30 Ağustos 2016 Salı

AVRUPA YAKASI, MINOA VS.

 
 
Efendim, gençliğimizde, yaklaşık bundan otuz sene evvelinden bahsediyorum, eğlenmek, öğrenmek için çaresiz "Avrupa Yakası" na geçerdik. Malumunuz konser salonları, tiyatrolar, sergiler, müzeler ve hatta meyhanelerin pek çoğu hep o taraftaydı. Gençlik işte, C.tesi dedin mi mutlaka suyun öte tarafına gidilmeli gibi gelirdi. Ve giderdik de!
 
Şimdilerde nedense Avrupa yakası bana sadece sağlık kontrollerimi anımsatır oldu. Zira belimdeki ağrı yüzünden ziyaret ettiğim  kayropraktik uzmanı  sevgili dostum Hakan Scheibe Etiler'de, memelerim için kısa film yapan teknik ekip ve filmi yorumlayıp, eleştiren jinekoloğum da Nişantaşı'nda. Açıkçası gidip bir fincan kahve içmediğim semtlerde senede bir defa bile olsa bu vesileyle cirit atmak farz oldu!
 
Gülüyorum vallahi, çünkü komik geliyor. Geçen yıllarda ilk kez bu turu attığımda ertesi gün ölecekmiş gibi gergin ve korku doluydum. ucunda malum hastalığın ihtimali olunca insan bedenine sığamaz oluyor... Sonra sonra sakinleştim. Hatta inanılmaz olarak bu sene zevk aldım!
 
Nasıl mı? Mesela mamografi çektirmeye giderken Teşvikiye Camii kıyısında Türk kahvesi keyfi yaptım. Sabah sabah önce kendimi yeni okuluma kaydettirdim, sonra bunu kahveyle kutladım. Camiinin pencerelerine baktım da, Osmanlı'nın son dönemi bile güzel yahu! Acaba bir de tarih mi okusam?
 
Neyse, memelerimle teknik sorunu çözdükten sonra Etiler'e gittim. Orada da belimin konrolünü oldum ve ardından Özgül'le kahve molamızı verdik, siyez buğdayımızı nasıl ve ne zaman ekeceğimizi de netleştirince bakın ne yaptım!
 
Hızımı alamayıp Eminönü'ne gittim:))
 
Orada Sarışın'la buluşup misler gibi şehrimin kalbinde turladım. Elbette renkli peçete de aldım, Nüans'a da gittik. Hatta tabii ki Bereket Döner'e de uğradık. Bunlar İstanbul'da olmanın muhteşem hediyeleri.. Kesinlikle kıymetini biliyorum ve minnettarım.
Geçerken Rüstem Paşa Camii'ne baktım da, Sinan'ım bu adama cidden gıcık oluyormuş! O ne kasvet!
 
Fakat Sarışın'ın neden bu kadar güzel giyindiğini sonra öğrendim. Biz buradan Akaretlere gidecekmişiz! Bir süre güneşle cebelleşerek taksi bekledikten sonra kucağımızda çikolatalarla ( sarışın pasta şefidir de:)) mecburen Nişantaşı dolmuşuna atladık.
 
Maçka Parkı'ndan aşağı inerken şöyle bir etrafa baktım, ne çok yavru kedi var.  Ve nasıl da güzeller. Sarışın ve ben sık sık durup  onları sevdik, mama verdik. Şükürler olsun ki gerçekten şanslı günümmüş; karşılaşmayı tercih etmediğim kimseyi görmeden neşe içinde ulaştık hedef mekana.
 
Burası bir kitap&cafe. Adını Girit uygarlığındaki bir dönemden alıyor. Üstelik son derece görkemli ve uygarlık tarihinde alfabesinden tutun da, freskolarına kadar arkeologları büyüleyen bir dönem. Ah ah Girit'i araba kullanmayı bilen biriyle gezmeliyim... Neyse konuyu dağıtmayalım.
 
Mekanın dekorasyonu fena sayılmaz. Garsonlar biraz mutsuzsa da olsa, kasadaki kız neşeli ve iletişime açıktı. Uzun etmeden özetlersek ben aradığım kitaplara kavuştum, üstelik çocuk kitapları bölümünü de beklentimin üzerinde başarılı buldum. Beslenme bölümüne gelirsek; limonlu haşhaşlı tatlısı fena olmamakla beraber, kahvesi ayrıcalıklı değildi.
Elbette etraf Nişantaşı ablaları ve abileriyle doluydu... Sonuçta bir lokal pub değil, basbayağı piyasa mekanı. Yine de iyi niyetli bir girişim olduğu fikrindeyim. O civara yolum düşse, yine gider bakarım, kahvemi içerim.  Hatta bu sefer ikinci el kitapları karıştırırım. Dün onlara dokunamadım, zira alerji hapım yanımda değildi....
 
Minoa'dan çıktıktan sonra vapura yürürken o koca kalbi gördük. Paslanmış parçalardan oluşan bir sürü çark... Sarışın, "benim kalbim böle" dedi. Ben bir şey söylemedim ama kalbim hiç öle olmadı. Çünkü hayatımda hiç kimse yokken bile hep birini sevdim... Hep sevdim...  Bu yüzden hayatta kaldım. Belli ki  zehirim olan, aynı zamanda panzehirimdi!
 
 
Açıkçası yoğun, telaşsız ve sağlıklı bir Avrupa yakası turunu daha tamamlarken düşündüm, bu mevsimden başlayarak daha çok sergi gezmeli, daha fazla Avrupalı olmalıyım. Mesela Feriköy pazarıyla başlamak hiç fena olmaz.  Suyun öte yanını sağlık kontrolleriyle sınırlamak lazım.
 
Bir de şu fotoğrafa baktım da, bir ay yatmak beni şişko yapmış! An itibariyle yemiyorum:)))

Hiç yorum yok: