Zihnin boşluklarında birbirine kavuşmayı hayal ederek sürüklenen parçalar gibi hayaller. Uzun süreli olanlar, an içinde hızlıca oluşup, aynı süratle yitenler... "Kendimi bildim bileli istedim" dedirtenler.
Benim için bunlardan biri geçen yıl gerçekleşti; Kuzey Işıkları'nı gördüm. Üstelik neden o yıl, o tarihte orada olduğumun farkına varmam, hayalimi daha da anlamlı kıldı.
Şimdilerde öyle bir şey gerçekleşiyor ki, bütün olmazlar oluyor. Sabahı güzelleştiren mesajlara uyanmak*, umudun varlığına inanmak, akış hakkında düşünmek yerine akışa katılınca mümkün olabiliyor.
Bedenin deneyimleri çok önemli.
Ustamla ilk baş başa dersimi hatırlıyorum, ne kadar büyüleyiciydi. Yıllarca tekrarladığım bir duruşun bambaşka bir yönü ile karşılaşmıştım, duruşun kendisi olmuştum! Ayak tabanımdan, bakışlarıma, saçımın her bir teline kadar savaşçıydım.
Kılıcım yüreğimdi.
Şimdilerde bir başka usta ile çalışırken yine ve yeniden kendimi tanıyorum. Arzuladığımı sandığım pek çok şeyin aslında benimle ilgisi olmadığına uyanıyorum. Küçük çekmeceler açılıyor içimde ve oradan etrafa saçılan ayrıntıların üzerimdeki etkisini izliyorum. "Ben" sandığım ayrıntılar anlamsızlaşırken, kıyıya köşeye sinmiş "ben" kendine açılan kapılardan usul usul geçiyor.
Hayallerimi, varlığımı, şimdiyi bir kez daha devşirirken nasıl da korunaklı ve iyi bir hayat yaşamış olduğumu hayretle görüyorum.
Akışta ejderhalar var, çocuklar, dostlar, iç ve dış seyahatler, ortancalarla dolu gölge bir bahçe, sımsıkı sarılabileceğim bir ağaç... Mis gibi çorbalar, dudakların kımıldamadığı sohbetler...
Umutlu uyanmak böyle bir şey; ayak tabanını hissetmek, yüreğindeki savaşçıyı hissetmek gibi bir şey...
* M & S 'den gelen mesaj :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder