Onu dün sabah gördüm, bizim evin önündeki kaldırımda oturmuş dizlerindeki yaralara lale yaprakları yapıştıyordu. Bir şey ister mi diye sordum. İstemediğini söyledi. Ne yapıyordu böyle?
"Mikrop kapacak yaralarınız" dedim.
"Bir şey olmaz, lalede acıyı hafifleten bir tılsım var" dedi.
Başka soru soramadım ve işe geldim. Akşam dönüşte hala aynı kaldırımda oturuyordu. Gülümsedim. O da gülümsedi. Dizlerindeki lale yaprakları kan içinde kalmıştı.
"Çok acıyor mu? " dedim.
"Kalbim kadar değil" dedi.
Elimdeki torbaya baktı, içinde ne olduğunu sordu:
"Plaklar var" dedim. Şaşırdı.
"Bakabilir miyim?" dedi.
"Elbette" dedim.
Yanına oturdum. Plaklara baktı. Ben, ona baktım. Gülümsedim.
"En çok Seyyan Hanım'ı severim" dedi.
"Ben de!" dedim, ama içimden...
Nerede kaldığını sordum, evi neredeydi? Yüzüme baktı ve ağacı gösterdi, "onun altında uyuyorum" dedi. Evsizdi! İlk kez ne zaman bir evsizle karşılaştığımı anımsadım. Yıllar evvel Londra'da; Camden Town'da! O güne kadar evsiz ne demek bilmiyordum. 1990'lı yıllarda da Türkiye'de fakirlik vardı ama henüz evsizlik yoktu. İçim acıdı. Bize gel diyemedim, para vermeye cüret edemedim. Yemek bile teklif edemedim.
O evsizdi, ben cesaretsiz. Yukarıya çıktım. Odamdaki beyaz lalenin çalışma masama dökülmüş yapraklarını toparladım, bir fincan kahve ile onun yanına döndüm. Uzattım elimdekileri, aldı. Teşekkür ederim demedi, rica ederim demedim.
Pikaba bir plak koydum, pencereyi açtım: " ... mazi kalbimde bir yaradır... "
Hala anlamadın mı Muse?
"Mikrop kapacak yaralarınız" dedim.
"Bir şey olmaz, lalede acıyı hafifleten bir tılsım var" dedi.
Başka soru soramadım ve işe geldim. Akşam dönüşte hala aynı kaldırımda oturuyordu. Gülümsedim. O da gülümsedi. Dizlerindeki lale yaprakları kan içinde kalmıştı.
"Çok acıyor mu? " dedim.
"Kalbim kadar değil" dedi.
Elimdeki torbaya baktı, içinde ne olduğunu sordu:
"Plaklar var" dedim. Şaşırdı.
"Bakabilir miyim?" dedi.
"Elbette" dedim.
Yanına oturdum. Plaklara baktı. Ben, ona baktım. Gülümsedim.
"En çok Seyyan Hanım'ı severim" dedi.
"Ben de!" dedim, ama içimden...
Nerede kaldığını sordum, evi neredeydi? Yüzüme baktı ve ağacı gösterdi, "onun altında uyuyorum" dedi. Evsizdi! İlk kez ne zaman bir evsizle karşılaştığımı anımsadım. Yıllar evvel Londra'da; Camden Town'da! O güne kadar evsiz ne demek bilmiyordum. 1990'lı yıllarda da Türkiye'de fakirlik vardı ama henüz evsizlik yoktu. İçim acıdı. Bize gel diyemedim, para vermeye cüret edemedim. Yemek bile teklif edemedim.
O evsizdi, ben cesaretsiz. Yukarıya çıktım. Odamdaki beyaz lalenin çalışma masama dökülmüş yapraklarını toparladım, bir fincan kahve ile onun yanına döndüm. Uzattım elimdekileri, aldı. Teşekkür ederim demedi, rica ederim demedim.
Pikaba bir plak koydum, pencereyi açtım: " ... mazi kalbimde bir yaradır... "
Hala anlamadın mı Muse?
1 yorum:
yeryüzünde evsiz değiliz...ait olduğumuz yeri hep bildik...sadece uzağa düşüyoruz bazen...
ev'inden uzağa düşen, evinin yolunu bulmayı öğrenir. koklayarak, hissederek, unuttuklarının içinde unuttuklarını anımsayarak, kalabalıklar içinde eksik olanın farkında olarak...ev'inden uzağa düşen, ev'in ne demek olduğunu bilir. ve bulur yolunu sonunda...
gerçeği bulmak uğruna, önce kaybolmaya / kaybetmeye değmez mi sevgili rapunzel? yaraların kabuk bağlayacak, iyileşecek...ve cesaretinin izlerini göreceksin bir süre sonra onlara baktığında...o zaman gülümseyerek anımsayacaksın, değil mi?
Yorum Gönder