Keder ve de gam kısmına gelince... Kim kederli değil ki? Eğer fanusunuzda yaşamıyorsanız hayat dakika dakika gözünüze sokuyor şehirdeki trajik olayları. Kaçınılmaz olarak bakışlarınızdaki ışık sönüyor bazen. En hafifinden, her sabah; mis gibi kahvemi almış, banyomu yapmış ve de sallanaraktan vapura doğru yürürken çiçekçi teyzemle selamlaşınca içim burkuluyor. Onun hayatı akıp geçiyor yanımdan. Böyle anlarda kederli bir gülüş sabah turu atıyor suratımda. Her ikisine dair de - yani kedere ve neşeye- söylenecek çok söz var. Değerli "eski dost" bir zamanlar şöyle buyurmuştu: "insanoğlunun en büyük başarısızlığı daimi mutluluğun formülünü bulamamış olmaktır". Ben şimdi yıllar sonra, o bu pek manalı blogdan habersiz yaşarken diyorum ki: yoga yap canım, iyi gelir. Böylece anda olmayı öğrenirsin belki! Tabii hayat sana hala bu gibi konularda düşünecek kadar zaman tanıyorsa!
Pek çok öğreti ve de tek/çok tanrılı din binlerce yıldır aynı şeyi söylüyor: Ne deliler gibi sevinmenin ne de üzülmenin anlamı yok. İzlemeli hayatı; sakinlikle ve fazla kapılmadan...Tabii yapabilirsek! Nasıl becerilemediğini anlamak isteyenler beni okumaya devam edebilirler.
Ey denge, gel artık!