31 Mart 2010 Çarşamba

SUDAN KORKAN KIRMIZI YENGEÇ - I -


Serin ve yağmurlu bir ilkbahar sabahında, tam sol gözünün üzerine düşen yaramaz bir kiraz çiçeği yaprağıyla uyanmış Kırmızı Yengeç. Islak dokunuşu ve varla yok arasındaki kokusuyla, onu rüyasından ayıran yaprağa ters ters bakmış. Zaten oldum olası çok kızgınmış!
Yaprak, yavaşça kımıldamış ve tam yengecin önündeki su birikintisine atlayıp gitmiş. Bu kez daha da kızmış Kırmızı Yengeç, avaz avaz bağırmış yaprağın ardından: "Hem uykumun en tatlı yerinde beni uyandırıyor, hem de ardına bakmadan gidiyorsun! Ne garip bir yapraksın sen böyle!"
Yaprak, geri dönüp cevap vermemiş, suyla birlikte yoluna devam etmiş...
Kırmızı Yengeç, bu tuhaf uyanışın ardından, yaşadığı ormanda küçük bir sabah gezintisine çıkmış. Her zamanki gibi olabildiğince suya yakın yerlerde dolaşmaya özen gösteriyormuş. Aslında doğduğu günden sonra bir daha hiç bütün varlığıyla suya girememiş! Nedense çok korkuyormuş... Bazen arka ayaklarını, bazen de sadece kıskaçlarını sokarmış denize fakat asla gücünü toplayıp devam edemezmiş suya doğru yürümeye... En cesur hissettiği anlarda kıyıya iyice yaklaşır, dalgaların üzerinden atlamasını seyreder ve o bembeyaz köpüklerin altında saniyenin onda biri kadar zamanda kalbi sevinçle dolarmış. Ama yine de dalgalar onu alıp denize götürmesinler diye taşlara sıkı sıkı tutunur, hatta çoğu zaman iki büyük kayanın arasına saklanırmış.
Bu durumdan utanıyormuş aslında yani suya giremeyen bir yengeç biraz tuhafmış nihayetinde. Yine de her durumda bu "tuhaf" tanımlamasına razı yaşamak daha kolay geliyormuş... Taa ki o sabaha kadar...
Hatırlarsanız her şey yaramaz kiraz ağacının oyunuyla başlamıştı...
Ormandaki sabah yürüyüşünü neredeyse tamamlayan yengeçcik, ağaçların dallarından gelen sese kulak kabartmış. Bu ses az sonra denizin kabaracağını ve dalgaların kıyıya geleceğini haber veren fısıltıdan başka bir şey değilmiş. İçi ürpermiş, daha dalgaları görmeden heyecanlanmaya başlamış.

Hiç yorum yok: