9 Haziran 2009 Salı

Mini Mici.

Eleni Karaindrou dinlerken ve sinekliğimiz takılmadan önceki son kan bağışımı yaparken, dergi için hazırladığım yazıları teslim etmenin huzurunu yaşıyorum. Yazılardan biri Antik Çağda İlk Yelkenliler hakkındaydı, diğeri ise onsekiz yaşında çıtır ve çok sevimli bir sporcuyla röportaj. Hangisi daha başarılı oldu derseniz, al birini çarp öbürüne derim. Çünkü siparişle yazı yazmak çok zor. Benim için yepyeni bir disiplin. Fakat gerekli. Eğer yıl bitmeden bir iş çıkartmaya niyetliysem mutlaka bol bol yazmam lazım. Vay blogun haline!


Gelelim Mici'ye. Mici benim yeni oyun arkadaşım. İki gündür sabahtan akşama kadar beraberce yerlerde yuvarlanıyoruz. Kulağım annesindeyken, gözüm hep Mici'de. Bugün ilk deniz yolculuğumuzu yaptık. Eğer Mici uslu bir kız olursa eminim nice maceraya yelken açacağız beraberce. Çünkü ortak zevklerimiz oldukça fazla. Mici enginar seviyor, kahve bağımlısı olmaya meyilli, öğle uykusuna bayılıyor. En sevdiği oyunlardan biri yemek masası altında saklambaç. Çok iyi şarkı söylüyor ( bu noktada ben yalnızca dinleyici olmayı tercih ediyorum ki, çocuk müzikten soğumasın!!!)MELEKLER KADAR GÜZEL GÜLÜYOR... Deniz görünce dayanamayıp atlıyor! Ve en önemlisi gerçek bir kitap kurdu!



1 yorum:

Uydurukçu dedi ki...

Mici de yeni oyun arkadaşına bayılıyor ama bir yandan da bedeninin ve zihninin garip bir şekilde büyüdüğü, dengelerin tam da oturamadığı, kişiliğinin oluşmaya başladığı bu aylarda onu çok yorabiliyor.

Net bir şekilde söyleyebileceğim tek şey, pencereden arkadaşının uzaklaşan silüetine bakarken hafifçe gözleri buğulanıyor ve dudağı titriyor. Çünkü o henüz gidenin gelip gelmeyeceğini bilemiyor, anlayamıyor... Ve her gidenin arkasından ya gemezse korkusunu her hücresinde hissediyor.