Bu sabah 09.00 gibi yataktan çıktım. Kahvemi yaptım, tam balkonu açıp, sabah keyfi yapacağım, iki küçük kedi yavrusuyla göz gözeyiz. Bana bakıyorlar! Biri tekir, diğeri sarman. Elbette kahve işini durdurup onlara ılık süt hazırladım. Önce balkondan uzanıp vereyim dedim, sonra baktım belim sabah sabah bu kadar esnemeyecek, üşenmeyip bahçeye çıktım. Önce yaklaşmaktan çekindiler. Gözlerini kırpmadan bakmaya devam ettiler. Sonra bahçe kapısının diğer yanında kalan yeşilliklere saklanmış bizi izleyen büyük gri bir kedi fark ettim. Kediciklerin mamasında gözü olduğunu düşündüm. İnsanım tabii, başka ne gelecek ki aklıma? Fesatlık, fesatlık...
Kedicikler sütü içmeye başlayınca, büyük kedi musallat olmasın diye beslenme saati nöbeti tutmaya karar verdim. Büyük kedi, ona her şışşt dediğimde bana bir vaşak gibi tısladı! Hani tırstın mı derseniz, gel de tırsma! Bu garip kedi az sonra palmiye ağacının altına geçip, yavruların süt içişini izlemeye başladı. Baktım sadece izliyor, uzatmayayım dedim. Zaten balkondayım, bir sıkıntı yaratırsa yavruları korurum diyerek içeri girdim. Malum kahvem bekliyor.
Sıkıntı olmadı. Çünkü görünen o ki, zaten bu sabırlı ve korkutucu kedi, bizim ufaklıkların annesiymiş! Dolayısıyla değil sıkıntı yaratmak, az evvel onları siyah beyaz bir kediden öyle bir korudu ki, şu kadarını söyleyeyim bizim bahçede güvenlik zafiyeti yok!
Diğer yazıya ne oldu derseniz, hayvanlar alemini seyrederken, daha doğrusu çiseleyen yağmur, bahçemde karnı doymuş kedicikler, tepemizde dolaşan martı sesleri varken her şey o kadar anlamsızlaşıyor, şu bebek kedilerin yapraklarla, taşlarla oynadıkları oyunlar o bildik ve sıkışmış yaşanmışlığı öylesine süpürüp götürüyor ki, diğer yazı ve o yazıyla birlikte söylemek istediklerim bu gerçek anlamın gücü karşısında eriyip gitti!
Şarkıdaki gibi "her şey geçer, hayat kalır... dinle yağmuru dinle, teselli bul türküsünde...."
Şarkıdaki gibi "her şey geçer, hayat kalır... dinle yağmuru dinle, teselli bul türküsünde...."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder