24 Haziran 2025 Salı

...





                                                

                                           https://www.youtube.com/watch?v=jk4I0Y8SMd0

22 Haziran 2025 Pazar

TOPARLANMA ZAMANI

 

İyi Pazarlar,

Ben yavaş yavaş şehirdeki işlerimi tamamlayıp, yolculuk hazırlıklarımı yapıyorum. Eğer herşey yolunda giderse önümüzdeki hafta o çok özlediğim kıyıya varmış olacağım.

Kesinlikle şikayet etmiyorum ama gerçekten oradan şuraya, şuradan öteye koşmak bazen fazla kaçabiliyor. Tabii bu histe benim evimde olmayı sevmemin de etkisi çok. Malum Theo ve ben ev içi yaşantımızla ilgili mutluyuz, her gün sokaklara dökülüp birilerini görmek gibi arzularımız yok. Zaten ev içi hayatımıza ev etrafı da dahil olduğundan Dam Kedisi ve arkadaşlarının yemeği, kuşları seyretme seansı ve kahve vesaire derken öğle oluyor. Sonra kalıyor bize beş altı saat. 

Bodrum'da dinamikler farklı. Orada işin içinde deniz var. Deniz olunca da akan sular duruyor. Sabah daha insanın afyonu patlamadan suya koşması kadar güzel başka ne var derseniz, kahvesini alıp yeşilliğe bakarak içmek derim. Zaten daha önce de söylemiştim; artık her mevsimi seviyorum. Bazıları daha iyi fotoğraf verse de bana her biri olur.

Çantamı küçük tutmaya gayret ediyorum. Zira fazla ağırlık olmadan sakince taşınacak şeyler olursa Theo da, ben de daha rahat ederiz diye düşünüyorum. 

Odamız ve bir iki ay için hayatına katılacağımız dostlar hazır. Bizde hazırız. Orada da yazmaya ve okuma çok niyetliyim fakat blog bu işlerden ne miktar nasiplenir şu an bilemiyorum. 

Çok ama çok güzel bir Pazar günü dilerim hepinize.

17 Haziran 2025 Salı

BELKİ YARIN BELKİ YARINDAN DA YAKIN...

 

Günaydın Ey Ahali!

Bu sabah güne yürüyüşle başlamıştım, eğer müsade ederseniz halka seslenişle devam etmek isterim.

Biliyorsunuz ben epeyce uzun zamandır gelişiyorum, hatta bazen gelişimim duruyor, genişliyorum:) Sonra bişi oluyor zırıl zırıl ağlıyorum, ağlayarak uluyorum. Malum, son numaram u lu yo rum. Bi de dans ediyorum!

Nasıl olduysa oldu ve ben uluyan, uluyarak ağlayan ve ardından zıp zıp zıplayarak dans eden bir kadına dönüştüm!!! Bu bir gelişim midir, değişim midir ve fakat dönüşüm müdür dersen, sen oradan bakınca ne gördüğünü ben bilemem. Yaşadıklarımı illa anlamlandırmak da zerre bi yanımda diil. Konu şu ki kelimenin tam anlamıyla debeleniyorum. 

Kişisel gelişim sende kalsın, benim ki olsa olsa kişisel debeleniş:))) Ama hafife alma, çünkü tam bu noktada nefis bir budist öykü biliyorum; Süt kabındaki kurbağalar. Ben vazgeçmeyen kurbağacığım.

Yeni Ay vakti kendime bi kıyak yapıcam, halka açık ağlayacağım. Tüm acısını içinde saklayıp turşusunu kuranlara ilham olsun diye. Katılmak ister misin? En zayıf, en zavallı bellediğimiz yerden bi filizlensek mi?

Bi düşünelim.



16 Haziran 2025 Pazartesi

YAZ

 

Herkesin dört gözle beklediği yaz geldi. Hatta yaz dönümüne sayılı günler kaldı.. Sesini, kokusunu unuttuğumuz insanlar mevsimsiz alemlerde kim bilir nasıl bir gerçeklikte devinirken biz, buradakiler, yaşamaya devam mı ediyoruz yoksa sürüklenmekte miyiz emin olamıyorum. 


15 Haziran 2025 Pazar

KALP HANIM NASILSINIZ?*


Mutluluğun lastik misali uzaması, bir günden ertesi güne sarkması, hatta bırak onu, sabahtan akşama yayılması yani durmaksızın devam etmesi, hiçbir zaman yaşamın vaadleri arasında olmadı. Sadece insan gerçeği anlamadı, anlayarak varolmayı seçmedi. Anlamazdan gelmek sarsak doğasıyla daha uyumluydu.



*Kalben

12 Haziran 2025 Perşembe

NASIL BİŞİ ELLİ BİR ANLATAYIM MI?

Bi kere iskambil oyunu değil, tamamen isim benzerliği. Kaldı ki ben kağıt oynamayı bilmem. Kumar desen, sevmem. Şansa pek itibar etmem. Akışta kalmak, an içinde akmak bile anca anca oturmuşken, yaş almış kalbime kumardır, şanstır ekleyemem. Ekstrem ziporlar da olmaz. Yapsaymışım gençken, geçmiş olsun!

Buralar, yani elliler tatlış tatlış yürüyüş, dans, yoga filan yerleri. Ama olduğum yere mıhlanmış falan değilim. Mesela bu yaz seramik öğreneceğim. Heyecanlıyım. Uzun zamandır çamur vardı gönlümün bir yerinde, ay ne garip oldu bak böyle yazınca, kısmet, geldi vakti sanki.

Elli bir diyorduk değil mi? Hah, çok kötü değil, panik yapıp çırpınmayınca kalan sürenin yüzeyinde kalabiliyor insan. Biraz soyunmak, ağırlık atmak ve içerideki taze yaşama el uzatmak gerekiyor tabii. Nasıl mı? Tıpkı soğan gibi.. 

Hani alırız da sepetin dibinde unuturuz ya, sonra bakarız bir tek o kalmış ama dışı azıcık yamulmuş ve fakat başka da kalmamış. Hah, işte ben o soğanın pörsüyen dış katmanlarından bir kaç tanesini soydum, geçmiş yaşam, eskimiş kıyafete saydım ve kaldı bana yenilebilir yeri. İşte elli bir orası, soğanın bana kalan ve hala yenilebilir kısmı.

Ne istersem yapamayabilirim. Mesela çocuk doğuramam ama hala annelik edebilirim. Trapezci olamam fakat dans edebilirim. Himalayalara da tırmanamam fakat Fuji'yi görmeye gidebilirim. İşte benim elli birim böyle bişi. Biraz daha kadın, çokça insan, kendine merhamet gösteren ve yaşamaya niyetli haller.

Hocam sizde nasıldı elli bir? Veya nasıl olacağını hayal etmektesiniz?

10 Haziran 2025 Salı

MATEMATİK

 



Günaydın.

Bayram sonrasında şekeri fazla kaçırmış çocuklar gibi "karnım ağrıyor anne!" diye koşmak isterdim güvenli bir kucağa. Fakat heyhat! Ne öyle bir kucak var, ne de ben artık şeker yiyorum. Onun yerine ziyaret edilecek dostlar, halledilecek işler bekliyor beni. Ben mi? Kendimi dövmeden, olana ve olasılıklar evreninde bekleyenlere sövmeden  kahvemi içiyor ve sana, kimsin nesin bilmeden, oturmuş sakince anlatıyorum başıma gelenleri. Sanırım buna bir isim bulma vaktimiz de geçti; halleşme, hal hatır sorma edebiyatı? İç dökümü edebiyatı? Ne sahi bu benim sana ettiğim?

Dün Burhan'la günbatımına doğru yürüyüp, dönüş yolunda tabak gibi Ay'a bakarak gül bahçesine ulaştığımızda gökyüzündeki uçurtmaları fark ettik. İpini alıp uzaya uzaya atmosferin sınırına kadar giden bir tanesi vardı ki, ona bakmak içimdeki gözyaşı depolarının kapaklarını zorladı. Biliyorsun sevgili okur, dayım öldü benim. O ölümü de biliyorsun, içimi büyüten, gözlerimi açan bambaşka bir gidiş oldu.

Şimdi bu mevsim, bahar ve ilk yaz, dayım demek oldu benim hayatımda. Uçurtmalar, güller, denizin üzerindeki şıkırtı... Hayatın ondan, dayımdan bu kadar erken alınmış olmasına öyle kırgın ki içim, hala uluya uluya ağlama hissi geliyor.

Ama ipini kopartan bir uçurtma olduğunu hayat ediyorum dayımın; bedenin elinden kaçan ruh! Atmosferi delip, alemler arası seyreden kuyruklu, altıgen ve çok gösterişli bir uçurtma. İçim ancak böyle ılınıyor. Ama ılınıyor be, soğumuyor ki...

Çok garip matematikler var hayatta. Alma ve vermenin eşsiz dengesi. Bir süreç başlıyor ve Mutlu Prens* gibi veriyor veriyor veriyor ve tükenmenin eşiğine sürükleniyorsun. S..kerler böyle aşkın ıstırabını dediğin an, hikaye öyle bir yere savruluyor ve bu defa kamyon kamyon gül yığıyor hayat kucağına. Ben şimdi kollarımı açmış o kucağıma yığılacak güllerin kokusuyla kafa buluyorum. Gülme, bazen önce hissi gelir, sonra olaylar. Bu işler böyle; kollarını, zihnini, kalbini hakkında en hayırlısına aç vre:))) 

Hadi kalk kalk iş güç var.

*Oscar Wilde











8 Haziran 2025 Pazar

HAFTANIN SONU, PAZAR

 

Günaydın,

Erken yatmak ve erken kalkmak oldum olası sevdiğim şeydir, özellikle yazın. Güne erken başlamak hem ruhuma, hem de bedenime iyi geliyor. Terlemeden ve ışıkla uyanmayı seviyorum. Kalın perdelerden sızan ince günışığıyla gözümü aralamak sadece saat anlamında değil, biyolojik olarak da artık güne başlayabileceğimi söylüyor. Kısacası kış aylarının aşırı soğuk ve karanlık günleri dışında ve eğer ciddi anlamda hasta değilsem yatakta uzun uzun debelenmek için sebebim ve de hevesim yok. Hiç olmadı. Hatta o kadar ki öğle uykusundan kaytarmak uğruna kuran kursuna gitmişliğim var.

İşte kapıdan içeri girdi bile yaz. Ömürde bir yaz daha varmış. Ne mutlu. Önümüzdeki üç ay bakalım içinde neleri barındırıyor bizler için? Bildiğimiz ve bilmediğimiz neler yaşayacağız? Kimlerle iyi zaman geçirip, hangi ilişkilerden mesafeleneceğiz? 

Güne yüzerek başlama rutini dışında aklıma koyduğum, tamam yaparım dediğim tek şey Nefes'in ve benim egzersizlerimiz. Okumak ve yazmak da var tabii. Buse'nin ikinci modül eğitimi. Jale Teyze ile zaman geçirmek. Mümkünse Turan teyzeyi ziyaret etmek gibi şeyler.

Dün Arife Teyzeyi ziyaret ettim. İyi ki uğramışım. Bazen onun ne kadar güçlü ve yalnız olduğunu görünce yaşımdan başımdan utanıyorum. Koskoca evi kendi başına badana boya yapan hükumet gibi bir kadın! Hala hayalleri, çocukları için mümkün kılmak istedikleri var. Arife Teyze adına çok yakışır biri. İnsana umut veriyor ve yaşlanmanın beraberinde getireceği "keşkeler" serisi hakkında da ön gösterim gibi. İnsan huzurlu bir yaşlılık dönemi istiyorsa keşkelerinin yerini bolca o zaman öyleydiler doldurmalı. Ruhu huzurla yolculamak lazım, yoksa o kavgayla yaşanmaz.

Uzun ve koskocaman Pazar gününde ben teyzelerimi ziyaret edip, annemde yemek yerim diye düşünüyorum. Sonra evime döner Pazartesi gününe hazırlanırım. Pazartesi de malum, semt pazarımızı çok seviyorum. Haftaya umutla başlamak için bana bahane oluyor.

O halde haydin hepimize güzel bir Pazar günü olsun.




7 Haziran 2025 Cumartesi

PEYNİR GEMİSİ


Günaydın,

Kendi sesimi duymayı öğrenemedim ben. Hiç kimse kalbimi dinlemeyi, içindeki duyguyu fark etmeyi öğretmedi, öğütlemedi. Sanırım bende zamanla umursamamaya, zaten bilmediğim bir iletişimin yokluğuyla eksilmemeye alıştım.

Önceliklerimi hiçbir zaman düzgünce belirleyemedim. Belki bu yüzden kimsenin önceliği de ben olmadım ve buna her zaman çok ama çok gücendim. Ben kendimi hiçe sayabiliyordum, ben benden geçebiliyordum ama kimse kendinden geçip bana gelmiyordu. Neden?

Meğer doğrusu bambaşkaymış... Zaten herkes kendinde, kendi merkezinde kalmalıymış. benim de onlar gibi savrulmamam gerekiyormuş!

Şimdi merakla bakıyorum içime içime ve soruyorum kendime, bu bilginin bu saatten sonra içselleşmesi, işlevini yerine getirmesi olasılıklara dahil midir? Samimiyetle bil mi yo rum.

Dış dünyanın beni hırpaladığını, bana şunu bunu ettiğini söylerken samimi miyim ondan da emin olamıyorum artık. Bu sabah Marcus Aurelius'un bir sözünü okudum, diyor ki: "eğer bir dış etken seni üzüyorsa, duyduğun acı o şeyin kendisinden değil, senin ona verdiğin değerden gelir. Onu da her an ortadan kaldırma gücün vardır."

Herşey bende başlıyor ve bitiyorsa içimdeki manasız boşluk ve keder de benim eserim mi? Kim böyle bir hisle yaşamaya gönüllü olur ki?

Peynir Gemisi.. Evet evet, lafla mızmızlıkla yürümüyor. O halde hadi bi sustum ben:) Güzel geçsin Cumartesi Pazar.










6 Haziran 2025 Cuma

MUTLU BAYRAMLAR

 



BUGÜN GÜNLERDEN LEYLA. Şu Dünya'yı yaşanır, sevilir kılan tek şey çocuklar ve hayvanlardır. Hadi bi de ağaçlar, dereler, kuşlar, denizler, çiçekler..

Agi ve Altuğ Kirişoğlu'nu yaşadığım apartmana getiren kadere teşekkür etmediğim an oldu mu hiç hatırlamıyorum. Bazen birbirimizi hiç anlayamasak, hatta kızsak bile sanırım hiç vazgeçmedik diye düşünüyorum. Dost ve arkadaşın ayrıldığı yer tam olarak burası galiba; arkadaş, arkadaşlık eden, dost saran sarmalayan...

Bugün günlerden Leyla! iyi ki doğmuş prenses, iyi ki benim kucağıma da konmuş. Buz gibi kalplerimizin ısınıp atmasındaki değeri ne büyük şu çocuk milletinin. 

ben Leyla'dayım bugün, kalbim bayram yeri. Mutlu çok mutlu bir bayram dilerim:)

5 Haziran 2025 Perşembe

PERŞEMBE

Çok kibirli, epeyce yalnız bir kız çocuğuydum ben. Babam gittikten yani öldükten sonra yalnızlığım yanına ailesini de çağırıp kalbimin bütün odacıklarına, kapakçıklarına yayıla yayıla yerleşti. Boydan boya halılar serdiler içimin her köşesine. Kalın perdeler çektiler ışık alan birkaç dar pencereme.

Kabul ettim. Yalnızlık benim ufacık kalbimdeki tüm hislerden çok daha büyüktü. Onu hayatımın efendisi yaptım.

Bazı geceler duvarlarda büyüyen gölgeleri seyrederdim. Deli olup olmadığımı düşünerek uykuya daldığımı hatırlıyorum. Sonra sonra, okumaya başladıkça yalnızlığım azaldı. En azından o hiç ısınamadığım halıyı topladı ve işgalci ailesini çekti içimin köşelerinden. Delirmiyordum, benim gibi hisseden düşünen başka insanlar da olmuştu. Belki arkadaşım veya komşum değillerdi ama Dünya'nın bir yerinde onlar da tıpkı benim gibi duvardaki gölgeleri seyretmişler, onlar da tıpkı benim gibi yalnızlık ve ahalisi tarafından ablukaya alınmışlardı.

Sanırım ilk olarak Dostoyevski imdadıma koştu. Sonra Kafka ve Goethe. Ardı sıra gelen çok konuğum oldu. Ben okuyarak hayatta kaldım. Okumak ve yazmak hayatta edindiğim tek beceriydi sanki. Beceri dediysem becerebildiğim kadar.

Ağlamadan yaşayabilmenin yoluydu yazmak, yalnızlığın üvey kardeşi, içimde salgılanan zehrin panzehiri. Ne dersen de, devam edebilme yolumdu işte. Yıllarca, yüzlerce deniz mili yazdım; suya, havaya, deftere, kan damarlarıma. 

Çok yalnız bir kız çocuğuydum ben. Belki bu yüzden yalnız bırakılan kimseye kıyamadım. Sanki çok sevmiş ve sevilmiş, sevmeyi iyi bilirmiş gibi hemen sardım sarmaladım. Bazen küçük narin kuşlara açtım pelerinimi, bazen de kaplanlara, aslanlara. Her yaram daha da yalnızlaştırdı. Kabuğum güçlendikçe, içim kırılganlaştı. Ben kıyamadıkça, çok kolay kıyılabilen birine dönüşmüştüm. 

İnsanların özensizliğinden, dikkatsizliğinden aşırı yorulana kadar da anlayamadım ne kadar yalnız olduğumu, aslında herkesin yalnız ama benden farklı olarak bi de hoyrat oluşlarını..

Sanatla, doğayla, kalbini avucuna alıp çekine çekine sokulanla, yine yazarak ve okuyarak sürecek yaşam. şairin dediği gibi ayrılık aşka, yalnızlık yaşama dahil.

Mutlu bir Perşembe olsun.



3 Haziran 2025 Salı

İHTİMAL, OLASILIK, OLABİLİRLİK DEĞİLSE NEDİR İNSANI BURALARDA TUTAN?

 


Günlerdir gül bahçesindeyim. Fideleri, toprağa saplanmış birer sopa gibi öylece durdukları, ki aşağıda neler oluyordu kim bilebilir, andan beri izliyorum. Kahveden kırmızıya dönüşlerini, yapraklanışlarını, sonra yavaş yavaş goncaya dönüşlerini seyrettim. Daha onlar kocaman kocaman açmadan, ben hayal etmekteydim güzelliklerini.

Gülistan diyordum içimden, kimbilir bir zamanların gül bahçeleri nasıldı? Tebriz'de, Şiraz'da... Bağdat ve Şam'da... Artık olmayan gül bahçelerinin ruhlarının da her mevsim canlandığına inanarak bekledim.

Ve sonunda umduğumdan bile güzel, hayallerimin ötesindeki mevsim geldi. Sevdiceğine kavuşmuş gibi deli deli sevinçliydim. Her sabah koşar adım gitmeye başladım güllerin yanına. Öptüm, kokladım, okşadım. Fotoğraflarını çekmeye, sevdiklerime göstermeye doyamadım. Güneşe bakan, ışıl ışıl parlayan renklerin arasındaydım ve bunun gerçek olduğuna inanmakta zorlanıyordum. 

Nasıl kusursuz, nasıl büyüleyici bir yerden aralanıyordu yeryüzü cennetinin kapısı! Boşuna değildi o halde ilahi sözlerle yüceltilmesi gül bahçelerinin. Sabahın serininde tarifi zor bir güzellik doluyordu atmosfere. Sadece atmosfere mi? İçime de!

Bu sabah Burhan da bana eşlik edecekti ama işi çıktı. Yarın sabaha artık. Sanırım hafta boyunca gidebildiğim her sabah onları görmeye giderim. Belki sadece Perşembe olmaz, teyzemdeyim çünkü. Ona da videolar çekip gönderiyorum. Renklerin, kokuların insanı şifalandırdığına, yaşama bağladığına inanıyorum.

Dilerim şu bir iki fotoğrafla az da olsa hissettirebilmişimdir mevsimin güzelliğini.

Kucak dolusu sevgiler....



2 Haziran 2025 Pazartesi

İYİ BİRŞEY HIZLA BANA YAKLAŞIYOR.

 

Bu müzik* duyduğum andan beri, beni bana, beni yaşama, beni kendine yakın tutacak insanın, dönemin, hikayenin hızla ama acelesiz bir hızla yaklaştığını hissettiriyor. Belki yaz, belki rüzgarın yumuşamasıdır his sandığım ılıklık. Tek sezdiğim insan yaşamak istiyor, insan hayattayken nefes almaktan fazlasını, tamamlanmayı, en ama en yüksek idrakı arzuluyor. İnsan perdeyi yırtmak değil, yakmak değil, ardındakinin varlığından emin olmak istiyor.

İnsan doyumsuz mu? Değil. İnsan arayıcı; insan içinde, dışarıda, ruhunda, toprakta, duygu ve düşüncede eşelenen. İnsan müzikle, resimle, fotoğrafla, minicik bir şiirle tetiklenen. İnsan damlada okyanus demiş Mevlana.


*getting closer, nicholas bamberger

HELLO HAZİRAN





 

HAZİRAN ayına güzel başladık çok şükür. Teyzemin hastalığı kontrol altına alındı, tedavisi başladı. Havanın ısısı canımızı sıkmayacak şekilde mevsim normaline döndü. Evet hala ufak tefek belirsizlikler var ama yönetilemeyecek işler değil. Bugün annemin de sağlık kontrollerinde ilerleme kaydedip, bayrama sakin sakin gireceğiz inşallah.

Ben güne bu güzellikle başladım. Hatta daha da tatlı birşey oldu, çok eski bir çocukluk arkadaşımla telefonla konuştuk. Diyeceğim o ki, sabah serinine, yürüyebilmeye, kahveye ve daha nicesine minnetle başladım güne, haftaya. 

O halde açtım kollarımı gel bakalım Haziran:)

1 Haziran 2025 Pazar

İYİ PAZARLAR

 

Günaydın,

Sakin ve çok şükür, rutini olan sabahtan sevgiler. Pazar sabahları benim için balkon kahvesi içip, ki aslında bu her sabahın rutini, sonra Nefes'le buluşmak üzere yollara dökülme zamanı.

Nefes'den hiç bahsettim mi? Son aylarda düzenli olarak ders verdiğim on yaşında harika bir çocuk Nefes. Kirpi gibi saçlar, yumuşacık kalp ve keskin zekanın muhteşem karışımı.

Gerçek anlamda empat ve bu yüzden de oldukça dikkat gerektiren bir çocuk. Hassas, gözlemci, öğrenme hızı büyüleyici ve manipülatif! Bir öğretmeni geliştirebilecek, sınırlarını aşmasına destek verebilecek muhteşem bir ruh.

Nefes'i ilk günden yakın buldum kendime. Hani şu benzerlikler arasında kolaylıkla kurulan bağı anlatan kıssada olduğu gibi. Nefes ve ben iki topal kuşuz. O da kelimenin tam anlamıyla piknik tipi ve kımıltı sevmiyor, bende! ikimiz de oburuz ve lüzumunu aşan empatlarız.

Ama buluşmalarımızın teması denge ve hareket. Hoşumuza gitse de gitmese de içinde beyin olan kafamızı ve duygu dolu kalbimizi bu gezegende hakkını vere vere yaşatmanın yolunun sağlam bir bünye olduğu biliyoruz.

Uzun uzun Nefes'in sağlık durumunu anlatmayacağım çünkü bence domuz gibi sağlıklı maşallah. Sadece doğuştan gelen, bacaklarıyla ilgili hassasiyeti var ve bacak kaslarını güçlendirmeye, daha kontrollü kullanmasını sağlamaya gayret ediyoruz.

Akıllı ve yaralı insanlar, özellikle de çocuklar sanırım benim uzmanlık alanım. Kendi duygu durumuyla başa çıkamadığından tali yollarda savrulmuş, hülyalara dalmış biri ittirilip kaktırılmadan nasıl iyicil bir yola sokulabilir, bindiği dalı kememeye nasıl ikna edilir bilirim. Üstelik bu bilme tamamen okuduğum her kitaptan, katıdığım tüm seminer ve eğitimlerden bağımsızdır. Oturduğum matın silsilesinden, bağlandığım felsefenin hocalarından yani sezgisel olarak bilirim ne diyeceğimi, nasıl bir yol izleyeceğimi.

Gerçekten gözümü, kulağımı ve özellikle kalbimi açar ve karşımdaki küçük insana bakarım. Sesinin tonuna, sakladığı yara beresine ve bereyle ilişkisine, güçlü taraflarına, örselenmiş hislerine... Zaman tanırım sesime, kokuma, dokunuşuma alışsın diye. matı sevsin, birlikte geçireceğimiz saatlere istekli olsun diye.

Nefes gayet sevgi dolu bir anneye ve ilgili bir babaya sahip olduğu halde kucaklanmayı, okşanmayı seven, dokunarak verilen sevgiyi sünger misali çeken bir çocuk. Bazen insanın sınırlarını zorlamıyor da değil. Hepimiz gibi en olumsuz davranışında da onu sever miyim, affeder miyim bilmek, her haliyle kabul görmek istiyor. Özel durumu yüzünden hiç sınır çizilmemiş bu çocuğa sevginin sınırlarını öğretiyorum. Öğretiyor muyum? Öğreniyoruz daha doğru olacak.

Nefes ve ben sevmek ve sevilmek söz konusu olduğunda ortada dönen dolapları anlamaya çalışan iki acemi ruhun dünya düzleminde öğretmen ve öğrenci olarak bedenlenmesinden başka birşey değiliz.

Birbirimizi yürümek zorunda olmadığımız, acıkmadığımız, burnumuzun akmadığı ve çişimizin gelmediği boyutlardan tanıyorsak eğer hiç şaşırmam.

Şimdi kirpi saçlı badem gözlü öğrencimin yanına gidiyorum. Bakalım yumuşacık bir der mi var kapımızda yoksa öğrenmeli, anlamalı inişli çıkışlı mı?

Hava da mis gibi kokuyor, sen parka falan mı gitsen?