29 Eylül 2016 Perşembe

GÜLÜMSE






 
 
Yaşlandıkça bilginin ve bilmenin farklı boyutlarıyla karşılaşan insan, nasıl da çocuk gibi heyecanlanır, çekinir. Akıl zannedip güvendiğimiz şey kulaklarımızdan akıp giderken, kalpte yepyeni duyu organları çiçek açar. Onlar sadece ve sadece tılsımlı, kadim müziği duyar. Müzikte aşk vardır, zamansızdır, mekansızdır. Yüzü, elleri, dudakları yoktur. İhtiyacı da yoktur... Tanıdıktır.
 
Kalbin kulaklarına ulaşan müzik, fizik dünyada tek başına olsanız bile, sevildiğinizi, başka hayatlarda defalarca sevildiğinizi ve bu hayatta da aynı ruh tarafından sevilmekte olduğunuzu hissettirir. Vizyonlar gelip gider, bunları tanımlamaya çalışmak nasıl da nafile bir çabadır. Hepsi o tılsımlı müziğin duyulduğu zamanlarda gelir. Kalp hatırlar..
 
Akıl hala sorar ; rüya mı, gerçek mi?
 
Önemi var mı?
 
KADIN: Burası çok güzel, neden daha önce gelmedik?
ADAM: Geldik canım, sen hatırlamıyorsun...
 
 
Uçmak, hafiflik, bedensizlik, cinsiyetsizlik, şefkat, birlik hissi..... Onun bedeni nerede başlar, senin ki nerede biter...
 
Her şey geri döner. Yere uzanırsın, bedenini zemine bırakır, gevşersin. Başka bir bilmenin kapıları açılır. Gelen ne kuyumcudur, ne cüce...
Gelen, öyle allak bullak edicidir ki, uçsuz bucaksız bir kumsalda, yaşanıp yaşanmadığını bilmediğin o an, birlikte yarattığınız mucizeyi görürsün! Ya da hayal edersin. Ne önemi var? Varlığınıza yüklediğin anlam, içinden gözyaşları taşırır, bedenini bir deniz kabuğu gibi bırakıp uçabileceğini hatırlatır.
 
Kavuşmak ve kavuşamamak önemsizdir. Ruhun eve dönüş için bir adım atmıştır. Varlığı ev gibidir, okyanusa düşmüş yağmur damlasının nasıl bir huzura kavuştuğunu düşlemeni sağlar.
 
Birlikte yaşanmamış bir hayatın hiçbir önemi kalmamıştır. Birlikte yaşanmış onlarca hayatın bilgisi ılık ılık ruhuna sızarken, yüzünde koskocaman bir gülümseme belirir.
 
Bu dev gülümsemedir gerçek olan.
 
bedenini bırak
kırgınlıklarını bırak
yalnızlığını bırak
gülümsemenin kendisi ol.

Hiç yorum yok: