15 Eylül 2008 Pazartesi

Hiçbir Duygu Nihai Değildir.


Duman ne zaman dönecek? Nerede bu adamlar? Gelsinler “Amman Amman” gibi şarkılar söylesinler. Sonra “Beni Yak, Kendini Yak” desinler de hem gülelim hem de dibine vuralım efkarın. Niye efkarlıysak, o da bir garip ya...

Bugün Külkedisi’ni dinledim ve B vitamini almaya başladım. Gerçi başlamıştım aslında ama düzenli devam etmemiştim. Çünkü karar veremedim; yani vitamin alıp, spora gidip, evime gelen saçma sapan kargoları* görmezden mi gelmeliyim, yoksa benim de hakkım yahu diyerek şöyle en güzelinden depresyonun yumuşacık kollarına mı bırakmalıyım kendimi? Ya da kavga mı edeyim birileriyle? İyi gelir mi acaba?
Mesela bu sabah gelen kargo için; - bal gibi okuyorsun blogu biliyorum, pasif bağımlısın sen - arayıp ağzıma geleni söyleyeyim mi? Değmez... Sana benden ses yok artık, görüp göreceğin yazı da budur. Söylemiştim fakat anlatamamışım...Ama arada bir dön ve “Ruhunda Bataklık Olan Bezelye Kalpli Adamı” ve “Üç Ayaklı Tören Kabını” oku. Onların ilham perisi sensin! Oku da sonra gider ajandana yazarsın. Sen daha çoook yazarsın o ajandaya... Kış uzun, bakalım nasıl sekeceksin kendine söylediğin yalanlar arasında?

Sadece Eda Liza’yı düşünüyorum dersem güler herkes ama gerçek! Ona depresyona girmiş bir ben göstermek istemiyorum. Önümüzde noel var; kurabiyeler pişirirken ve ağaç süslerken gülümsemeliyim. Ve bu gülücükler sahte olmamalı. Onunla sahip olduğum gerçekliğe yalan karışmamalı... Sanırım pek çok kadın bu nedenle çocuk yapıyor; tutunmak için. Devam etmek için, gerçek ve içimizi dolduran bir nedene ihtiyaç duyuyoruz... Uçurumun kenarına uzanan minicik bir el Eda...
Bencillik mi bu? Evet bencilim ben! O zaman neden bana çocuk verebilecek adamlardan biriyle hemen evlenmiyorum? Güzel, on puanlık uzman soru. Çünkü onları yeteri kadar sevmiyorum. Nedir bu yeteri kadar? İçinde güven olan, dostluk ve ortak dil/geçmiş vs. vs ile donatılmış ortaya karışık bir ilişki! Gerçi o adam gelse bile şu an onu görebilecek durumda da değilim. Aklımda fikrimde kaçmak var; blogdan, ülkeden, şehirden, yalancılardan...

Burhan harika bir laf etti geçen hafta. Muse iş yerinde olan saçmalıkları anlatırken "ben günün tamamını orada geçiriyorum, ailemden, dostlarımdan çok o insanlarla beraberim. Şimdi nasıl dayanırım” dedi. Burhan da dedi ki: “ben bazı günler kendimden rahatsız kalkıyorum ama kendimden kaçamayacağım için günü kendimle geçiriyorum!”
İşte ben yine günlerdir kendimden rahatsız yaşıyorum. Ne olmam gereken yerdeyim, ne de yapmam gerekenleri yapıyorum... Bu da beni delice rahatsız ediyor. Kalamıyorum, kaçamıyorum, yeteri kadar okumuyorum ve yeteri kadar yazmıyorum. Hatta artık örgü bile örmüyorum. Yemek de yapmıyorum. Ama çocuklar gibi paket paket bisküvi yiyorum! Maviay’ın dediği gibi “içimde başka yöne gidiyor raylar, dışımda başka....”

Elbette geçeçek, J.W.’nin bir öyküde dediği gibi “hiçbir duygu nihai değildir”. Bütün inancım bu yönde. İşin güzel tarafı Pilatescadısı da bedenimi iyice güçlendiriyor. Sağlam kafa sağlam bedende olurmuş ya, belki sıyırmamı engelleyen tam olarak budur? Bu mudur?

Eda Liza, spor, bisküviler, edebiyat, tarih, dostlar, yelken= devam edebilme enerjisi!!

Sadece bir konuya fena halde bozuluyorum, neden bir tek yanlış seçimin bedelini binlerce saçmalıkla ve yıllarca ödemek zorundayız? Bu ödemeler ne zaman bitecek? Yoruldum! Bana
ceza yazsın kim yazacaksa, ödemiyorum!

*Neden bütün kitaplarımı yollamadın? Kargo parası fazla olur diye mi korktun? Ya da daha komiği okuyacak mısın? Ha ha ha!!

Hiç yorum yok: