3 Haziran 2010 Perşembe

3 Haziran 2010....



İşten çıktım

Sokaktayım

Elim yüzüm, üstüm başım gazete...

Sokakta tank paleti

Sokakta düdük sesi

Sokakta tomson

Sokağa çıkmak yasak...

Sokaktayım

Gece leylak ve tomurcuk kokuyor

Yaralı bir şahin olmuş yüreğim

Uy anam anam Haziranda ölmek zor...

Havada tüy

Havada kuş

Havada kuş soluğu kokusu

Hava leylak ve tomurcuk kokuyor

Ne anlar acılardan güzel haziran

Ne anlar güzel bahar

Kopuk bir kol sokakta çırpınıp durur...

Çalışmışım onbeş saat

Tükenmişim onbeş saat

Acıkmışım, yorulmuşum, uykusamışım

Anama sövmüş patron

Sıkmışım dişlerimi

Islıkla söylemişim umutlarımı

Susarak söylemişim

Sıcak bir ev özlemişim

Sıcak bir yemek

Ve sıcacık bir yatakta unutturan öpücükler

Çıkmışım bir kavgadan vurmuşum sokaklara

Sokakta tank paleti

Sokakta düdük sesi

Sarı sarı yapraklarla birlikte sanki

Dallarda insan iskeletleri...

Asacaklar Aydemir’i

Asacaklar Gürcan’ı

Belki başkalarını

Pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim

Dökülüyor etlerim, sarı yapraklar gibi...

Asmak neyi kurtarır

Sarı sarı yaprakları kuru dallara?

Yolunmuş yaprakları, kırılmış dallarıyla ne anlatır bir ağaç

Hani rüzgar, hani kuş

Hani nerede rüzgarlı kuş sesleri...

Asılmak değil sorun

Asılmamak da değil

Kimin kimi astığı

Kimin kimi neden niçin astığı

Budur işte asıl sorun?

Sevdim gelin morunu

Sevdim şiir morunu

Moru sevdim tomurcukta

Moru sevdim memede

Ve öptüğüm dudakta

Ama sevemedim, hayır

İğrendim insanoğlunun

Yağlı ipte sallanan morluğundan...

Neden böyle acılıyım

Neden böyle ağrılı

Neden niçin bu sokaklar böyle boş

Niçin neden bu evler böyle dolu

Sokaklarla solur evler

Sokaklarla atar nabzı kentlerin

Sokaksız kent

Kentsiz ülke

Kahkahanın yanıbaşı gözyaşı...

İşten çıktım

Elim yüzüm, üstüm başım açan bir su gibi

Vurdum kendimi caddelere

Hava leylak ve tomurcuk kokusu

Havada kör yoluna

Havada suçsuz günahsız gitme korkusu

Ah desem eriyecek demirleri bu korkuluğun

Oh desem tutuşacak soluğum...

Asmak neyi kurtarır, öldürmek neyi

Yaşatmaktır önemlisi, güzel yaşatmak

Abeceden geçirmek kıracın çekirgesini

Ekmeksiz, yuvasız, hekimsiz bırakmamak...

Ah yavrum, ah güzelim

Canım benim, sevdiceğim, bir tanem

Kısa sürdü bu yolculuk

Neylersin ki sonu yok

Gece leylak ve tomurcuk kokuyor

Uy anam anam

Haziranda ölmek zor...

Nerdeyim ben, nerdeyim ben, nerdeyim

Kimsiniz siz, kimsiniz siz, kimsiniz

Ne söyler bu radyolar

Gazeteler ne yazar

Kim ölmüş uzaklarda

Göçen kim dünyamızdan...

Asmak neyi kurtarır, öldürmek neyi

Yolunmuş yaprakları

Ve kırılmış dallarıyla bir ağaç

Söyler hangi güzelliği?

Kökü burada yüreğimde

Yaprakları uzaklarda bir çınar

Islık çala çala göçtü bir çınar

Göçtü memet diye diye

Şafak vakti bir çınar

Silkeledi kuşlarını, güneşlerini’

Oğlu sana sesleniyorum, işitiyor musun memet, memet’...

Gece leylak ve tomurcuk kokuyor

Üstüm başım, elim yüzüm gazete

Vurmuşum sokaklara

Vurmuşum sokaklara

Uy anam anam

Haziranda ölmek zor...

Bu acılar, bu ağrılar, bu yürek

Neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar

Bu ağaçlar niçin böyle yapraksız

Bu geceler niçin böyle insansız

Bu insanlar niçin böyle yarınsız

Bu niçinler niçin böyle yanıtsız...

’Uyarına gelirse tepemde bir de çınar demişti on yıl önce

’Demek ki on yıl sonra

Demek ki sabah sabah

Demek ki ’manda gönü’

Demek ki ’şile bezi’

Demek ki ’yeşil biber’

Bir de Memed’in yüzü

Bir de güzel İstanbul

Bir de ’saman sarısı’

Bir de özlem kırmızısı

Demek ki göçtü usta

Kaldı yürek sızısı geride kalanlara...

Yıllar var ki ter içinde

Taşıdım ben bu yükü

Bıraktım acının alkışlarına

3 HAZİRAN 63’ü...

Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta

Bir kırmızı gül dalı iğilmiş üstüne

Yatıyor oralarda

Bir eski gömütlükte yatıyor usta

Bir kırmızı gül dalı iğilmiş üstüne

Okşar yanan alnını

Bir kırmızı gül dalı

Nazım Usta nın...

Gece leylak ve tomurcuk kokuyor

Bir basın işçisiyim

Elim yüzüm, üstüm başım gazete

Geçsem de gölgesinden tankların tomsonların

Şuramda bir çalıkuşu ötüyor

Uy anam anam

Haziranda ölmek zor...

Hiç yorum yok: