4 Mayıs 2009 Pazartesi

Tutunmak.

Dallara tutunmak, merdivenlerin trabzanlarına tutunmak, zamana tutunmak, hayallere tutunmak, geçmişe tutunmak... Yazmaya tutunmak, oburluğa tutunmak, yolculuklara tutunmak...

Hepsini geçtim bir kalemde. Geçen hafta duyduğum tutunma hikayesi beni adam akıllı silkeledi. Neden kadın filimleri yapıldığını, kadın romanları yazıldığını asla anlayamayan ben, oldum olası karşısında durduğum cinsiyet ayrımcılığının şimdi tam yamacındayım. Bütün bu duygusallaşmada da İştar'ın parmağı olduğunun bir kez daha altını çizmek isterim.

İki hafta boyunca, randevu saati ayarlayamamaktan maniküre gidemeyince, kazma haline gelmiş tırmaklarımla neredeyse tarıma başlayacakken, pek sevgili Nuray'cığımdan saat koparmayı başardım. Ama aldığım tek şey manikür randevusu değildi. Yanında iki de ders vardı ki, o kadar az paraya pırıl pırıl eller ve üzerine iki ders, bence bedavaydı!

Nuray, geçen hafta C.tesi işe gelememişti. Benim tarım ve bahçecilik hayalleri kurmam da böyle başlamıştı zaten! İçimden yedi ceddine söylenmiştim ama yüzüne gelince nedense tek laf edememiştim. İlahi bir şekilde sus gelmişti bana. Sonuç olarak C.tesi değil ama ondan sonraki hafta iş çıkışında atladım dolmuşa ve Nuray'a gittim. Biraz hal hatırdan sonra anladım ki, iş hiç bildiğim gibi değildi. O ilahi sus, tam zamanında gelmişti. Yoksa Nuray'ın kalbini kıran ve hayatını zorlaştıran hödükler listesine ben de girecektim!

Birinci ders: iyice anlamadan köpürmeyeceksin. Eksik bilgi yanlış sonuca götürür.

Nuray hastaydı. Daha doğrusu üç aylık hamileydi! Bunu neredeyse kimse bilmiyordu çünkü doktor, bebeğin ne kadar sağlıklı olduğundan emin değildi. Ne kadar az insan bilirse, olumsuz bir durumda o kadar kolay atlatacaktı Nuray acısını... Kesintisiz dinlenme verilmişti. Ama o, kocasının maaşıyla yaşamaları imkansız olduğu için işe gelmek zorundaydı, çalışmak zorundaydı.
Bebeği duyduğu an küplere binen patronunun yaptığı eziyette de bonusu olmuştu garibimin. Bütün bu olumsuızluklara rağmen, henüz yirmibeş yaşındaki bu dal gibi kız çocuğu haftalardır içinde minicik bir canlı taşıyordu!

Uzun uzun sohbet ettik. Hazırlıksız yakalandığı bu bebeğe başlangıçta haksızlık etmişti. Belki de bütün o kanamalar bu duygu karmaşasından kaynaklanmıştı... Ama artık, her geçen gün ona daha da bağlandığını ve yaşamasını istediğini anlamıştı... Beni en çok etkileyen her sabah bebeğine söyledikleriydi: "Ellerimi karnımın üzerine koyuyorum ve ona diyorum ki; eğer yaşamak istiyorsan bana sıkı tutun. Ben, senin için çalışıyorum. Sakın vazgeçme!"

Nuray bunu söylediğinde bütün tüylerimin diken diken olduğunu gördüm. Daha güçlü bir duygu yoktu! Anne ve bebek arasında kurulan bağın ötesi yoktu. Tutunmak kelimesi ilk kez bana bu kadar anlamlı geldi. Bütün kalbimle her gece dua ediyorum; küçük bebek Nuray'a sımsıkı tutunsun!

İkinci Ders: İnsan hayatta/yeryüzünde sadece annesine tutunabilir. Yaratıcımız O'dur!
Anneler günü haftası sebebiyle ayarım bozulmuş olabilir ama yukarıda yazdığım her satırda samimiyim:))


2 yorum:

kelebeklerözgürdür dedi ki...

çok baadet-i bücür bir yazı olmuş :)

oğuz atay boşuna yazmamış tutunamayanlar'ı. ama biz tutunanları yazacağız değil mi :))

öperim sevgili rapunzel..

Fortunata dedi ki...

Sevgili Külkedisi,
"Tutunanlar" ı hem şiir, hem düz yazı olarak düşünüyorum. Ayrıca film de mi yapsak acaba?:)))Yahu fotoğraf da çekilebilir... Ne dersin?
Önemli Not: Lütfen sen de gel Ahırkapı'ya!!!