7 Mart 2010 Pazar

MOMO


Mesnevi’yi henüz okumaya başlamadığım zamanlarda kafamı en çok karıştıran iki konu hakkında harika hikayeler anlatan bir yazarla tanışmıştım. Bu tanışma tam on beş yıl önceydi. Yazar, aşk ve zaman konularını sınır tanımadan işliyordu. Aslında zaman yoktu. Sadece içimizden geçen, yüreğimizle çalışan bir algı vardı… Aşkın da yaşı, medeni hali, cinsiyeti ve hatta yüz yılı yoktu! Ama bu elbette Janette Winterson kitaplarından birini tanırken anlatacağım bir konu.

Momo’ya dönersek, bu kitap, o çok sevdiğim yazarın edebi üslubuna hiçbir yakınlık göstermemekle beraber aynı konulara yoğunlaşıyor: Aşk ve zaman! Ki bence birer ölümlü olarak asıl farkına varmamız gereken öncelikli iki şey de "aşk" ve "zaman".

Kitap eski bir İrlanda çocuk şarkısıyla başlıyor:

Karanlıkta ışığın parlıyor,
Nereden geliyor bilmiyorum.
Çok yakındaymış gibi görünüyor.
Oysa o kadar uzak ki.
Ne olursan ol;
Parla, parla küçük yıldız!

Kitabın her bölümünde bizi konuya hazırlayan tek cümlelik epigraflar gerçekten çok etkileyici, mesela; “Çok kişiye anlatılan öyküler ve tek bir kişiye anlatılan öyküler…” gibi.

Bilginin ve farkındalığın en umulmadık yerde olabileceğini açıkça anımsatan ve hayatın nasıl yaşanması gerektiğine dair olmak için uğraşmadan, sadece olan çöpçü Beppo ve “gerçek nedir?” sorusunu kafamızda bir kez daha dolaştırmamıza neden olan hayal gücü inanılmaz gelişmiş turist rehberi Gigi…Ve tabii kendi hayatımızda da pek çok yakın akrabasıyla iletişim halinde olduğumuz duvarcı, berber ve meyhaneci. Onların hikayelerini ve değişimlerini okurken bakalım siz kimleri sobeleyeceksiniz?

Momo’nun maceraları ve yüreğinin büyüklüğü sizi kendi içinizdeki saat çiçeklerine götürecek. Bu büyülü çiçeklerin aslında olduğunu zannettiğiniz yerde olup olmadığını sormanız bile bence Momo’nun amacına ulaştığını gösterecek. Çünkü Hora Usta ve Momo gibi niceleri ( Mevlana, Osho, Buddha… ) sadece bizim için savaştılar duman adamlarla. Onlar olmasaydı zamanı algılamak için yüreğimizle hayata katılmamız gerektiğini, aksi durumda düzgün çarpan ama kör ve sağır bir yürekle yaşayıp, duman adamlara yenileceğimizi nasıl anımsardık?

Momo’yu okurken yaşamak diye burnumuza dayatılan pek çok şeyin, gerçek anlamda yaşamaktan nasıl da çaldığını üzülerek ve aynı zamanda şaşkınlıkla bir kez daha fark edecekesiniz:) Zamanı biriktiremezsiniz, sadece yüreğinizi ortaya koyarak ve hakkını vererek, anda olarak, tadına varabilirsiniz….

Momo ve Gigi’nin sıradışı aşkı, Kassiopea’nın yoldaşlığı, inancın gücü ve daha pek çok unutturulmaya çalışılan gerçekler üzerine inanılmaz bir kurgu. Kurgu mu? Bence gerçek! Momo hala yaşıyor :)

Hiç yorum yok: