12 Ekim 2008 Pazar

Hatıranın Lanetlenmesi Gerekli Midir?

"Damnatio Memoriae" kavramını ve anlamının hatıranın lanetlenmesi olduğunu nasıl da unutmuşum, oysa tezimi yazarken Roma İmparatorluk Kültü ile ilgili kalın kalın kitaplar devirmiştim. Oku oku bitmemişti Allahsız imparatorluğun işleri. O dönem, çevirisi için yırtındığım makalelerin haddi hesabı yoktur. Fakat nedense jüriden kurtulur kurtulmaz dolaba tıktım ne var ne yoksa. Bir dönem Latince öğrenmeye kalmış biri olarak daha fazla önemsemeliydim bazı kavramları... Unutmamalıydım. Sayın Virgilius* bana hatırlattı sağolsun.
Bugün yelken yaparken; aylar sonra Piri Altuğ Reis ile rüzgara girip bedavadan kafa bulurken ve hafıza silerken aniden takıldı zihnime: "damnatio memoriae". Çünkü buz kutusundan bira alırken gözüme kamaradaki turuncu battaniyeye ilişti. Tekne benim olsa battaniyeyi ve bana anımsattığı herşeyi alır fırlatırdım denize ama gel gör ki benim değildi.

Geleceğine taşımak istemediğin ne varsa at, yak, yok et! Süper bir fikir. Yaşanmamış say, unut ve kendi sesinden bile bir kez daha duyma. Bir insanı ve ona ait hatıraları ancak yok saymakla yenebiliriz. Beslemeyerek, olduğu mağarada semirtmeyerek... Hatırasını lanetleyerek!

Amma akıllı bir yönetim Roma. Acaba Roma tarihi okuyarak hayatı çekip çevirebilir mi insan? Bilmiyorum. Ne hikmetse sürünmeyi tercih ediyoruz! Tam iyileştim derken, hastalıklı mıdır nedir dediğimiz insanlara benzediğimizi görüyoruz. Kendimizi onlar gibi davranırken yakalıyoruz. Bizi aşkının objesi yapan ama hayatında bir tek taşı bile yerinden kımıldatacak gücü olmayanları ağır bir dille eleştirirken, neden bir Romalı vatandaşın yapabildiğini becerip onları ve uyuşmuşluklarını unutamıyoruz? Maillerden silmek, telefondalardan silmek yetmez, daha fazlası yapılmalı; lanetlenmeli! Üzerinde düşünülmemeli, yazılmamalı, geleceği gölgelemesine izin verilmemeli. Korkaklıkları ve sahtekarlıkları eşe dosta anlatılmalı ki, geri dönüşün tüm yolları kapansın. Sıradanlıkları, ucuzlukları her fırsatta dillendirilip, günlük sohbetlere malzeme olmalı. Masal kahramanı değil, yüzbinlercesiyle aynı oldukları avaz avaz anlatılarak tüketilmeli. Belki ancak böylece hayal kırıklığının sızısından kurtulunabilir.

Belki ancak tüm bu sıradanlıkla yüzleşme çalışmalarından sonra lanetleme işine girişilebilir. Kolay olmasa gerek bir imparatoru ya da devlet büyüğünü - ya da eski sevgiliyi - birden bire yok saymak... Adım adım küçülmeli gözümüzde ve gönlümüzde... Değeri sıfırın altına düşünce de hakettiği yere yollamalı: unutulanlar köşesine!

Sonra, benzer hikayelerde kendini ve yaşadığını eşsiz sananlara anlatılmalı yaşadığımız. Neden? Aynı yanılgıya düşmesinler, bütün bu aşamaları geçmek zorunda kalmasınlar, bir turuncu battaniye ve bira şişesine cin çarpmış gibi bakmasınlar diye. Ve caaanım bir Pazar gününü deli saçması yazılarla sonlandırmak yerine, mutfağa gidip birşeyler hazırlasınlar, ardından da güzel bir film izlesinler diye :))

Hem zaten kasabanın cadısı gibi onu bunu lanetlemek yerine, yaptım bir eşşeklik ama neyseki çabuk uyandım diyerek, "dünyanın kalan yarısının" peşine düşmek daha doğru olmaz mı? Hayat zaten onlara** gereken cevabı verecektir, ayrıca Roma'dan bu yana hiç mi yol almadık? Ayıp oluyor.




**Biz lanetlemesek bile kendilerini sonsuza dek mutsuz olmaya hapsedenler.

Hiç yorum yok: