Günaydın,
Sakin ve çok şükür, rutini olan sabahtan sevgiler. Pazar sabahları benim için balkon kahvesi içip, ki aslında bu her sabahın rutini, sonra Nefes'le buluşmak üzere yollara dökülme zamanı.
Nefes'den hiç bahsettim mi? Son aylarda düzenli olarak ders verdiğim on yaşında harika bir çocuk Nefes. Kirpi gibi saçlar, yumuşacık kalp ve keskin zekanın muhteşem karışımı.
Gerçek anlamda empat ve bu yüzden de oldukça dikkat gerektiren bir çocuk. Hassas, gözlemci, öğrenme hızı büyüleyici ve manipülatif! Bir öğretmeni geliştirebilecek, sınırlarını aşmasına destek verebilecek muhteşem bir ruh.
Nefes'i ilk günden yakın buldum kendime. Hani şu benzerlikler arasında kolaylıkla kurulan bağı anlatan kıssada olduğu gibi. Nefes ve ben iki topal kuşuz. O da kelimenin tam anlamıyla piknik tipi ve kımıltı sevmiyor, bende! ikimiz de oburuz ve lüzumunu aşan empatlarız.
Ama buluşmalarımızın teması denge ve hareket. Hoşumuza gitse de gitmese de içinde beyin olan kafamızı ve duygu dolu kalbimizi bu gezegende hakkını vere vere yaşatmanın yolunun sağlam bir bünye olduğu biliyoruz.
Uzun uzun Nefes'in sağlık durumunu anlatmayacağım çünkü bence domuz gibi sağlıklı maşallah. Sadece doğuştan gelen, bacaklarıyla ilgili hassasiyeti var ve bacak kaslarını güçlendirmeye, daha kontrollü kullanmasını sağlamaya gayret ediyoruz.
Akıllı ve yaralı insanlar, özellikle de çocuklar sanırım benim uzmanlık alanım. Kendi duygu durumuyla başa çıkamadığından tali yollarda savrulmuş, hülyalara dalmış biri ittirilip kaktırılmadan nasıl iyicil bir yola sokulabilir, bindiği dalı kememeye nasıl ikna edilir bilirim. Üstelik bu bilme tamamen okuduğum her kitaptan, katıdığım tüm seminer ve eğitimlerden bağımsızdır. Oturduğum matın silsilesinden, bağlandığım felsefenin hocalarından yani sezgisel olarak bilirim ne diyeceğimi, nasıl bir yol izleyeceğimi.
Gerçekten gözümü, kulağımı ve özellikle kalbimi açar ve karşımdaki küçük insana bakarım. Sesinin tonuna, sakladığı yara beresine ve bereyle ilişkisine, güçlü taraflarına, örselenmiş hislerine... Zaman tanırım sesime, kokuma, dokunuşuma alışsın diye. matı sevsin, birlikte geçireceğimiz saatlere istekli olsun diye.
Nefes gayet sevgi dolu bir anneye ve ilgili bir babaya sahip olduğu halde kucaklanmayı, okşanmayı seven, dokunarak verilen sevgiyi sünger misali çeken bir çocuk. Bazen insanın sınırlarını zorlamıyor da değil. Hepimiz gibi en olumsuz davranışında da onu sever miyim, affeder miyim bilmek, her haliyle kabul görmek istiyor. Özel durumu yüzünden hiç sınır çizilmemiş bu çocuğa sevginin sınırlarını öğretiyorum. Öğretiyor muyum? Öğreniyoruz daha doğru olacak.
Nefes ve ben sevmek ve sevilmek söz konusu olduğunda ortada dönen dolapları anlamaya çalışan iki acemi ruhun dünya düzleminde öğretmen ve öğrenci olarak bedenlenmesinden başka birşey değiliz.
Birbirimizi yürümek zorunda olmadığımız, acıkmadığımız, burnumuzun akmadığı ve çişimizin gelmediği boyutlardan tanıyorsak eğer hiç şaşırmam.
Şimdi kirpi saçlı badem gözlü öğrencimin yanına gidiyorum. Bakalım yumuşacık bir der mi var kapımızda yoksa öğrenmeli, anlamalı inişli çıkışlı mı?
Hava da mis gibi kokuyor, sen parka falan mı gitsen?
1 yorum:
🥰🤌💙 Tünaydın
Yorum Gönder