2 Şubat 2012 Perşembe

KAR TANESİ

Uzaktan seyrediyorum. Bütün hareketlerini ezberliyorum. Seni, milyonlarca insan arasından seçebilecek kadar öğreniyorum. Ve bir gün senin hiç haberin yokken, aniden sana doğru serbest düşüşe geçiyorum. Önce saçlarının kokusu geliyor, sonra alnını görüyorum. Kısacık bir an gözlerine bakıyorum. Sen de bana bakıyorsun sanki.. Emin olamıyorum. Boynunun beyazlığına şaşırarak, göğsüne yaklaşıyorum. Göğüs kafesinin içindeki kalp, ben tam da önündeyken daha hızlı çarpar mı? Sezmelisin varlığımı, hadi! Nabzının yükselişini duymayı umut ediyorum. Ama yok, kalbin de beni görmüyor. El bileklerine bakarken hala kalp atışlarını duymayı bekliyorum çaresizce.. Yok.
Ani bir rüzgarla kendimi dizlerinde buluyorum. Ve çok geçmeden de ayakkabının ucundayım. Parlak, şeffaf bir su damlasıyım artık, eridim. Başını azıcık öne eğsen kendini görebilirsin bende. Bu benim son umudum ama sen boyacı çocuğa sesleniyorsun "Şışşt ufaklık, parlatsana şu ayakkabılarımı."
Niye şaşırıyorum ki; kendine eğilmeyen, bana eğilir mi?

Hiç yorum yok: