27 Haziran 2011 Pazartesi

USTA...


Usta benim için değerli bir kelime. Usta-çırak ilişkisi ise hep hayalini kurduğum ama en yaklaştığım anlarda nedense hep elimden kaçırdığım bir hazine. Bugün Nazmi Hocam bir yazı paylaşmış mail grubuyla. Okurken için sıkıldı birden. Onu kaybetmeyi düşünmek bile derinden canımı yaktı. Özledim, görmesem, konuşmasam bile oradaki varlığının ne kadar büyük bir güç olduğunu düşünüp, sevindim. Ama benim yakınına yaklaşabildiğim bütün ustalarım gibi onun eteğinde de yerim olmadığını hatırladım.. Neden peki?
Muhtemelen kadın düşmanıydım ben önceki hayatlarımın birinde. Zira fazla sırıtan , kırıtan veya kurnazca oyunlarla ilişkileri satranç tahtasına çeviren kadınlardan şiddetle tiksiniyorum. Elimde değil. O da bir ruh, evrenin, dolayısıyla benim bir parçam diyemiyorum... O kadar olgun değilim ki.. Ben de küçücük bir ruhum sonuçta...
Neden yoluma hep bu kadınlar çıkıyor anlamıyorum. Kimi bencilliği, kimi yüzsüzlüğü, kimi birden fazla yüzüyle beni korkutuyor. Peki erkekler neden bunu görmüyor? Asıl takıldığım bu. Erkekler neden idare edilmeye, oyalanmaya ve kandırılmaya bu kadar razı... Ben neden oyunun kuralını anlayamıyorum ki...
Hocamın yazısını okurken bu konudaki başarısızlığıma içtenlikle hayıflandım. Sonra kaseti geri sarıp, takvimde tek tek başka kadınlara bıraktığım bayraklara baktım... Fazlaca hassaslaşınca da eteğime saçılmış anıları silkeleyip kalktım!
Velhasıl özledim hocam sizinle kahve içmeyi... Erguvanları kaçırdık ama yakında ziyaretinize geleceğim..

Hiç yorum yok: