Güzel havalar geldi. Burnumda bir Bodrum, bir Londra kokusu. Demek ki sevdiğim toprakları da baharda daha çok özlüyorum...
Bodrum boşalmıştır şimdi. Çoluk çocuk okula döndü malum. Kalanlar "oh köyümüz bizim oldu!" diyerek keyfe başlamışlardır. Hava mis gibidir. Güneş artık sadece ısıtır, yakmaz. Kahvelerdeki masalarda biraların yerini adaçayı almaya başlar. Pazara mevsim meyveleri gelir. Sonra zeytin hasadı heyecanı...
Birkaç aya etraf mis gibi mandalina ve nergis kokacak ya, beni şimdiden onun mutluluğu sarar!
Ve tabii Londra. Thames bu mevsimde ayrı bir güzel olur. İçinden oyunlar, müzikler, krallar, kraliçeler, yangınlar, öyküler akar... Kıyısında oturursan ilham perilerinin tacizine uğrarsın.
İlk kez Londra'ya gideceklere mutlaka baharları tavsiye ederim. Hem müze gezmek, hem de parkların, açık alanların tadını çıkartmak için muhteşemdir.
Benim ilk gidişim Mart ortasıydı. Biraz soğuktu ama kiraz çiçeklerinin güzelliğini hala unutamıyorum. Ne kadar isabetli bir karar verdiğime o an ikna olmuştum. Ertesi gün ömrü hayatımda bir kez fotoğrafını bile görmediğim Hyde Park' da dolanırken, evine dönmüş denizciler kadar mutluydum!
Şu an seçme şansım olsaydı ilk uçakla Londra'ya uçar ve kendimi nehrin kıyısına atardım. Muhtemelen de Southwark civarına giderdim. Oradan yürüyerek Borough Market'e geçer ve en son Külkedisi ile yaptığımız gibi şarap&peynir alırdım...
Ya da Bodrum'a giderdim. Ortakent'de yayılıp biraz kitap okur, biraz yüzerdim. Ama yanıma mutlaka çorap alırdım. Bu mevsim insanın ayaklarını feci üşütür. Sonra Filiz gelirdi, öğleden sonra rakısına otururduk. Yüzümde ılık ılık güneş, saçlarımda şefkatli bir el gibi güneş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder