9 Ocak 2010 Cumartesi

YOLCUZADE*


İstanbul bana kapılarını açıyor, kendimi bembeyaz bir at üzerinde şehre giren II. Mehmet gibi hissediyorum. ( gerçi muhtemelen haftalarca yıkanmamış ve çok yorgundu buraya geldiğinde. Şehri ceset kokuları sarmış ve bütün askerler huzursuzlanmaya başlamışken acaba nasıl bir inançla ayakta kalmıştı? Artık hissedebiliyorum... Değermiş...)

Uzun süredir ertelediğim, sanki hakkım değilmişcesine elimi uzatıp alamadığım bir hayatı yaşıyor gibiyim. Nihayet, içimdeki tüm kuleleri yerle bir edenleri bağışlıyor gibiyim... "Kimsin ki sen Elvan Hanım, koskoca şehrin surları bile yerle bir olmuş!"* diyerek, içimde kalan molozu temizliyorum... Derin bir uykudan uyanmışcasına huzurla bakıyorum şehre. Topkapı Sarayı daha az canımı yakıyor artık... Galata Köprüsü'nde gözyaşlarıma teslim olarak yürüyebiliyorum... İşin güzel tarafı ağlamıyorum. İçimdeki gölet çoktan doldu, taştı... Bir tek damla daha olsaydı mecbur dışarı akacaktı. Ama yok!

Bugün Sir'e anlatıyordum hayatımda aldığım en büyük hediye paketini... Nasıl kalbimi hoplattığını ama içinden hiç bir şey çıkmadığını. Oysa şimdi, ormanda yürüyen bir masal kahramanı gibi şehrin verdiği küçücük hediye paketlerini bir bir toplarken iyileşiyorum. Her sürpriz, her keşif yaramı sarıyor. Hayal kırıklıklarımı bir daha buluşamayacakları noktalara serpiştirerek yürüyorum sokaklarda. Hafifliyorum. Güçleniyorum. Başka saraylar, başka kuleler keşfediyor ruhum. Uzun uzun susabilen, uzun uzun yürüyebilen, bana uzun uzun katlanabilen bir ortak da cabası:) Allah birini alırken, diğerini veriyor.

İstanbul, şişşt sana diyorum; eyvallah!
* VI. Daire'ye ve Mendere'e ne kadar dua etsek az!!!
**Yolcuzade Sokak / Perşembe Pazarı yolunuzun üzerinde değil biliyorum... Değiştiriverin yolunuzu. Gidip bakın köşedeki dükkana. İçine girin ve Cenevizlilerden kalan sarnıcı koklayın... Buranın Osmanlıya sebil olduğu anları hissedin. Acele edin çünkü yakında istimlak edilebilir... Bu da benim size hediyem olsun:)

Hiç yorum yok: