Günaydın,
Çok düşünmek, yaşamdaki olasılıklar üzerine kafa içinde film oynatmak insanın en büyük kapanı. Öyle ki hayatın anlamlı anları geldiğinde en tutuk, en yanlış, en ana uymayan cümleler duyguların önüne geçip, zihnin ezberinden dökülebilir. O kadar çok çevirmiştir ki zihin o anı kendi içinde size gerçek hissinizle tepki verme alanı kalmaz.
Biliyorum çünkü çok yaptım. Bunu mantıklı olmak, zihin kontrolü sandım. Oysa zihnimin beni kontrol ettiğini, beni kenara sıkıştırıp sazı eline aldığı onlarca anı nasıl kaçırdığımı ancak şimdi görebiliyorum.
Zihnim ben değil. Onun evirip çevirip gösterdiği olasılık senaryolarının hiçbiri gerçek değil. Hepsi olasılık. Sağdan soldan toplanmış duygu ve düşünce artıklarıyla yaratılmış, hatta benim deneyimlerimle alakası bile olmayan senaryolar.
Gerçek mi? O başka. Onu görmek istiyorsak temiz ve açık kalmalı zihnimiz. Yirmi sene sonra şimdi şimdi idrak ediyorum meditasyonun ne işe yaradığını desem?
Hayat bana kendini akıllı zanneden insanların en büyük aptallar olduğunu gösterdi. İş dünyasında veya bir işimizi organize ederken gerçekten çok kullanışlı olan zihnin, gündelik hayatta ve yaşamsal kararlarımızda, özellikle hislerimiz, gerçek arzularımız söz konusu olunca sadece düzenbaz.
Dün benim için hayatımın en öğretici günlerinden biriydi. Küçük değişikliklerin büyük fark yaratabileceğine dair yaşayarak öğrendiğim anlamlı bir gün oldu.
Pembe rengi sevmem ben. Mavi, bordo, yeşilin bazı tonları her daim favorimdir değil mi? Oysa bir demet pembe gülden daha güzel ne az şey vardır dünyada.
Nevresimimi değiştirdim, evdeki tek kocaman kocaman güllü takımı serdim. Sonra pembe eflatun bir resim boyamaya başladım. Hatta akşam pembe geceliğimi giydim. Ela almıştı bana o geceliği. Gerçekten çok güzel. beğenmiş ve kalbi kırılmasın diye seve seve kabul etmiştim ama hiç gecelik insanı olmadığımdan acaba giyebilir miyim diye içimden geçirmiştim. Şimdi seve seve giyiyorum. Tıpkı pembe çiçekli yazlık nevresim takımını serdiğim gibi.
Bunları neden anlatıyorum, çünkü zihnimiz bize tuzak kuruyor. Kimi sevip, kimi sevmeyeceğimizi, nasıl bir imaj çizmemiz gerektiğini baskılayıp duruyor. Bizi ezberden anlamsız bir yaşamda uyutmak, avutmak adı altında öldürmek istiyor.
Sabah sabah ne mi söylüyorum, şunu: oyuna gelmeyin. Zihin sizi yönetmesin, siz onu yönetin. O zaman aptal olmadığınıza, olmadığıma inanırım:)