6 Ocak 2010 Çarşamba

ZENGİNLİK ÜZERİNE BİR NOT.


Dün akşam çok değerli bir dostum aradı. Telefonu kapattıktan sonra içimden fena halde zengin olmak geldi. Ne zamandır hiç "zengin olsam" dememiştim. Sanırım dostumun telefonundan önce gelen arama da canımı sıktı... Ama bunu tekrar anlatarak üzmeyeceğim kendimi.

Neyse, durduk yere bir gecede zengin olunamayacağının farkındayım. Üstelik pek çok varlıklı insanın hikayesini de yakından biliyorum. Mesela aileden zengin olanlar vardı içlerinde... Bazıları delice şanslıydı ve kocaman kocaman riskler aldılar.. Hatta bazıları da inanmazsınız eşşekler gibi çalışıp dişiyle tırnağıyla kazandı herşeyini. Ha arada birşeyler yitirdi ama paranın alamayacağı ne vardı ki şu koca dünyada? Nasıl olsa yitirdiklerini telafi ederdi para...

Benim parayla ilişkim daima çok zayıf oldu. İlk hatırladığım para ilkokul harçlığım olan kağıt beş liralar*. Sanırım onu da sırf renginden ötürü severdim. Uzun süre harcamazdım. Çünkü o güzelim mavi paranın karşılığında teneke paralar veriyordu simitçi! Zaten para karşılığında aldığım şeylerle tatmin olamayacağım o zamanlardan belliydi. Ama çok önemli bir şey atladım, başkaları da vardı... Sevdiklerim...

İstanbul'un sokaklarında gezmeye başladığımdan beri yani sadece havalı semtleri değil, izbe yerleri de demek istiyorum, bu konuyu daha çok düşünür oldum. Hem tanıdığım hem de tanımadığım insanlar için öyle çok şey var ki yapmak istediğim... Fakat elim kolum bağlı. Sadece kendime yetecek kadar param var. Hatta bazen o da yok! Ve aslında umurumda da değil.

Geçenlerde çok tatlı bir çiftle sohbet ederken sahip olduğum ayakkabı sayısından ne kadar utandığımı söyledim. Gerçekti. İhtiyacımdan fazlasına sahibim ve onlara harcadığım para ve zaman yüzünden bugün belki daha az zamanım ve param kaldı.

Kısacası ne para, ne de zaman konusunda fazla yol alamadım şu güne kadar. Sadece, dün akşam telefonu kapatmadan evvel şöyle desem o an için mutlu olacaktım " al beğendiğin zımbırtıyı, hatta yanında ne istiyorsan onu da al, ben öderim". Anlık bir mutluluk olacaktı belki ama olacaktı işte. Oysa dostumun aradığı da bu değildi. O da derin bir yerde arıyordu mutluluğu.Çul çaput sadece örtünmek içindi. Daha dipte, balçığın altındaydı inci... Zengin olma dileğimin anlık yanılgısından, her gece benimle uyuyan değerli hediyeye sarılarak ayıldım.

"Hırs, şevhet ve öfke ile varılacak yol yok" diyordu kitap. Eh açık söyleyeyim içim rahatladı. Bende hırs malumunuz sıfır. Şevhet desen türüme ihanet olacak ama zerre kadar umurumda değil. E bu durumda öfke var tek engel olarak önümde.

Jasmin'le içtiğimiz kahvede "balık kavağa çıkacak" demişti falcı. Yani o kadar imkansız bir şey olacaktı... "Kısa zamanda çok zengin olacaksın" da demişti. Bence haklıydı. Fakat orada anlatılan zenginlik yanılsamalar dünyasına ait değildi, henüz adımımı atmadığım alemlerdeki zenginliği anlatıyordu. Bilemezdim ki... Şimdi biraz biraz anladım falı da, falcıyı da. Trendeki "hiç" kağıtlarıyla da perçinledim anladıklarımı...

Dostum beni zengin bir kadın olduğum için aradı. Ona verecek param yoktu ve o da para istemiyordu zaten. Yine de alış verişin ortasında yaptığı işe onay vermemi istedi. Bana güvendi. İşte sadece bu kadardı aslında; zengin bir kadınım ben, haberim yok!


* Babam bayramlarda bankadan hiç kullanılmamış destelerle beş, on ve yirmi liralar alırdı. annem de onları şekerle beraber gelen çocuklara verirdi. Ne şekerde, ne de on veya yirmi liralarda değil gözüm hep beş liralarda kalırdı... Özellikle arka yüzüne dakikalarca baktığımı hatırlıyorum... Bir de pembe mavi bin lirayı deli gibi severdim. Hatırlayan var mı?

3 yorum:

JoA dedi ki...

ne güzelsin sen:)

Fortunata dedi ki...

Aynalarımin, çok güzel JoA:) hem zengin, hem de eşşek gibi şanslıyım. Kucak dolusu sevgiler...

Adsız dedi ki...

paranın, dilediğini yapmaya muktedir hissettirme yanılgısına vurgun insanlar. oysa para hala daha ölümü ve birçok hastalığı iyileştirmiyor. üstelik para arttığı ölçüde sorumluluk, bir yerlere bağımlılık da artıyor. çoğu zaman güvensizlik ve endişe de yaratıyor para.
öyle kötü bir düzen ki yaşadığımız, parası çok olanın itibar gördüğü, insan yerine konduğu, salakça ve gaddarca bir genel algı var.
bu düzen içinde kimseye muhtaç olmayacak kadar param olsun ne ala. fazlası da olursa en güzeli paylaşmak.

bu arada çocukken kim sevmezdi ki o gıcır gıcır paraları? :)