30 Nisan 2022 Cumartesi

İBRAHİM OLMAK

 

Er ya da geç olacaktı. Gün gelecek sevdiklerim tarafından un ufak edilecektim. Parça pinçik kopartacaklardı etimi, tek tek kırılacaktı kemiklerim. Bedenim ruhumdan sıyırıp lokma lokma atılacaktı köpeklere. Olmasın diye direndim, boşa kürek çektim. Ne derin bir büyüklenmekti bendeki

Vah bana, vahlar bana....

Zamanla çocukluk masallarının tutsağı oluyor insan, birden fazla anlama gelen kelimelerle yazıyor geleceğini. Başkalarının cümleleriyle yontuluyor içine girip huzur bulamayacağı saraylar. Kumdan kalelerde denizin ve güneşin tadını çıkartmak yerine, tek heceli mutluluklara sırtını dönüp sonsuzluk ateşinde donuyor taş odalarda.

Ben İbrahim değilim. Değilmişim. Putları kırdığımı sanıyordum, oysa mabedin en büyük putuymuşum! Balta omuzumda diye put kırıcı sanmışım kendimi. Kardeşim baltayı alıp kalbime saplayana kadarmış İbrahimliğim.

İbrahim değilsem, eğer en büyük put isem, suçumu suçsuzluğumu kimden bileceğim? Peygamber değil, put kırıcı değilsem put olduğuma nasıl ayacağım? Hadi aydım diyelim, insanlığa, kulluğa ne vakit teslim olacağım?

Ben, benden içeri durana bu ömürde varır mıyım, yoksa yolda uyur muyum?




28 Nisan 2022 Perşembe

ÇİÇEK FIRTINASI



Merak ederdim hep, iki bin senesinde nerede olacağım? diye. Londra'daydım. Aklımın ucundan geçmeyen o şehirde, hiç hayal etmediğim kadar güzel, tam ruhuma göre bir yerdeydim. Ve merak ederdim, Dünya'nın sonu gelse ne yaparım? İşte bu da tahminlerimin çok dışında çıktı. Taşrada olurum sanmıştım, ama şehirdeyim, kentlerin kraliçesinin eteğinde, erguvanların gölgesinde, Meryem'in koruduğu kadim şehrin körler yakasında. Evimin balkonunda kahvemi yudumlarken, ellerimle diktiğim bitkilerin büyümesini izleyerek Bach dinliyorum.

Bir komşumuz vardı eskiden Saide Hanım, Saide Kuzeyli. Beni her gördüğünde "masal kahramanı gibisin" derdi. Ona göre gerçek dünyada yerim yoktu benim, kitabın birinden sıvışmış, elimde çiçeklerle yüzyılın ortasında dımdızlak kalmıştım. Kelimelerim küçük kedinin pençeleri, çillerim kimbilir neydi? 

Zaten kızıl saçlarım kızıl, büyük gülüşüm ve o tombul yanaklarımla nasıl gerçek olabilirdim ki? Değildim besbelli. Bugün de değilim. Elli yaşıma gün sayarken nasıl da masal gibi bir hayatım var!

Çiçek fırtınasını balkon camlarımın ardından izliyorum. Erguvanın önünde henüz çiçeklenmemiş bir zakkum var. her ikisi de müziği duyuyormuş gibi ahenkle sallanıyorlar. Yanımdaki koltukta kedim Theodora sere serpe uzanmış, uyukluyor. Tırnaklarımda yaprak yeşili ojeler, kulağımda Bach. Saçlarım artık kızıl beyaz, çilim yok denecek kadar az. Yanaklarım da eskisi kadar tombul değil. Hala gerçek hayatta yerim yok. Olamayacağından da değil, istemediğimden.

Bir kar küresi balkonum. Birileri gelip sallıyor arada bir ve sonra gidiyorlar. Kimilerine göre fazla kırılganım, bazısına epeyce vahşi! Siz hiç güçlü olduğunuz için terk edildiniz mi? Ben edildim. Ya nazik davrandığınız için aptal yerine kondunuz mu? Ben onu da yaşadım.

Şimdilerde daha bir korunaklı hayatım, eskisi gibi sallanmıyor kürem. Duygularımın dalgalanması içimdeki rüzgarlardan. Her gün, an be an daha yalnız, daha gerçek dışıyım. 

Siz nasılsınız bugünlerde? Çiçek fırtınasının altında yüzünüze düşen erguvan çiçeklerini öpüp kokluyor musunuz?






27 Nisan 2022 Çarşamba

HER AN

Öyle, inan bana öyle, her an yeniden doğmak için fırsat! Dün Masumlar Apartmani'ni izliyordum. Güzel bir apartmanda oturmayı ne kadar özlediğimi fark ettim. Güzel derken, insanların güzel olduğu bir apartman.

Sonra düşündüm. Ben güzel miyim? Uyumlu muyum? Güzel bir apartmanda güzel durur muyum? Emin olamadım. 

Sonra şarkı takıldı dilime ... Şiirin sözleri kalbimi deldi... Bu şiir gibi olsam ... Kadir Gecesi duam, dileğim budur dedim içimden.

Dualarınız, niyetleriniz, kalpleriniz bir olsun, birlik olsun. Amin

Hergün bir yerden göçmek ne iyi
Hergün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım

Mevlana

26 Nisan 2022 Salı

KEŞKE KAÇTI AĞZIMDAN BU SABAH

Bir kızım olsaydı dedim bugün. Keşkelerin gölgesi dolaştı kalbimin üzerinde. Mis gibi kokan bebekleri, tüm gün onları koklayan annelerini imrenerek hatırladım. İçimde filler dolaştı, uzun zamandır girilmeyen odalarda cam avize, vazo ne varsa yerle bir oldu.. Bir kızım yok diye ağlamadım ama keşkenin gölgesi yaladı geçti içimi. Buz gibiydi.

Sonra Burhan ama senin bir sürü kızın var dedi. Haklıydı. İçimdeki boşluğu işimle doldurmayı akıl etmiştim ya, benim bir sürü kızım ve bir o kadar da oğlum olmuştu. Çok ama çok sevmenin ansiklopedisi tarafımdan fasikül fasikül yazılmıştı geçen senelerde.

Yine de o gölge yok mu o, insanı derin bir kederin kıyısında fena sallandırıyor.

Vera'nın derslere dönmesine çok sevindim. 2007 yılında doktora yapmayacağım anlaşılınca pastanede çalıştığım dönemde bir erkek çocuğun bana bıraktığı ejderha resminde adını bulunca onu aradım instagramdan. Antropolog olmuş! O minicik adam şimdi genç bir insan, bir bilim insanı. Vera da büyüyecek. Diğer öğrencilerim ve sevmeyi atlamadığım nice diğer çocuk gibi kocaman olmuş bulacağım onu karşımda. Belki bir balerin? Bir anne? Kim bilir belki de astronot.

Neyse, içimden geçen cümleyi kelimelere dökmesem kederim dağılmazdı. Ben Elvan Eti, kırk dokuz yaşımı sürerken pek fazla keşkem olmadığını söylesem de bugün biri dökülüverdi dudaklarımdan. Bahardan mı, Vera'yı özlemekten miydi bilmem. Ama onunla geçirdiğim bir saatten sonra bana verdiği üç papatyayla eve dönmek zordu. 

Keşke dedim işte, keşke...

25 Nisan 2022 Pazartesi

DAİMA BAŞLAMAK

 

Bu yazı yeni klavyemden. Yeni derken elbette yine ikinci el ama bana yeni. Arkadaşlarımın günü kurtarma destek timi diyelim. Yeni olan sadece klavye de değil aslında, masam, pencereme uzanan taptaze ıhlamur yaprakları, yavaş yavaş evi ısıtan güneş, benim sonunda boğazımı tutmaya karar verişim, Vera'nın derslere dönmek istemesi... Hepiciği yepyeni!

Farkında mıyız, Mayız ayına gün saymaya başladık. Ömürlerden bir bahar daha geride kalıyor. laleler, mor salkımlar ve elbette erguvanlar.... Ben bu defa bahara unutulmaz bir piknikle veda etmek istiyorum. Anneler günü pikniği planlayacağım.

Hayatım boyunca özenle hazırlanmış piknik sepetlerini sevmişimdir. Renkli peçeteler, tertemiz örtüler, lezzetli sandwichler... Bu zevkimi en çok tatmin ettiğim şehir elbette Londra olmuştu. Londra halkı zaten pek yemek pişiren insanlar olmadıklarından şehrin her noktasında enfes sandwichler ve marketlerde hazır malzemeler bulmak o kadar kolaydır ki. Özellikle öğle saatlerinde hemen hemen her semtin parkı beyaz yakalılarla doludur. Eline yiyecek paketini, kahvesini alan bulduğu banka koşar. Bir saatiğine hayat tatildir. Sahiden tatildir!

Güneşi gördüğü an çorapları fora eder Londralılar. Sanırım benim içimden geçen de bu, her şey fora ve çayır çimenle gelen iç huzuruna açılan kollar.

Bir kez daha ya bismillah diyerek başlıyorum. Annemizden doğmak bir kez fakat kendimizi doğurmak defalarca. O halde uzun zamandır sancı çeken ben bir kez daha doğsam olmaz mı? 

Hadi hadi hep birlikte bi gayret, baharı yakalayalım bu sabah.




ERKEN

Sabahın erken saati kadar güzel az şey var. Günün ilk ışıklarıyla uyanmanın, doğuya bakan bir pencereden sızan ışıkla gözlerini açmanın büyüsü bambaşka.

Bu sabah öğle bir sabah. Odamın penceresi kuzey doğuya bakıyor. O yüzden serin ve pırıl pırıl bir güneşle uyanıyorum. Işık insanı mutlu ediyor. Kimbilir neler hatırlıyor ruh?

Bugün Hande'nin Mavi Karınca masalıyla ilgileneceğim. Pazara gideceğim ve mutfağı temizleyeceğim. Vaktim kalırsa bı de Ruhi'ye merhaba derim.

Yarın Kadıköy işlerim var. Sonra okul. Sonra iftar. Hafta başlamadan bitiyor sanki.... İlginç.... Size de öylemi oluyor?

23 Nisan 2022 Cumartesi

BEN, NÂM-I DİGER BİRİNCİ TEKİL ŞAHIS

Günaydın, 

Sevdiğim gibi kokan, erguvanların, lalelerin açtığı sabahtan koskocaman bir günaydın.

Bıraktığınız yorumlara çok teşekkür ederim. Söz verdiğim gibi aramizda☺️ ve kıymeti büyük. Bilin ki, özellikle iç dökümü hakkında söylediklerinizi aldım, kalbime koydum. Belki hiçbir zaman basılı bir hikayem olmayacak ama burasi benim kendime, hayata not düştüğüm, yaşadığıma dair yollara pirinç bıraktığım yer. Bu yüzden değerli, hele de okuyan birileri varsa çok ama çok değerli.

Bakmayın burada böyle atıp tutup aslan kesildiğime. Ben düşünülenden cok daha kırılgan, alıngan biriyim. Ruhu, geçmişin gölgesinde, geleceğin belirsizliğinde kıvranan ve şanslı günlerinde şimdiki zamanın kucağında gülümseyen bir faniden öte değilim.

O yüzden birinci tekil şahıs olmayı, o dille anlatmayı öyle çok seviyorum ki, bilemezsiniz. Aslında bilirsiniz, çünkü hep öyle yazmaya öykünüyorum. Başıma geleni, duygumu, kızgın veya mutlu oluşumu ana dilimde, ruhumun mızmızlığına kulak kesilerek anlatıyorum. 

Diyeceğim o ki birinci tekil şahıs diline kiymet verip burada olmanıza candan teşekkürler! Değeri paha biçilmez.

Güzel bir hafta sonu olsun!



20 Nisan 2022 Çarşamba

UYKU


Metafor olsun diye değil, uykuda geçiyor ömür. Bildiğin uyuyorum, uyuyoruz. Dikkatini toplaman gereken bir işin, sorumluluğun yoksa yaşanmışlık da yok. 2012 Yılında neler oldu? Cevap yok.

Derin, huzursuz bir uyku yaşamak. Dinlendirmeyen, günaydını olmayan bir uyku. Uyumak ne dersen, uyku içinde uyanma fırsatı derim. Gündüz eşiğinde dolandigin kapilarin açıldığı kısacık anlar değil mi rüyalar?


18 Nisan 2022 Pazartesi

ZAMAN

 

Çocuklar büyümese, büyükler ölmese zaman yok. Ben yokum, sen yoksun, yaşadıklarımız ve yaşamadık sandıklarımız, onlar da yok. Senin, benim var olmadığımız, bedenlerin olmadığı,  gerçeklikten savrulduğumuz, ışığı yititdiğimiz şu acayip alemde hala neyin peşindeyim? Sen kimin izini sürmektesin?

Bilinmez. 

Kadir Gecesi desem gülersin. Bu ay ne kutlu desem düşünemezsin bile.... Dev bir ekranda tuşlara dokunmadan savrulan hayatlar. Ne desem boş. :)

Neyse ki beni hatırlayan ve benim de hatırladığım ruhlar var. 




YENİ BİR HAFTA VERDİLER BU SABAH

Pırıl pırıl yağmur damlaları, sessiz sakin sokaklar. Günlerden Pazartesi. Aylardan Nisan.

Evi süpürmek lazım bugün. Bı de pazara uğrasam iyi olur. Onun dışında elimdeki işe odaklanabilirim. 

Yarın ve Çarşamba azıcık hareketli, haftanın kalanı sakin şimdilik. 

Herkese sakin, huzurlu, yumuşak bir hafta diliyorum.

17 Nisan 2022 Pazar

HİS

İçimden bir ses erguvanlar açtı diyor. Açtı derken mor pembe çiçekleri patlamaya hazır, ilk güneşi bekliyorlar demek istiyorum. Acaba onları ne büyük bir sevgiyle, ne kocaman bir heyecanla, üstelik yıllardır hiç usanmadan aynı hevesle beklediğimi seziyorlar mıdır? Bu sorunun cevabı Vogel'e göre evet. Bence de evet, mutlaka sevildiklerini hissediyor olmalılar.

Ne heyecan verici bir olasılık! Boğazın serininde bahara çiçeklenen ağaçların onlara olan aşkımdan haberleri var.  Pek çok metafizik diyerek küçümsenen, bilim dünyasını sarsacağı korkusuyla hasır altı edilen çalışma gibi yok sayılmış, küçümsenmiş olsa da Vogel bana umut veriyor. Birliğin, bir olmanın bilim insanları tarafından ispatlandığı deneylere, çalışmalara bayılıyorum. 

Mutlu hissediyorum bugün. Fosforlu yeşillikler izlemek, ağaçların balkonumda uzanan dallarına dokunmak, Eminönü'nde aldıklarımı saksılara dikmek iyi geldi. Uyudum, abur cubur yedim, dizi izledim. Sanki hafta içi çok çalışmışım gibi havaya girip Pazar gibi Pazar yaşattım kendime.

İçimdeki his kar kalkarken toprağın hissettiğine benziyor mudur acaba? Bir mevsim biterken, diğerini beslemek, bir bitişi kabullenirken, gelmekte olana çiçek açmak. Hissim bu.




SESSİZ VE GULUMSETEN BİR PAZAR

Günaydın, 

Biraz önce bırakılan yorumları okudum. Hepinize teşekkür ederim. Sahiden kıymeti büyük. Buraya gelip, benim gündelik sizlanmalarimi, küçük sevinclerimi, düşüp kalkmalarimi, kalkmayip suçlayacak insan arayışlarımi ve daha nice insanlık halimi okuyorsunuz. Cozumsuzlugumu, acizligimi, öfkemi, hayata tutunmak sağlayan minicik mutluluklarımi anlatıyorum. Menekselerimi, bir türlü istikrar saglayamadigim mutfağımi ve kedim Theodora'yi tanıyorsunuz.

Aslında beni yanıbaşındakilerden bile iyi tanıyorsunuz. Bu zahmetinizin kıymeti büyük bende.

Yazdıklarımın okunmasi değerli hissettiriyor. Tıpkı ders verdiğimde gözleri parlayan öğrencilerim gibisiniz. O yüzden çok seviyorum anlatmayı. Ve o yönümü burada ifade edemesem de dinlemeyi de en az anlatmak kadar seviyorum.

Bugün Pazar. Çiçeklerimin toprağını değiştireceğim. Ailemle yemek yemeyi planliyorum. Gündüz calisma odamda olacağım. Şu geçen gün derste çocuklara anlttigim masali derleyip toplayacağım. Sessiz ve yumuşacık Pazar sabahına hakkını vereceğim.

Öperim.

16 Nisan 2022 Cumartesi

BİR SORUM VAR

Bugün buraya bir soru bırakmak istiyorum. Söz, cevapları yayinlamayacagim. Aramızda kalacak.  Ama kimsiniz siz merak ediyorum. Son iki aydır ziyaretçi sayımda müthiş bir artış var. Sebebi muamma. Gündelik kaygilarimi, ufak sevinclerimi ayda dort bin (4 bin, 4000) kişinin okuyor olmasına şasiriyorum. Nasıl, niye? Neden özellikle Fransa'dan? 

Hep okuyan yazanı merak edecek değil ya, şimdi ben sizi merak ediyorum☺️


15 Nisan 2022 Cuma

14 NİSAN



Günaydın, 

Bugün benim isim günüm. Usta'mın bana Vadin* dediği günün yıldönümü.

Bunu tekrar anlatmayacağım ama sahiden güzel bir törenle almıştım adımı. Çok da sevmiştim. Diğer arkadaşlarımın isimleri tanrı ve tanricalardan gelirken, ben sadece  anlaticiydim. Hocam şatafatlı seyleri sevmediğini o kadar iyi biliyordu ki, bana en güzel ismi seçmişti 

Adımı alıp, severek kabul etmiştim, Vadin. Vadin'dim ben.

Aradan yıllar geçti, hocam, ustam ne kadar da haklıymış, anlatmak en belirgin yeteneğime dönüştü. Çocuklara, büyüklere ve kendime anlata anlata bitiremedim hislerimi, düşüncelerimi ve hayallerimi.

En çok çocuklara anlatmayi sevdim. Hoplaya ziplaya, cosarak, dans ederek, gülerek, guldurerek.

Bu hafta Çarşamba günü onlara anlattığım masalı yazmaya karar verdim. Birlikte resimledigimiz bir masalimiz var artık. Onların beğenisi sanırım benim için fazlasıyla önemli. İşte bu yüzden çalışma masami yeniden açtım, üzerini çocuğa, çocukluğa dair herşeyle doldurdum. Kalemler, boyalar, kağıtlar, kitaplar, haritalar... 

Çalışma arzusu yükseldi içimde. Sadece çocukluk için çalışmak.

Ben Vadin, iki şeyi hep istedim: Üretmek ve yuvaya dönmek. 

Sen ne istedin?


13 Nisan 2022 Çarşamba

BADEM AĞACİ


Günaydın, 

Erken uyandım bugün. Erken derken her zamankinden daha erken. Malum Çarşamba, okula gideceğim. Okula gidip en az iki saat zıp zıp zıplayacağım. Böylece canlılığımı, hala hayatta olduğunu sağlama alıp, haftanın kalanını yaşayacağım.

Fotoğraf o gittiğim yerden. Yıllar önce ilk gidişinde ah ne kadar güzelsin dediğim badem ağacının yamacından. Henüz çiçeklenmemiş. Bu sene soğuklar uzun sürünce gecikmiş doğa. Yani alışılagelmiş takvimden şaşmış. Yine de öyle güzeldi ki arpaların arasında yürümek! Yemyeşil bir denizde yüzmek gibiydi. Rüzgar köpük gibi bir gölge yapıyor arpaların üzerinde ve eğilen tüm arpalar gümüş gibi parlıyorlar. Aynı anda salindiklarindan deniz gibi görünüyor arazi. Çok güzel bir manzara sahiden.

Ama o muhteşem manzaranın, o kadar huzurlu toprakların ortasında bile aşırı yalnız hissettim. Güzellikleri gördüm, fakat içime doldurmakta zorlandım. Gevşemekte zorlandım. Ruhumun kafesinden çıkamadım..Tıpkı kapısı açık hapishaneden kaçamayan mahkum gibiydim. Zihnimin duvarları amma kalınmış dedim kendime. Ben ne yapmışım böyle? Vah bana.

Size böyle olur mu? Bir anıda, geçmişte, gelecek kaygisinda veya baska bir duygu yada düşüncede hapis kalmak? Şimdiki zamanı yaşayamayıp, sadece izlemek? 

Kötü bir his. Ben ve evrenin kalanı duygusu feci ..İşte orada bunu hissettim. O yüzden gidip badem ağacıyla konuştum. Ona anlattım. Bir insana anlatmaktan korktuklarimi bir bir söyledim ona. Umarım çiçeklenir, çiçek verir, dilerim onu çok üzmemisimdir...

12 Nisan 2022 Salı

EV

Evime döndüm. Burası içinde menekşelerim, kitaplarım, kedim ve sevdiğim eşyalar olan üç odalı kocaman bir ev. Sahile, caddeye, parka ve geçmişe yürüme mesafesindeyim.

Bu mahalledeki ilk evimiz tam karşımda, üçüncüsü onun ardında ve ikincisi de hemen alt caddede. Büyüdüğüm mahalle burası.

Peki neden sığamaz oldum buralara? Sahil neden çekmiyor beni? Niçin bahar çiçeklerine gözümün ucuyla bakıyorum? 

Salon penceremdeki erguvanla aynı ruh halindeyim; ne ölü, ne de layığıyla hayatta!

Ne geçen Mart, ne de bu Mart'ta kuruyan yapraklarını dökmedi! İnatçı, döngüye uyumsuz.... Şimdi baharda tepeden tırnağa yeşillenemeyecek! Çiçeğe duracak ama tek tük! 

Ayna gibi ağaç! Bana beni gösteren, yedi ceddime saydıran kadim erguvan, bi desene bana neden korkuyorsun ölmeye yatmaktan? Sende mi inanmıyorsun yeniden doğmaya? O kadar güzel ki gerçek olamaz mı diyorsun?

Haklısın. En zor kısmı inanmak. Ne zormuş inanmak, ne zormuş teslimiyet! Ama bak teslim olmazsak hep Araf, hep uyku...

Uyansak ya erguvan, bi ölüversek seninle, sonra birden doğsak Venüs gibi. Olmaz mı?

Bir kadın ve bir ağaç el ele verip bi denesek, bi denesek....

Eskiden yapmıştık... Bı hatirlasan, hatirlasan...

11 Nisan 2022 Pazartesi

EVCİLİK -II-

Onlarla geçirdiğim üç gün allak bullak olmuştum. Evlilik bu muydu yani? Yüz yüze canım cicim, ama eğer birini yakalarsan zehir zemberek kus! 

Vah vah demeyin. Hala evliler ve tam boşanmak üzereyken ikinci çocuğu yaptılar.

Hadi Emin mantıkla hareket etti, kalbi kırılmıştı ve kendince kolay yönetebileceği bir kadın seçti. Peki aynı şekilde çuvallayan iyi eğitimli pek çok kadın ve erkeğin benzer durumda, hatta daha feci halde olmasına ne diyorsunuz? Sürüklenen evlilikleri izlemek bekar biri için o kadar rahatsız edici ki, bilemezsiniz. Hele dahil edilmek ve tanık tutulmak....

Ayşe ve Ali'ye göre biz çok iyi durumdayız diyerek konfor alanından çıkmayanlar, korkunç kaba davranışlara onun huyu öyle aslında iyi biri diyenler.... Eşim mükemmel bir yol arkadaşıdır, bensiz de yaşayamaz diyerek başkalarıyla flört edenler ve evli kalmakta ısrar edenler.

Ben şaşırıyorum. Bunu kafada makul kılacak kadar insanın kendini manipüle edişini anlayamıyordum. İçinde güven, sevgi olmayan bir aile? Zor. Manasız. Ananı, babanı boşayamazsin ama sana yalnız hissettiren herifle veya kadınla neden devam edersin? Ne feci bişi olmalı böyle seks! Sohbet! Yemek!

İnsana bunu kimse yapmıyor, herkes toplumu bahane ederek konforlu alanda kalmayı kendi seçiyor. Sonra gelsin mutsuzluk!

Evlilik bir akit olmalı, evcilik değil... Keşke başkalarını gören gözler kendilerine de baksa biraz... Anlasa insanlar hayatın kısalığını, kıymetini.

Keşke ..



EVCİLİK -I-

Denizli'ye Emin'i ve eşini ziyarete gitmiştim. Bebekleri olmuştu. Yeni boşanmış bir kadın olarak ilk seyahatimdi. Onlara ev ve bebek hediyesi almıştım. Çocukluk arkadaşımın aile hayatina davetliydim. Heyecanlıydım.

Görünürde herşey yolundaydı. Tam Anadolu usulü nefis bir misafir odası ve muhteşem yemeklerle karşılanmıştım. Gelinimiz azıcık alaturkaydı ama güzeldi hanım kizimiz, becerikliydi. Emin'e tatlı davranıyordu. Daha ne idi yahu!

Emin onunla iki yıl önce görücü usulü tanışmış, sonra bizi bir yemekte bulusturup fikrimizi sormuştu. Yaraliydi Emin, Kanada'da aşık olduğu kadın onu terk edince intihara tesebbüs etmiş ve yillarca tedavi görmüştü. Kendine güveni, aşka inancı kalmamıştı. Peki bu kız ne iş idi?

Güzeldi. Kız sahiden güzel ve sakindi. Orta halliydi ailesi. Eminler kadar malı mülkü yoktu insanların. Eğitim, görgü vesaire hepsi ortalamaydi. Ama ne önemi vardı, arkadaşıma iyi gelmişti işte.

Bunları neden anlatıyorum size biraz sabredin. Evlendiler. Güzel ama zor bir düğün oldu. Gelin ailenin pek içine sinmemisti. İlk yıl çok ittir kaktir gitti evlilikleri. Sorunca mutluyuz diyorlardi...

Evlerindeki ikinci akşamımda Emin'le yalnız kalma fırsatı buldum. Mutsuzdu. Boşanmak istiyordu. Olamıyordu bu iş ... Şaşırmıştım. Kabullendi sanmıştım, iyi gibiydi ilişkileri.

Ertesi gün gelin hanım da açıldı .. O da mutsuzdu! Hay Allah işte bu supriz olmuştu. Çünkü "aşkım" diyordu kocasına her cümlenin başında. Aşıktı. Değil miydi??? Aileden, onunla paylaşılmayan servetten dem vuruyordu! Neden mayosu bişi marka değildi??? Ya ruju?

Kafam çok karışmıştı. İlginç bir tiyatro dönüyordu. Birlikte sahneledikleri oyun o kadar gerçekti ki ben aptallaşmıştım.

Devam Edecek....

10 Nisan 2022 Pazar

DUVAR DİBİ



Çok ama çok uzun yıllar önceydi. Ayrılığımızın  üzerinden on koca kış geçmiş, kırk mevsim dönmüş, bilmem kaç gün kaçıp gitmişti.

Onca güne, bitimsiz saate ve sülük gibi yapışan dakikalara rağmen neden beni sevmediğini, niçin sevilemedigimi bir türlü anlayamamıştım. 

Ve birgün sandalyemi kapıp, dükkanının karşısındaki duvarın önüne koydum. Aldım elime kahvemi, attım bacak bacak üstüne, bi de sigara yakacaktım ki, içmediğimi hatırladım. 

Sana bakıyordum. Gözlerimi dikmiş, bize tercih ettiğin hayatı izliyordum. 

Ertesi gün yine geldim. Koydum sandalyemi, yaslandım arkama. Bu defa şarap almıştım kendime. Bir yandan içiyor, öte taraftan sana ve beni sevmedigin hayata bakıyordum. 

Ne hüzünlüydü ama! Senin halin diyorum, hayatin hüzünlüydü. Boynunda bir yular, bileklerinde üzerinde adının baş harfleri yazan kelepçeler, dudaklarından dökülen yabancı kelimelerle kimdin sen?

Ve bir sonraki gün de geldim. Baktım, baktım, akşama kadar baktım. Senden ve dahil olmadığım hayatından bıkana, usanana, içtenlikle gidecek kadar hazır olana dek o duvarın dibinde günlerce oturdum. 

Seni seyrederken yavaş yavas sis kalkti. Anlamaya başladım. Beni sevmeyen, seçmeyen birinin yanında kalmanın anlamsizliğını, umutsuluğun zamanı öğütüsünü, insanın kalbini un ufak edişini an an yaşayarak öğrendim. Onca gün yağmur, kar, güneş demeden sana bakmak çok iyi gelmişti. Fırtına kopmuştu bilinmeyen topraklarda. Derin derin nefes aldım. Umudu verimsiz topraklarda birakip, cesaretinin toprağını havalandirdim. 

Ben bir daha istenmediğim yerde durmadım.

KUZEY RUZGARİ



Günaydın,

Kuzey rüzgarının kulağımda ıslık çaldığı, arkadaki çam ormanından gelen seslerle gülümsediğim mis gibi ama sahiden mis gibi bir Nisan sabahından sevgiler.

Telefonun pek çekmediği, internetin kafasına göre takıldığı uzak bir coğrafyadan yazıyorum size. Umarım yazdiklarim elinize ulaşır. Çünkü umudunu tazelemiş Elvan'la tanışmanızı çok isterim. 

Son iki gündür içimde kuşlar şakıyor. Uçsuz bucaksız yeşili seyredip, dalgalı deniz gibi kükreyen, kapı eşiklerinde ıslık çalıp, meyve çiçeklerini etrafa saçan rüzgarı dinliyorum. Kendine  has bir büyüsü, bizi fersah fersah aşan delice bir kudreti var doğanın. Hepimiz evin içine saklanmış onu dinliyoruz. 

Kapının ardındaki haylaz çocuk gibi rüzgar.

Uzun zamandır ne gündoğumu, ne de günbatımı izlememiştim. İki gündür saatlerle itişip kakışmadan günesle  akıyorum. Acıkırsam yiyorum, yorulursam uzanıyorum. Yazıyorum, okuyorum. İçiyorum! Ama onca içmeye sabah inanılmaz zinde uyanıyorum. Çünkü umutluyum. İçimde kuşlar kanatlanıyor, içimde kafesler kırılıyor. 

Sessizlikten sıkılmak, rüzgara ve yeşile tıka basa doymak istiyorum. Tüm arzum bu ama ne mümkün!

Size nerede olduğumu söyleyemem. Burası insansız kalsın istiyorum. İnsansız, elektriksiz, rüzgarlı ve yemyeşil... 

Gece olunca yildızların sonsuzluk fonu gibi çayıra indiğini söylemiş miydim?

7 Nisan 2022 Perşembe

SEVEN

Günaydın, 

Stresli, duyguların karıştığı ama bir o kadar da güzellik barındıran Nisan sabahından sevgiler ..

Önce sevimsiz şeyleri yazayım, yazayım, bitsin, gitsin.

Üst komşum üç köpeğini dövmeye ve tepemde tepinmeye devam ediyor.... Çaresizim. 

Zorbalık 1, Elvan 0.

Theodora'ya aldığım mama sahte çıktı, 700 TL kaziklandim. Daha fenası kedimin cildi bozuldu, kustu, zorlandı ... 

Kötülük 1, Elvan 0.

Kiracımız ısrarla kafasına göre takildigindan ona tebligat çekmek zorunda kaldım. Burada şimdilik ne kazanan, ne kaybeden yok ama sanırım Elvan yine 0.

Sağlıklı beslenme dün gece sekteye uğradı. İradesizlik 1, Elvan 0.

Kargo şirketi paketimi paramparça etti ve bana odetiyor zararı ... 

Sistem 1, Elvan 0.

Falan falan...

Gelelim güzelliklere. Öncelikle dün Remi ve ailesi misafirimiz oldu. Böylece Viyana'nin en güzel bebeğiyle bol bol oynadık! 

Okulda çocuklarla partilemenin ötesine geçip beden farkindaligi çalışmaya başladık. Hepimizin neşesi tavan çok şükür!

Menekselerimdeki bit gitti. Yeni saksilar aldim domates, biber, dereotu ve maydanoz dikmek için.

Arka balkonu temizledim. Nefis oldu. Çanakkale dönüşü kedi ağını da sereceğim ve Theodora nefes alacak☺️

Kendime nefis bir yazı masası çıkarttım ardiyeden. Dolayısıyla ardiye temizledim. Nedense çok iyi geldi. Yani esya atmaya, vermeye devam.

Bütün bunların dışında nedenini anlayamadigim bir sebeple blog okuyucum arttı! Ama organik bir durum mu bu emin olamiyorum.... Yazdıklarım o kadar gündelik şeyler ve öylesine benim küçük dünyama dair ki, ne sebeple Fransa'dan onlarca kez okunuyor hiç bilmiyorum. Fakat güzel bir his, insan şaşırıyor, anlam veremiyor ama bir yandan da tuhaf bir heyecan duyuyor. 

Yani her kimseniz siz, buralarda olmanız hoş bir his. 

Hoşgeldiniz. 

Şimdi sokağa çıkmak için hazırlanmalıyim. Bugün gidip lalelere bakacağım☺️  

* Uğurlu sayım.




3 Nisan 2022 Pazar

HOSGELDİN ABRİL

Oya geldi bu hafta. Belgrad'dan dönerken iki gece bende konakladi. Oya Ayman. Kiymetlimin kıymetlisi, Victor'dan kalan değerli dostluğum, emanetim. 

Baharla geldi Oya, adı gibi çiçekler açtırdı içimde, ailemde. Nasıl özlemişim bir dostun hafifligini, evin içindeki uçuş uçuş halini, hemencecik bize karışmasını. Ben de tam olarak böyle hissediyorum Oya'ya gidince; çabucak Egeli oluyorum. Ayrık otu yolup, fıstık camlarının miriltisini dinliyorum. İçimde şarkılar söyleniyor, ormanda çakallar uluyor. Sebepsiz bir neşe sarıyor ruhumu!. Ruhsal bir iletişim dostluk, hesapsizlik, kendiliğindenlik.

Anneme de iyi geldi Oya'nin ziyareti. İçini, geçmiş güzelliklerini döktü annem. Bir misafire kalbini açmak, onun da kalbini öpüp koklamasi .... Ne seyirlik, ne güzel tanıklık edilen bir andi!

Bir tek güzel karşılaşma, Nasreddin Hoca'nin kazanı gibi; çoğalıyor sevgi... Evet, sen oldun Victor ama biz, ikimiz, sen ve ben doğurmaya, çoğaltmaya devam ediyoruz! Ayrı ayrı ve birlikte her an daha cok ve daha çok varız! Seni özlüyorum, seni en çok baharda herşey uyanırken özlüyorum. 

Hoşgeldin Bahar. Evime, kalbime, ruhuma ne iyi geldin bir bilsen!