24 Nisan 2008 Perşembe

Göktepe mi dedin sen?


New York kanadında yaşayan hatun kişi, bugün sanal dünyaya not bırakmışsın: Göktepe'deki laleleri hatırlıyor musunuz?
A benim canım, güzel kızkardeşim, bi sor bakalım unutabildin mi diye? Onlar benim hem kabusum, hem düşüm. Hem geçmişim, hem de geleceğim. Oldu mu?
Yani; ne laleleri, ne mavi yaseminleri, ne de Antik Tiyatro maceralarımızı kısacası hiç bir ayrıntıyı unutmadık tabii.


Haftanın ilk iki günü aşağılardaydım, o kadar aklımdaydınız ki; payam ağaçlarına, deniz kokusuna , harımiçi papatyalarına takılıp kaldım körfezde. Renin Teyze'yi arayacaktım, zaman olmadı. İnsan bazen kişisel tarihinin izini sürmek istiyor; içimizdeki müzede tanıdık biriyleriyle anımsaya anımsaya zıplamak, ağlamak, gülmek lazım geliyor. Belli ki sana da olmuş!

Geçen ay Teksas'daki hatun geldi biliyorsun... Sahilde uzun uzun yürüdük, ağladık, güldük. Raşid'in Kahvesi günlerini, Veli Bar akşamlarını, Han'da güle oynaya geçirdiğimiz geceleri düşündük.. "Herşeyin kaynağı mıdır çocukluk?" diye uzun uzun felsefe yaptık. Yaptıkça battık! Soruyu sorma şeklimize göre değişti durdu cevaplar. Suçlamaktan geçip, anlamakta karar kıldık.

Sonunda; geçmişi değilse bile geleceği yeniden ve yeniden yazabileceğimizde anlaştık... O geri döndü, duyduğuma göre güzel bir hikaye yazmaya başlamış, kuşlar bana öyle söyledi. Sıra bizde, hadi gari kaldır gıçını da güzel birşeyler olsun!

Hiç yorum yok: