19 Ocak 2010 Salı

OYUN


Hayatım boyunca pek çok şeyi penceremden izledim. İzlemeyi bırakıp tam ortasına gittiğimdeyse, çok azında kepenklerim açıktı... Ve çok azında "bu benim!" diyerek alabildim hakkım olanı. Dedim ya ABS'siz olabildiklerimin sayısı bir iki...


Dün sabah da tıpkı bu sabah olduğu gibi erken kalkmıştım. Saat 14.00'e kadar çalıştım. Sonra Leyla ve Agi geldiler, yemek yedik. Hani şu pilavlı öpücüğü aldığım yemeği. Agi, yemekten sonra Leyla'yı eve götürdü. Leyla uyuyunca alışveriş için dışarı çıktık. Derdine derman olamadığımız bir dostumuzun haline üzülerek "hay Allah ne yapsak ki... " derken nasıl olduysa Agi'ye bakıp, "benim için de endişelensene yahu, ne olacak benim halim? "dedim. O da bana dönüp, "ne varmış halinde, benden iyisin valla" dedi. Sonra da ekledi "ejderha gelip seni alacak" Ben de "beni ancak bir mucize kurtarır" dedim. Gülüştük.


İnanır mısınız geldi! Dün bütün gece benimleydi. Karşılıklı güldük durduk. Geçen yıl Şubat'ta hızlıca uğramış geçmiş, Trilye'de çok uzaklardan alevini yüzüme üflemiş ve Konya'da tennurelerin ardına saklanıp beni uzaktan izelmişti. Ama dün gece yanımda uyudu! Sanki hiç gitmeyecek ya da gitse bile hemen dönecek gibiydi.


Bir kez daha J.W. önünde eğiliyorum: "Oynarsın kazanırsın, oynarsın kaybedersin, oynarsın..."
Oyunda kalanın daima kazanma şansı vardır, kaybedenler oyuna küsenlerdir. Bugün kendimi Kapadokya'da penceremin önünden geçen balon gibi hissediyorum: tombul, renkli, neşeli ve hafif!

Hiç yorum yok: