19 Eylül 2008 Cuma

Çinko Çaydanlık & Turuncu Çiçekler..


Bir daha yemek yerken film seyretmeyeceğim, boğazımda kaldı bu akşam yediğim makarnalar! Oysa ne güzel aklımdan atmıştım salak saçma endişeleri; Muse için kaygılanmıyordum, uzaklardaki Küçük İnsan şimdi ne haldedir diye içimi böcekler kemirmiyordu ve sabah aynada gördüğüm bayaz saç telimi hafızamdan silmiştim! Hatta üzerine dondurmalı kek yemiş* ve caddede tur bile atmıştım. Sonra eve dönüp ve muhteşem turuncu çiçeklerimi mavi çinko çaydanlığa yerleştirip amma da güzeller diyerekten gülümsemiştim...

Eee sonra mı? Allahın cezası Fransız filminde "Le Temps Qui Reste"** acayip yakışıklı ve çok genç bir adamın vücudunu tümör kaplamış, pat diye düşüverdi günün ortasında! Doktor yaşama şansın çok az dediğinde ise ailesi ve sevgilisiyle vedalaşmayı beceremediği için abuk subuk şeyler yaptı. Bir tek babannesine anlattı. Mantığı da ilginçti; ona "nasıl olsa yakında sen de öleceksin " dedi.

Ölmeden evvel bir çiftle*** sevişip onlara bebek bıraktı! Zaten makarnayı yutulamaz kılan da bu oldu. Adam gencecik yaşında işinde onca başarı elde etmişti, hayatında sevdiği biri vardı ve yine de eksikti... Son dakikada tamamen tesadüf sonucu, kocası kısır olan bir kadını hamile bırakması teklifiyle karşılaşınca kabul etti. Kalan hayatı anlamsızlıktan zirve yapmışken bir tek bu olasılık, yani yeni bir canlı fikri onu azıcık sakinleştirdi. Sonra da kumsala uzandı ve öldü!

Yüzlerce benzerinden çok farklı olmamakla beraber sanırım zamanlaması yüzünden beni fazlasıyla etkiledi... Hani aklımı iz bırakmakla bozmuştum ya son zamanlarda ve hatta Külkedisi'nin Bilge Büyücüsü'nün sözleri üzerine dharma arıyorduk... Of ya, ne bileyim, elin herifi boğazıma dizdi caanım makarnayı! Ardından sapık saçma bir kitap da okuyunca içimden kötülük yapmak geldi ve yazayım da arkadaşlar da zehirlensin dedim:))

Kitabın adı "Beni Ölüm Gibi". Okuyun okuyun. Hatta amman hemen alıp bu C.tesi, Pazar okuyun ki ben tek başıma bunca haz içinde boğulmayayım. Gerçi kitabı tavsiye eden hanımefendi şimdi Bodrum'da misler gibi yüzmekteyse de, beni peşin peşin uyarmıştı "bak sana fena halde çarpacak, ona göre" diye. Vallahi öyle oldu Pelin'ciğim, pek iyi geldi!! Özellikle adamın kadın hakkında söylediklerine bayıldım, hani eline kabak oyacağı alıp kalbini oysaymış okuyucunun çok daha kolay ve acısız olurmuş!!!

Velhasıl kelam herkes ve herşey aynı şeyi fısıldıyor sanki; ölüm köşe başında! Gülüyor, biz kilometrelerce uzağımızda sanıyoruz ama o dudaklarını ensemize ha değdirdi ha değdirecek! Sigara, stres, kötü beslenme, uykusuzluk, ot, şişmanlık ve de pişmanlık hepimizi öldürecek!
Yahu bu kadar zor mu bir sabah uyanıp artık gazoz içmeyeceğim, ya da sigarayı bıraktım demek? Daha da merak ettiğim çok mu zor azıcık olumlu düşünmeye çalışmak?

Mesela şu çinko çaydanlık... Ben onu Bodrum'daki evim için almıştım. Ne hayallerim vardı o hayatla ilgili... Anlatsam içiniz bayılır. Kısacası çaydanlığa bakıp hüngür şakır ağlayabilirim aslında. Ama ben onu nihayet sakladığım raftan indirip, çok güzel çiçekler koydum içine. Hatta alıp odama getirdim ve yatağımın kenarına bıraktım. Şimdi hem yazıyorum, hem de dönüp dönüp güzelliğine bakıyorum. İçinde mektuplar ve günlükler olan bordo renkli ikea kutularının üzerinde duruyor olması ise ayrıca ironik! İyi ki almışım bu çaydanlığı. Alırken hayal ettiğim gibi olmasa da büyük bir zevkle kullanıyorum bu akşam.

Demek istediğim, işler istediğimiz gibi gitmiyor diye şişman ve de pişman olmayalım arkadaşlar. Bu manasız tavır beyaz saç yapar, tümör yapar ve sonra iz bırakamadan, dharmamızı bulamadan göçüp gideriz. Ölüm şap diye öpüverir ensemizden! Benden hatırlatması:)) Hadi size iyi haftasonları:))



*Artık Ebru da tanıyor dondurmalı kek denen şeytanı!
**Türkçe meali "Veda Vakti" imiş.
*** Evet, çiftle sevişti. Bu bölümü izlemek lazım anlatamayacağım!

Hiç yorum yok: