28 Temmuz 2024 Pazar

MOR MAĞARA MEDİTASYONU



 

BENİ O DERİN mağaraya davet ettin. Sana güvendim ve geldim. Korkuyor musun diye sordun. Korkmuyordum. Aslında pek sevmem karanlık ve dar yerleri ama burası ne zifiri karanlık, ne de dar. Aksine; tavanlar oldukça yüksek, sarkıt ve dikitler sanki kenarlara çekilmişler gibi ortada epeyce büyük bir alan ve daha alçak yassı kayalar var. Koyu renkli, yaban mersini suyu gibi görünen ufacık bir gölet mi var aşağıdaki kayaların ortasında?

Ben yukarıda neredeyse taht gibi bir yerde oturuyorum. Alana hakim hafif kaygan yüzeyli ama rahat bir noktadayım. Sana güvenmeyi seçiyorum, cesur olmayı seçiyorum. 

Birgün buraya tekrar gelmem gerekeceğini biliyordum. 

İşte buradayız.

Sesini, sözcüklerini takip ederken tüm dikkatim nefesimde. Gözlerim kapalı evet ama yine de mağaranın içini rahatlıkla görebiliyorum. 

Ayaklarım, bacaklarım, kalçam, pelvik tabanım ve karnım.... İçim taş gibi. İçim bataklık, içim ağır ve karışık. Biliyorum, yürümem, oturup kalmak ve hatta yaşamam büyük mucize, biliyorum. En yıkılmış anlarımda "buradaki görevin tamamlanmadı" diyen iç sesim olmasa, onu bulmadan gidersem geri dönmek zorunda kalacağımı bilmesem çoktan nefesimi tutup çamura sokardım kafamı ve bir daha çıkmazdım köklerimin çürümüş suyundan.

Bir bebek büyütemeyen zavallı rahmim benim. Haksızlığa uğradığını düşünen, yetersiz hissettirilen ve yaşamın tüm ırmaklarına küsen kadın parçam. Artık onsuz devam edilemeyeceğini anladım. Yavaş yavaş dolaştırıyorum ellerimi bedenimin kıymetli parçalarında. Bir daha küsmemek, bir daha susmamak üzerine akitler tazeliyorum her biriyle. Daha çok seveceğim kollarımı, bacaklarımı, sıkı sıkı sarılacağım kendime diyorum içimden.

Sonra yine sen, sesin, kelimelerinle iç sesimi usulca alıyor ve peşine takıyorsun.

Kalbim. Ah kalbim. Gözyaşlarıyla boğuşan yüzme bilmeyen kalbim. Ona dokunamıyorum. Yaklaşamıyorum. Bir iğnedanlık gibi kalbim, nasıl yeniden sağlıklı olur bilmiyorum. Çengelli iğneler, olta kancaları, gül dikenleri, kılıçlar, kalemler... Neler neler saplanmış bir bilsen. 

Orada işimiz uzun, sonra yine geleceğiz devam edelim diyorsun. Peki diyorum. Zaten ağlamak dışında pek birşeye de halimin kalmadığını hissediyorum. Hızlıca yükseliyoruz boğaz ve alın çakrama ve oradan tepeye, ilahi olana açılana. 

Mor mağaranın ışığını yavaşça içime çekerek çıkıyorum meditasyondan. Asırlarca saklanmış tüm gözyaşlarımı toprağın altındaki yeraltı sularına akıtıyorum. Tazelenip, temizlenip bütüne hizmet etsinler diye dua ediyorum.

Mor ışığın altında, insan bedenimi arındırmak için senin sesini takip ettiğime memnun çıkıyorum mağaradan.



 







Hiç yorum yok: