5 Nisan 2014 Cumartesi

GÜLÜMSEMEK!


Tam olarak bugün değilse bile çoğu zaman hayat planladığımdan daha zor ve daha umutsuz gidiyor. Benim yaptığım tek şey, yani geçmiş zamanlardan farklı olarak, gücümü toparlayıp gülümsemeye çalışmak. Bir diğer deyişle almadan vermek için gayret etmek. Çünkü aslında bütün istediğim, sanırım çoğumuzun da istediği sevildiğimizi, hiç olmazsa anlaşıldığımızı hissedebilmek..

Bunu bana öğreten çocuklardır. Onların samimi bir gülüşe anında karşılık veren yumuşacık bakışları, bir sonraki derse benim için çizdikleri resimler, makarna kolyeler ve daha nice nice birbirinden değerli hediyeyle gelmeleri de bunun kanıtıdır.
Ömrümün önemli bir kısmı kulemin penceresinden – manevi bir kuleydi bu- saçlarımı sarkıtarak prens ve prenseslerin ziyaretime gelmesini bekleyerek geçti. Sonuç pek iç açıcı olmadı! Zira kulenin adresini vermeyi unutmuşum! Aslında bir iki kişi elinde anahtarla geldi biliyor musunuz? Ama ben korktum, kendimi o kadar saçlarıma tutunarak kuleye  tırmanacakları fikrine alıştırmıştım ki, bir gün anahtarla kapım zorlandığında korkuya kapıldım. Hırsız geldi zannettim ve kalbimdeki en ağır kaygıları, kilolarca güçlü kelimeyi kapının ardına yığdım!
Neyse, olan oldu ve şimdiye geldik. Artık kulede oturmuyorum. Bahçeli, düzayak bir eve taşıdım yüreğimi. Evin ne kapısında, ne de pencerelerinde kilit yok. İsteyen istediği zaman girebiliyor. Üstelik konuklar için bir yatak bile aldım, kalmak isteyen olursa hiç sorun yaşamıyorum.

Demek istediğim şu ki, daha kolay bir insan olmaya karar verdim. Çocuklara “ne öğretmek isterim?” diye düşünürken, ne öğrenmek istediğimi keşfettim! Böylece kabuğum kırıldı, içeri hiç tanımadığım hisler sızdı. Sonra da gülümsemeye başladım! Ben gülümsediğimde günlerin daha aydınlık, insanların daha sevecen olduğunu gördüm. Kendimi almaya değil, vermeye hazırlayarak uyandığımda kaldırımdaki kedilerden tutun da, mahallenin en somurtkan ihtiyarına kadar herkesi gülümsettim. Zaman zaman karanlık sabahlara gözümü açsam bile sağlıklı olduğumu ve hala yapmak istediğim işler olduğunu anımsıyorum, bu hatırlama gücümü toparlamama yardım ediyor. Sinirli ve uzlaşmaz yanımı hafifçe arkada bırakıp daha huzurlu davranmamı sağlıyor.
 
Sonuçlarına gelince… Evimin kapısından çıktığımda neşeyle selamlaştığım dükkan sahipleri, yeni yeni yeşermiş ağaçlarla dolu bir yoldan işime gidiyorum. Otobüste veya dolmuşta beni iteklemeye çalışan teyzeye gülümseyerek “ benim acelem yok siz buyrun diyorum”, kaldırımda iki kanadını kocaman açarak benim caddeden yürümeme neden olan kol kola insanlara sırtımı duvara dayayarak yol veriyorum. Bütün bunları iyi olduğum için ya da birilerine bakınız nasıl da şahaneyim demek için yapmıyorum. Birkaç dakika içinde ödülümü alacağımı bilmenin çocukça sevinciyle yapıyorum!

Bankada sıramı beklerken hapşırıyorum ve hiç tanımadığım son derece havalı bir hanım arkasını dönüp bana gülümsüyor “çok yaşayın!” ve ben de “ona hep birlikte, teşekkür ederim” diyorum. Sonra vize gişesindeki Macar kız olabilecek en sempatik haliyle yeni bir arkadaşlık başlatıyor. Ve hemen ardından içimden bir ses arkadaşımı yarı yolda bırakmayıp onunla gideceği yere kadar gitmemi söylediğinde, karşılığında uzun zamandır iyileşmeyen ayak tırnağımı iyileştirecek bir sihirbazla tanışıyorum. Tatlı tatlı sohbet ediyoruz ve eve tedavisi başlamış bir tırnak, ağzımda güzel bir kahve tadıyla dönüyorum. Cebimde de üç tane gülümseyen yüz var. Ben buna zenginlik diyorum. Hele ki gün iki prensesle banyo saati, yemek, bir kadeh de şarap ve iyi bir dvd ile bitmişse “hayat bana ne kadar cömertsin!” demem çok ama çok kolaylaşıyor.

Bütün bunlar gülümseyerek başlıyor. Her şey küçücük bir dudak hareketi. Sonrası kalbimize doğru kısa ama etkili bir yolculuk!

1 yorum:

Enis Diker dedi ki...

Çok güzel olmuş:)