17 Haziran 2008 Salı

Bir Misafirimiz Var...

Aşağıdaki yazı sevgili dostum Kurbağacık'a ait olup, kendisi zaman zaman blogda yazacaktır. Ben bu durumdan gayet memnunum, umarım siz de hoşlanırsınız...


Neden seviyorum sonbaharı? Dökülen, sararmış yaprakları? en çok da yağan yağmuru?
Siz hiç yağmur altında ağladınız mı? Gözyaşlarınız yağmurun damlalarına karıştı mı? Yağan yağmurun altında yalın ayak toprağa bastınız mı?
Siz üzüldünüz mü?
Sizi hiç üzdüler mi?
Peki ya siz hiç üzdünüz mü birilerini?
Özendiniz mi hiç ardından gözyaşı döktüğünüz ölmüş bir yakınınıza? Yıllarca korktuğum, saygı duyduğum, an geldi kin duyduğum babama…
Bir sabah veda dahi etmeden gitti hayatımızdan, son bir söz etmeden, edemeden. Cansız bedeni üzerinde bir bıçakla, öldüğü odada uzakta ki kızını bekledi. Çaresizce uyandırmaya çalıştikça, o korudu suskunluğunu. Bir kerecik daha olsun açmadı gözlerini .Vicdanım ve gözü yaşlı annemle bırakıp gitti beni.
Hazırlıksızdık, hiçte hazır olunmazdı zaten. Yatağında verdi son nefesini, altı koca yıl önce.
Yirmidört yıl ardımda olduğunu bildiğim o nefes, kollarımda kesildi. Hiçbir şey yapamadan baktım, doktorlar söylemeden anladım öldüğünü.
Çok ağladım neden diye, neden hayattayken aklıma gelmeyen özürler dizildi şimdi ardı ardına, neden veremedik yılların hesabını gider ayak birbirimize?
Ve neden demeye devam ediyorum, her başım sıkıştığında keşke olsa yanımda, söylese fikrini, kızsa ya da ben kızsam dediklerine. Babam bunların hiç birine girmeden bir saat içinde çıktı hayatımızdan, kaskatı oldu o sıcak, güven veren bedeni. Küçükken yatakta beklerdim üstümü örtsün diye, ertesi gün ben örttüm son kez onun üzerini nemli toprakla. Bir daha hiç görmeyeceğimi bilerek.
Hayatta kalanlarla anıyoruz onu, güzelliklerle. Hiç kötü, hiç hatalı değilmiş meğer hatta nede mükemmelmiş. Huzur içinde yat baba…
Dümeni devraldım,artık kaptan da benim miço da. Gemiyi yüzdürmem kolay olmasa da, deniyorum. Senin gibi değilse de artık benim gibi bazı şeyler. Belki geç belki erken ama oldu , olacak, olmalı …

Hiç yorum yok: