Theodora geldi geleli hayatımın rutini diye bir durum kalmadı! Galiba bunu söylemiştim:)
Blog yazılarımı takip etme nezaketi gösterenler belki hatırlar, son sevgilimi evdeki varlığına tahammül edemediğim için, gerçekten ama vallahi gerçekten, hiç farkına varmadan tepiklemiş, sonra da oturup "beni terk etti!" diye haftalarca mızıldanmıştım. Demek ki evime, hayatıma birini istediğim konusunda dürüst değilmişim.. Ya da o adam kalbimin kapılarını aralayamamış... Normal aslında, içeriden sürgülü bir kapıyı kim açabilirdi ki?
Oysa şimdi, Theodora ile her şey farklı. Sabah kahvemi piç etmesi, üç saatte bir yaygara kopartması, bana iki günde bir çişli bezler yıkatıyor olması ve en önemlisi, hareket kabiliyetimi sınırlayıp, beni eve bağlamış oluşu nedense hiç batmıyor! Hatta onu mutlu etmek için fır dönüp, büyümesini izlerken durmadan kendime soruyorum "bu nasıl, ama nasıl bir sihir?"
Geçenlerde öğrendim, anneleri ikiye ayırıyorlarmış; buldozer ve helikopter. Buldozer anneler, çocuğun hayatındaki tüm engelleri, üzüntü ve sıkıntıları ortadan kaldıran, sahte cennetler yaratan annelermiş. Helikopterler ise onu uzaktan ve fakat her daim dikkat ve şefkatle izleyerek, kendi deneyimlerin edinmesine izin verenler.
Şu minicik canlıyı büyütürken, insan ister istemez, hiç deneyimlemediği olası anneliğini düşünmeden edemiyor. Acaba ben nasıl bir anne olurdum?
Açık söyleyeyim, muhtemelen içimde birden fazla buldozer olurdu! Bir yandan çocuğa helikopter olmaya gayret ederken, diğer yandan kendi buldozerlerime hakim olmaya çalışırdım! Zira sevdiklerimi korumak, kollamak bende takıntı!
Bodrum'daki soğuk kış gecelerinde annemin beni oyalama taktiklerinden bir, iki yumurta vermesiydi. "Elvan, bu yumurtaların annesi yok, ama sıcak tutarsan civcivler çıkabilir" derdi.
Tam olarak hatırlayamıyorum, kim bilir ne kadar süre o yumurtaları sıcak tutacağım diye olduğum yere mıhlanırdım... Orada kitap okur, resim yapar ve sadece yemek yemek, uyumak ve tuvalete gitmek için yumurtalarımı bırakırdım...
Sonra bir gün yine yerimden kalktığımda ve geri döndüğümde, annemin oraya bıraktığı yumurta kabukları ve iki civcivle karşılaşırdım.
Hay aksi en önemli sahne ben tuvaletteyken olmuş!
Yine de deli gibi sevinirdim. Ah ya, çocukluğun o, üzerine beton dökülmemiş sevinçleri yok mu, şimdi hatırlarken bile kalbimin buzlarını çözüyor..
Ve Theodora! O, benim yıllar önce defalarca büyüttüğüm civcivler gibi; gözlerimin unuttuğu ışığı hatırlatıyor.