3 Aralık 2011 Cumartesi

KİMSELİ ÇOCUKLAR

Baktığında anneleri var, babaları da. Evleri, arabaları... Birbirinden güzel kıyafet ve oyuncakları. Pırıl pırıl bakışları ve mis gibi kokuları.. Bunlar kimseli çocuklar. Şanslı çocuklar...
Peki neden mutlu değiller? Neden boşayamadıkları bir anne ve baba ile yaşamak zorundalar? Çünkü bu ülkede kocanı, karını boşarsın, hatta onu boşarken çocuğunu da boşarsın. Ama hiçbir çocuk anne ve babasından boşanamaz. Çocuk ve aile ilişkisi sonsuza dek edilmiş bir yemin gibidir. Öyle bir yemin ki taraflardan biri ölmeden sona ermez. Bu yüzden doğuda ve batıda düşünürler ( Bahaeddin Veled, Osho.. ) "anneyi öldür" der. Öldür ki özgür kal. Özgür kal ve sonra istersen yeniden , seçerek bağlan.
Kimseli çocukların Tanrısı yok... Tanrı kimsesizlerin yanında sanki. Çünkü kimseli çocuklar dışarıdan görülen o ki çok şanslılar. Tanrıya hiç ihtiyaçları yok... Ancak yakından, gözünün içine içine bakınca anlaşılabilir; Tanrıya onların da çok ihtiyacı var. Durmadan çekiştirilmek, ağzından burnundan tıkılan yemeklerle türlü yeme bozukluğu geliştirmeye yatkınlaştırılmak... Daha çok öğrensin diye sabah İngilizce, öğleden sonra İspanyolca ve üzerine drama ve daha Allah ne verdiyse doldurularak.. bir saat bile kendini dinleme fırsatı yakalayamadan büyümek zorunda bırakılmak. Bütün bu hengamede değil ruhsal gelişim, üstüne durmadan örselenmek! Baba tarafından dövülen anneyi veya tam tersi babayı aşağılayan anneyi izlemek..
Kimseli çocukların durumu fena... ne kadar vitamin alacakları vizitesi 400 lira olan doktorlar tarafından belirlenirken, ne kadar sevgi alacaklarından bahseden yok... Herkes çocuğunun geleceğini garanti altına almak kaygısında... Daha iyi okullar, daha iyi hayatlar... Kimse huzur ve mutluluk kelimelerini altını çizmez oldu. Haklı olsalardı ben bugün kimseli çocuklar hakkında yazmazdım. Demek ki birşey yanlış... Hesapta sıkıntı var!

5 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

günün güzel olsun arkadaşım, bu da benden sana:
http://ku-ba-ba.blogspot.com/2011/12/ana-vidovic-1999-croatian-prodigy.html

Enis Diker dedi ki...

Hocam bu birazda büyüklerin ne yapacaklarını bilememesinden. Eğitim/öğretim işleri öyle uzun oldu ki insanlar sosyal bir insan olmaktan çok bilgi/beceri depolanmış insanlar olarak hayatın bir yerinden başlıyorlar. Çocukları olduklarında da hâla çocuk hepsi. Çocuk anne, babalardan ne beklenir ki :)) Çocukların ışıltısı daha çok olduğundan onlar dikkat çekiyor gibi geliyor bize. Türbinden gördüğümüz kadarıyla, anne babalık da ek olarak hep bir acemilik işi. Çocuk büyürken öğrenilen bir şey sanki ve mecburen çocuk da bir deneme tahtası. Ya çocukları bu döngüden kurtarmak işe ordan başlamak lazım, ya da büyüklerden- hikaye tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan hikayesi gibi:)) selamlar sevgiler

Fortunata dedi ki...

HARİKASIN GUGUK KUŞU, SABAH MÜZİĞİM SENDEN GELDİ:)TEŞEKKÜR EDERİM.

Fortunata dedi ki...

ÇOK HAKLISINIZ ENİS BEY, ÖNCELİKLE ÇOCUK SAHİBİ OLMANIN YA DA EĞİTMEN OLMANIN KARŞILIKLI BİR ÖĞRENME VE BÜYÜME MACERASI GİBİ ALGILANMASINI SAĞLAMAK LAZIM. BURADA DA YAPILMASI GEREKEN TÜM SİSTEMİ DEVİRMEK ASLINDA!NE DERSİNİZ BİR SAVAŞ MI BAŞLATSAK YOKSA GERİLLA SAVAŞIYLA MI DEVAM ETSEK???SEVGİLER, SAYGILAR...

Enis Diker dedi ki...

Baltalar çok derinde değil, çıkaralım, ugh :))