Theodora bu yıl, tam doğum günüme günler kala karşıma çıktı. Onu öğle sıcağı altında, insanlar üzerine kül silkerken(!), hastanenin bahçesinde buldum. Bir camii avlusu vakası olup olmadığını anlamak için neredeyse iki saat boyunca o bahçede neler yaşadık anlatmayacağım.. Sadece şunu söylemek isterim ki annesini aramadan, onu alıp eve getirmedim. Önce üç dişi kediden pati yedik, sonra bulduğum yeri uzaktan gözleyerek ve annesinin gelmesini umut ederek yaklaşık bir saat daha bekledim.
Bir karar vermem gerekiyordu ve ben Theodora'yı almayı seçtim.
İyi de ettim, zira şu son on gündür yaşadıklarım o kadar içime dokundu, o kadar düşündürdü ki, galiba onun minicik varlığında, bir kez daha kendi hayatımın anlamını sorgulayacak kadar ileri gittim!
Düşünmeye, düşüncelerimizin bizi o önüne geçilmez serbest akışla sürüklediği yerlere hazır olduğumuzda, mutlaka önümüze bir bahane çıkıyor. Benim bahanemin adı bu kez Theodora oldu.
Nicedir bildiğim, sezdiğim ama adını koymamak, üzerine gitmemek için ayak dirediğim ne varsa ortalığa saçılmaya başladı. Son on gün, bana "annelik" mucizesini tekrar düşündürdü. Anne olmak, annelik yapmak, anneyle bağ kurmak, anneyi anlamaya başlamak, daha da ileri giderek anne ve anneanne ile hücresel bazda yeniden tanışmak ve dahil olmadığımız geçmiş zamanlara kapılar açmak.. Dahil olmadığımız derken, bilinçli anlamda bir katılımdan bahsediyorum.
Anlatmaya çalıştığım şey tıpkı yogaya başlarken yaptığım gibi son derece manyakça ve dayanaksız bulduğum "aile dizimi" meselesine bodoslama çarptığım gerçeğidir. Gerçek diyorum zira bulguların bilimsel verilerle örtüşmesi benden öte bir şey. Ama konumuz bu değil, Theodora ve onun büyülü gelişimi.
Theodora, adından da anlaşılacağı üzere tıpkı adaşı Bizans imparatoriçesinin hayat hikayesinde olduğu gibi, tarafımdan bir hediye olarak algılandı. Ne zamandır apartmanımızın kedisi Korsan'la serbest ilişki yaşayarak tatmin etmeye çalıştığım ve şiddetle uzak durduğum evcil hayvan isteğimin, hayat tarafından verilen cevabıdır kendisi.
Theodora, onunla karşılaştığımızda veterinerimizin söylediğine göre en fazla iki buçuk haftalıktı. Gözler malumunuz gri-mavi, diş yok ve tek avuca sığacak kadar minicik. En son bu ebatlarda bir kediye baktığımda on dokuz yaşımdaydım!
Theodora'nın üç saatte bir beslenmesi, çiş-kaka yaptırılması ve sıcak su torbasının değişmesi neredeyse tüm rutinimi değiştirdi. Onun mama yerken verdiği büyük mücadele, gözlerindeki telaş ve emmekten bitap düştüğündeki yorgunluk o kadar inanılmaz ki, annelerin neden kendilerini paçavra edercesine bu büyüye kapıldıklarını az buçuk anlayabiliyorum!
İlk günlerde kakasını yaptırmayı başaramadım, sürekli acaba zehirlenir mi korkusuyla uykularım kaçtı. Hatta mamanın çoğunu doğru düzgün yediremediğim için üzerimize döktüm. Bütün bunlara rağmen şükürler olsun ki hayatta kalmayı becerdi!
Bu benim için o kadar önemliydi ki; her ne kadar onu alıp eve gelirken etrafta annesine rastlamamış olsam da içimde, yüreğimin taa derininde bir yerde, o minicik canlının kaderini değiştirmenin ağırlığı, doğru karar mı verdim acaba dedirten endişeli iç sesim vardı.
Theodora muhtemelen beni annesi zannediyor. Tıpkı benim onu çocuğum zannetmem gibi!! Halimiz çok komik; kocaman bir kadın ve hap kadar bir kedicik birbirimizi koklaya koklaya hayatın sürprizli labirentlerinde sekiyoruz! Theodora'nın ilk tortoru, ilk kakası, kendi başına ilk çişi, bir biberon dolusu mamayı lüpletişi derken, en son dün cevizlerle oynadığı sahneyi izledim ve ondan çok kendi halime güldüm. Gittiğim yere sığamayışım ve beslenme saati geldi diye koşar adım eve dönüşlerim, sabah dörtte kalkıp mama hazırlayışlarım ciddi ciddi kaptırdığımı göstermiyor mu?
Eee kaçtığına yakalanırmış insan, buyurun buradan o halde!
Theodora muhtemelen benimle yaşamayacak. Ona güzel bir ev ve aile bulmalıyım. Çünkü evde yoga dersi veriyor olmak ve sık sık ev dışında kalmalarım bu güzel yaratıkla kalıcı bir beraberliğe uygun değil... Yine de bir süre daha birlikte olacağımız için mutluyum.
*Tanrının hediyesi.
Düşünmeye, düşüncelerimizin bizi o önüne geçilmez serbest akışla sürüklediği yerlere hazır olduğumuzda, mutlaka önümüze bir bahane çıkıyor. Benim bahanemin adı bu kez Theodora oldu.
Nicedir bildiğim, sezdiğim ama adını koymamak, üzerine gitmemek için ayak dirediğim ne varsa ortalığa saçılmaya başladı. Son on gün, bana "annelik" mucizesini tekrar düşündürdü. Anne olmak, annelik yapmak, anneyle bağ kurmak, anneyi anlamaya başlamak, daha da ileri giderek anne ve anneanne ile hücresel bazda yeniden tanışmak ve dahil olmadığımız geçmiş zamanlara kapılar açmak.. Dahil olmadığımız derken, bilinçli anlamda bir katılımdan bahsediyorum.
Anlatmaya çalıştığım şey tıpkı yogaya başlarken yaptığım gibi son derece manyakça ve dayanaksız bulduğum "aile dizimi" meselesine bodoslama çarptığım gerçeğidir. Gerçek diyorum zira bulguların bilimsel verilerle örtüşmesi benden öte bir şey. Ama konumuz bu değil, Theodora ve onun büyülü gelişimi.
Theodora, adından da anlaşılacağı üzere tıpkı adaşı Bizans imparatoriçesinin hayat hikayesinde olduğu gibi, tarafımdan bir hediye olarak algılandı. Ne zamandır apartmanımızın kedisi Korsan'la serbest ilişki yaşayarak tatmin etmeye çalıştığım ve şiddetle uzak durduğum evcil hayvan isteğimin, hayat tarafından verilen cevabıdır kendisi.
Theodora, onunla karşılaştığımızda veterinerimizin söylediğine göre en fazla iki buçuk haftalıktı. Gözler malumunuz gri-mavi, diş yok ve tek avuca sığacak kadar minicik. En son bu ebatlarda bir kediye baktığımda on dokuz yaşımdaydım!
Theodora'nın üç saatte bir beslenmesi, çiş-kaka yaptırılması ve sıcak su torbasının değişmesi neredeyse tüm rutinimi değiştirdi. Onun mama yerken verdiği büyük mücadele, gözlerindeki telaş ve emmekten bitap düştüğündeki yorgunluk o kadar inanılmaz ki, annelerin neden kendilerini paçavra edercesine bu büyüye kapıldıklarını az buçuk anlayabiliyorum!
İlk günlerde kakasını yaptırmayı başaramadım, sürekli acaba zehirlenir mi korkusuyla uykularım kaçtı. Hatta mamanın çoğunu doğru düzgün yediremediğim için üzerimize döktüm. Bütün bunlara rağmen şükürler olsun ki hayatta kalmayı becerdi!
Bu benim için o kadar önemliydi ki; her ne kadar onu alıp eve gelirken etrafta annesine rastlamamış olsam da içimde, yüreğimin taa derininde bir yerde, o minicik canlının kaderini değiştirmenin ağırlığı, doğru karar mı verdim acaba dedirten endişeli iç sesim vardı.
Theodora muhtemelen beni annesi zannediyor. Tıpkı benim onu çocuğum zannetmem gibi!! Halimiz çok komik; kocaman bir kadın ve hap kadar bir kedicik birbirimizi koklaya koklaya hayatın sürprizli labirentlerinde sekiyoruz! Theodora'nın ilk tortoru, ilk kakası, kendi başına ilk çişi, bir biberon dolusu mamayı lüpletişi derken, en son dün cevizlerle oynadığı sahneyi izledim ve ondan çok kendi halime güldüm. Gittiğim yere sığamayışım ve beslenme saati geldi diye koşar adım eve dönüşlerim, sabah dörtte kalkıp mama hazırlayışlarım ciddi ciddi kaptırdığımı göstermiyor mu?
Eee kaçtığına yakalanırmış insan, buyurun buradan o halde!
Theodora muhtemelen benimle yaşamayacak. Ona güzel bir ev ve aile bulmalıyım. Çünkü evde yoga dersi veriyor olmak ve sık sık ev dışında kalmalarım bu güzel yaratıkla kalıcı bir beraberliğe uygun değil... Yine de bir süre daha birlikte olacağımız için mutluyum.
*Tanrının hediyesi.
1 yorum:
seninle kalabilir. Kediler kendilerine yeten hayvanlardır. hatta 1 haftalık tatillerde kediyi rahatlıkla evde tek başına bırakabilirsin. Lütfen onu bırakmaaaa, o sana sen ona iyi geleceksiniz.
Yorum Gönder