz, çünkü kitap benim! Tam o sırada fenerin önünde kanat sesleri duyuyoruz; o gelmiş. Adımı söylüyor... Bir tek o adımı biliyor... Uyanıyorum!

1 yorum:

pilatescadisi-pilateswitch dedi ki...

fenerde olmak isterdi, bebeklerimi ve annelerimi oraya getirmek mesela.. bu kadar çok bebeği aynı anda görmüş müdür yapılalıberi fener acaba?